Özgürlük sevdası insanın başkalarına duyduğu sevgidir; güç sevdası insanın kendine duyduğu sevgidir. -Hazlitt |
|
||||||||||
|
Şu aralar konuşacak kimsem yok. Konuşmak istediklerimi konuşabileceğim o birisi de davetlerime cevap vermiyor. İşte ondan yazıyorum. Yazıyorum çünkü konuşamıyorum. Yazmak konuşmak yerine geçer mi onu da bilmiyorum. Geçenlerde yeni bir kitap aldım. Kitap benim için yeni ama kendisi çok eski. Dostoyevski’nin bir öyküsü; “Beyaz Geceler” . Öykü bir hayalcinin bir kadınla tanışması ve bir tür çözümleme. Öykü şuna benzer bir sözle biter; o bir an için hayatı yaşamaya değer. Hayatın geri kalanını hep öyle olmasını istediğin bir anı için yaşamış olmak! Tüm hayat sadece o anı yakalamak için yaşanabilir… Öykü kahramanı için o an böylesine kıymetli. Bana çok müthiş geldi doğrusu. Sonra düşündüm. Öykü kahramanının hayal âleminden çıkarak bir an da olsa hayatın gerçekliği içinde mutluluğu yakaladığı gibi bir anım benim de oldu mu? Ben nasıl bir an için hayatın tamamını yaşamaya veya feda etmeye razı olabilirim? Bir kadının bir hayalperesti dinlemesi ve onun dünyasını bir anlığına sevmesi nasıl oluyor da bir ömre eş olabiliyor? İnsan bu kadar yalnız mıdır? Veya yaşadığı bir anın hatırası ile ömrünün geri kalanını geçirebilir mi? Sorular ve sorular… Düşününce bunca hengâmenin içinde bir şey parlıyor. Düşünce ve hatıra yığınlarının arasından titrek titrek bir şey orada duruyor. Bir avuç çeşitli taşın içinde koyu kırmızı parlak bir mercan taşı gibi. Seçiliyor zihninde. Tüm diğer taşları deruni rengiyle kendi etrafında toplayan o taş. O derin kırmızılık olmasa diğer tüm taşlar renklerini bulamayacaklar. Dostoyevski bu öyküyü yazarken muhtemelen benim düşündüklerimi düşünmemiştir. Belki gözlemlediği bir karakteri öykü yapmıştır. Ne bileyim belki kendisini tarif etmiştir. Kim bilir! Yazıların kaderi böyledir işte. Zihinden kâğıda döküldükten sonra okuyanın malı olurlar. Kim ne anlarsa hikâyede odur. Yaşadığın bir an veya yaşamak istediğin bir an veya hayatın her anının öyle olmasını istediğin anlar tüm gerçekliğimiz değil midir? Aslında her birimizin hayatı o anın mutluluğunun arayışı olamaz mı? Düşündüğünde mutlu olduğun anlar. Hep o anlardan istersin. Aklıma Yahya Kemal’in “Bir daha gelmek hayal edilse bile” diyen dizeleri geliyor. Gerçekten de böyle bir hayal ile avunmak istemez miyiz? Belki de şair hep o yaşadığı veya yaşamak istediği anlarla avundu durdu. Belki hepimiz yaşadığımız birkaç an ile avunup duruyoruz. Gücünüze gitmesin ama hepimiz aslında birer hayalperestleriz. O koyu kırmızı kan rengine yakın derinden parlayan taş… Orada duruyor ve her şey onunla kendi rengini buluyor.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ALİ YERLİ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |