"...Ve hepimiz az ya da çok rüyacı değil miyiz!" -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Hiç politikayla uğraştınız mı ? Uğraşmadıysanız biraz ön bilgi vereyim: Politika, karşıdan bakınca keyifli gibi görünür; aslında değildir. Hatta zor iştir. İçine girip çıkan bir daha yaklaşmak istemez. Merak ediyorsanız bir kez girin; çok şey öğrenirsiniz. Politikadan bir beklentisi olmayanlar, bir dönem girerler, meraklarının kefaretini öderler, çıkarlar. Bundan sonra parti binalarının bulunduğu sokaklar çok kalabalık görünse gerek arka sokaklardan dolaşırlar. Ünlü politikacılarla resim çektirip evin , dükkanın duvarına asma merakında olanları bir yana koyalım; peki partilerin sürekli yöneticileri nasıl ya da niçin bu koltukta oturur dururlar bilir misiniz ? Çok değişik amaçları olabilir; başkan kalayım saygınlığım olsun diyenler, ihaleciler, iş ve işçi bulma işleriyle uğraşanlar... uzar gider. Aslında partiye hiç bir yararları olmaz. “Ben partiden zengin miyim ? Parti bana versin” mantığı ile hareket ederler. Parti de hiç bir zaman para vermez ya. Onların parti versin dediği, partiye hizmet için gelmiş, parasını pulunu harcayan, partilerin bulunduğu sokak çok kalabalık olduğu için, bundan sonra arka sokaklardan geçen, nesli tükenmekte olan partili türüdür. Bakın, seçim şansı olan partilere sıradan adamları yönetici yapmazlar. İl, ilçe başkanı mı ? Onu hiç yapmazlar. Öyle partilerin tapulu sahipleri vardır. Değerli politikacılarca parsellenmişlerdir. Onlar dururken “Sende büyük siyasi deha görüyoruz; partinin başına geç” diye size gelirlerse, parti seçimi yitirmiş, borç bini aşmış, ödeyecek yiğit bir vatan evladı aranmakta olduğunu bilin. … Bunları nereden mi biliyorum ? Bana bildirildi: İşyerinde çalışıyorum; üç kişi çıktı geldi. Bizim partiden olmalılar. Bizim dediysem, eğilimli olduğum parti. Gelenleri az biraz gözüm ısırıyor. Hoş beş derken, biri hemen konuya girdi: - Mehmet bey biz sana dargınız; vallahi de tallahi de dargınız ! - Durun, dedim; ne oluyor ? Ne yapmışım ? Partici dertli: - Ne olması mı kalmış ? Memleket elden gidiyor, senin kılın kıpırdamıyor. Biliyorum parti dibe vurmuş, bir arayış olması da doğal; ama ben ne yapabilirim ? - Çıkarın şu baklayı ağzınızdan, dedim. Sözü, daha kelli fellisi, takım elbise kravatın ardından bizim köylerin ağzıyla konuşanı aldı: - Beni bak gadeşim, biz partinin başını seni düşünüyoz. - Nasıl ? - Nasılı masılı galmadı gari. Gosgocu partiyi ipsizin sapsızın elini mi bırakcan ? Görenle bu memlikatın saabı yok mu demezle mi ? Ne kadar “Ben bu işlerden anlamam. Bilen biri yapsın” diye direndimse de, beni bir siyasi deha olarak görüyor olmalılar: “Sen de sen” Çaresiz, başkanlığı kabul ettik. Çıkarken yine o kelli felli olanı, bana olan güvenini yineledi: - Partinin ikdidarı gelmesi, memlikatın gurtulması için seni güveniyoz gari Memidabe. … Baktım, partinin anahtarı kül tablasının yanında. “Üç gün içinde gelir” dedikleri atama yazısı da gecikmedi. Bende, partiyi ve memleketi kurtarma konusunda engin azim ve kararlılık sezinlemiş olacaklar, ertesi sabah erkenden elime tutuşturuldu. O gün ilk kez partiye gittim. Baktım, karşıda bir masa, arkasında eski bir koltuk, çevrede plastik sandalyeler, sehpalar. Makam koltuğuma oturdum. İçimden “Çok da rahatmış” diye düşünürken, telefonun sesi sert sert zırlamaya başladı. - Kimsiiin ? - Alo, ben ilçe başkanı… - Hani kiralar dün ödenecekti ? Hani namus sözüydü ? İşe bakın, daha ilk dakikadan namusumuza dil uzatılıyor. - Ne kirasıymış o ? - Haa ! Bir de kira borcunu bilmiyormuş gibi yap da, tam olsun ! Anlaşıldı parti burada kiracı. Arayan da mal sahibi. Bayağı bir hırgürden sonra partiye geldi; altı aylık kira borcu varmış. Dünden ötürü ödenecekmiş, namus sözü verilmiş. Sağı solu kurcaladım, hiç bir para belirtisi yok. Üstelik ortalıkta bizim particilerden de kimse yok. Kapıdan çıkarken “Seni güveniyoz gari Memidabe” diyenin adına Bahri demişlerdi. Onun telefonunu buldum. Meşgul biri olmalı bant kaydı yanıt veriyor; derinden metalik bir ses: - Diyerli abonemiz, bugün kiraların son ödümü günüdür. Lütfen unutmayınız. Ardından aynı metalik sesten bir slogan: - Böyyük başgan, sençook yaşa. Böyyük başgan, sençook yaşa. … İkinci gün makamıma, kendisine altı aylık kira ödetilmiş, mazlum ama bir o kadar da gururlu bir ilçe başkanı olarak gittim. Başkan koltuğuna oturup çay içmek nasıl oluyormuş, kendime bir çay söyliyeyim, derken, içeri iki genç girdi. “Buyurun” dedim, biri söz aldı: - Elektiriği keseceğiz. İhbara rağmen borç ödenmemiş. Elimle durun işareti yapıp hemen telefona sarıldım. Bildiğim tek telefon Bahri’ninki: - Alooo ! Banttan yine aynı metalik ses: - Diyerli abonemiz, bu bi teyip gaydıdır. Aman aletirek borcunu ödümeyi unutmayınız; keserle meserle… Arkadan aynı slogan: - Böyyük başgan, sen çok yaşa. Böyyük başgan, sen çook yaşa. … Çok sinirliyim, üçüncü gün makamıma bile gitmedim. Ama, bir kez işin içine de girmiş bulunduk; o gün işyerine bir kız çocuğu çıktı geldi. Partinin eski sekreteriymiş. Seçim öncesi üç ay çalışmış, bir kuruş para alamamış. İnatçı da bir şey. Eski yöneticileri aramış bulmuş, onlar da “O işlerle başkan ilgileniyor” deyip bana göndermişler. “Para mara yok. Ben yeniyim, ödenek gelmedi” filan desem de dinlemiyor. Artık burasına kadar gelmişmiş. Parasını almadan şuradan şuraya adımını atmazmış. Çaresiz yine Bahri’yi aradım. Bahri işinin ehli ve her zaman hazırlıklı. Yine o metalik sesle: - Diyerli abonemiz, bu bi teyip gaydıdır. Siz siz olun, çalışanların ücretini teri gurumadan ödeyin. Allahın hoşunu gide ! Sonra bilinen slogan “Böyyük başgan, sen çook yaşa !” … Dördüncü gün yine doğru partiye gittim. Makam koltuğuma oturdum; işyerime bir telefon edeyim de, partide olduğumu bilsinler. O da ne, telefon kesik. İçimden, kesikse kesik, cepten ararım, diye düşünürken, cep telefonuma mesaj geldi. “Değerli abonemiz, kardeş şirketin faturasını ödemeyi unutmayınız. Ayıp olur !” Ardından yine bilinen slogan “Büyük başkan, sen çok yaşa.” Böylece bizim Bahri’nin mesajlarını İstanbul Türkçesiyle çektiğini de öğreniyordum. Beşinci gün, artık tüm borçlar ödendi, rahatım, diye huzur içinde partiye vardım. Baktım binada temizlik var. Tüm çöpler alınmış ama bizimkilere dokunulmamış, kapının önünde öylece duruyor. - Partinin çöplerini niye almadınız ? Çöpleri toplayan daha benim başkan olduğumu bilmiyor. - Bunlar, dedi , borcunu ödemiyor. Yönetici, temizliğine bakmayın, önce genel gideri ödesinler, dedi. - Peki böyle mi kalacak ? - Yöneticiye “En kısa zamanda bir angut bulup topluca ödeteceğiz” demişler ama nasıl bir krediyse ? çıkmadı bir türlü. Bu kez daha da sinirlendim. O sinirle yine Bahri’yi aradım. Bahri bu kez hazırlıksız yakalandı; ses kaydedememiş. Ama akıllı adam, bir yandan da inandırıcı olmaya çalışıyor: - Diyerli abonemiz. Valla billa bu bir teyip gaydıdır. Bilisiniz, temizlik di imandan geli. Genel gideri öde, demek istiyor. - Bahri, dedim. Seni hemen görmem gerekiyor. Ne çare adam kararlı: - Diyerli abonemiz; beni görmek demek, illaki yüzümü görmek demek deyildir. Apartıman yöneticisini görseniz di oluu. Ardından, “Böyük başkan sen çok yaşa !” … Böyle böyle partiyi borçtan, arkadaşları sıkıntıdan kurtardık. Tüm giderler gününde yapıldığından, parti oldu bir dikensiz gül bahçesi. İyice yükselişe geçene kadar da başkanlık tartışmasız sürdü. Gün geldi, parti oyunu iyice yükseltti, seçimleri kazanma şansı doğdu. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Büyük bir potansiyel yakalayan partinin, belli etmeseler de, aslında on yedi tane daha başkan adayı olduğu ortaya çıktı. Hem de, ben üç yıldır dört tane gönüllü çalışma arkadaşını yanımda göremezken, bunların her birinin yanında yirmişer yandaşı var. Hepsi de yoğun biçimde benim işgalci olduğumu yaymaya başladılar. Hatta adaylardan biri de bizim metalik sesli Bahri. Her yerde konuşuyor: - Şindi gari, Memidabe başgan ol dedisek, gee goltuğun içini çöreklen mi dedik ? Bi isanın hatdini bilmesi ilazım, ölü demi ? Aday adaylarının her birinden buna benzer eleştiriler gırla gitmeye başladı. … Bir gün genel merkezden bir faks geldi. Sayın genel başkan çalışmalarımızdan çok memnunmuş, başarılarımızdan ötürü bizi özellikle ziyaret edecekmiş. O gün parti tıklım tıklım doldu. Öyle ya, on yedi aday, yirmişer yandaş… Partililer binanın dışına taşıyor. Genel başkan geldi; ama yanına yaklaşmak olanaklı değil. Önünde adeta etten bir duvar. Ben arka tarafta, oturdum bekliyorum. Bir ara genel başkan merak etti: - Arkadaşlar ilçe başkanımız yoklar mı ? Öndeki etten duvar koro halinde ses verdi: - O bittiii ! Genel başkan yanıta çok şaşırdı: - Öldü mü yoksa? Öldüyse, bari kabrini ziyaret edelim. Bu sözlerin üstüne, bizim kalabalık içini dökmeye başladı: “Ölmedi lavlaz !”, “Gebermeyo ki !”, “Fırsatçı. Kıçını koltuğa yapıştırdı”, “Makam işgal altında !”, “Demokrasiye engel”, “Liyakatsiz”, “Memlikat elden gidiyoo !”… Biri de her şeye rağmen başkanlığı bırakmayışımın arsızlık olduğunu düşünmüş olmalı, bağırıyor: - Yüz isteeer ! Bir başkası arttırıyor: - İki yüz isteeer. Biri bu ikisine destek çıkıyor: - Rüşfetçiii ! … Arada konuyu anlamayıp ne dediği belli olmayanlar da var: - Ozon tabakasını deldi ! - Küreyi ısıttı ! - Küpleri boşalttı ! Bu sözler üzerine partililer topluca bağırıyor: - Açıııız ! … Sayın genel başkan, bu kadar kötü bir adamı çok merak etmiş olmalı: - Nerde bu adam. Hemen bulun getirin ! Bu sözler sanki Musa’nın keskin kılıcıydı. Etten duvar Kızıldeniz gibi ikiye yarıldı. Sayın genel başkanla yüzyüzeyiz: - Nerelerdesin başkan ? Elimdeki kâğıdı uzattım: - Hoş geldiniz efendim. İstifa dilekçemi verecektim. Değerli arkadaşlardan bir türlü ulaşamadım. Önce bir şey anlaşılamadı, bir sessizlik oldu. Ardından sevinç çığlıkları, bağırışlar: “Böyyük başgan, sen çok yaşa ! Böyyük başgan, sen çoook yaşa !”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |