Mektubum sanırım fazla uzun oldu, çünkü daha kısa yazmak için yeterince vaktim yoktu. -Pascal |
|
||||||||||
|
Rüyamda, bir’den fazla görevi – makamı olan biriymişim. Hani, bir koltukta iki karpuz derler ya; ben bir koltukta üç beş karpuz birden taşıyormuşum. Hem valiymişim, hem milletvekiliymişim, hem de bakanmışım. Ayrıca, başbakan yardımcısıymışım. Sanki adam ( kadın) kıtlığı varmış gibi memlekette. Ofisimde çalışıyorum işte öylesine. Birdenbire odamın kapısı açılıyor, onlarca gazeteci dalıyor içeri. “ Sayın Esen ! Lütfen bir fotoğraf ! ” diyen diyene. Flaşlar patlıyor şimşek gibi. Hiç haz etmezmişim gazetecilerden. Bağırıyorum korumalarıma: - Nerden çıktı bu zerzevatlar ? Oğlum! Neden aldınız bu adamları içeri? Rüya bu ya, bir bakıyorum benim korumalar da gazeteci olmuşlar. Ellerinde birer fotoğraf makinesi, karışmışlar diğer gazetecilerin arasına; onlar da şak şuk fotoğraf çekiyorlar. Allahallah! Derken, gazeteciler bir ağızdan bağırıyorlar? - Sayın Esen, neden katılmadınız cenaze törenine? Şaşırıyorum: - Ay kim öldü gene ? Benim ölenden mölenden haberim yok. Gözlerini yuvalarından çıkararak yanıtlıyor bir gazeteci: - Türkân Saylan’ ın cenaze törenine ? Koltuğuma yaslanıp, bacak bacak üstüne atıyorum, kendimden emin olduğum mesajını vermek için. - Hangi kimliğimle yanıtlayayım ? Bir kadın gazeteci alaylı alaylı soruyor: - Vali olarak niye katılmadınız Sayın Esen ? Ne desem ne desem diye düşünürken aklıma geliyor: - Ya çocuklar, ikide bir ekranda görünmek istemiyorum. Millet, “ Bu vali de cenaze törenlerine katılmaktan işini yapamıyor. Ömrü mezarlıklarda geçiyor bu kadının.” demesinler diye katılmadım. Gülüşüyorlar bıyık altından. Hep böyle yaparlar zaten. Şöyle bir bakıyorum gazeteci grubuna, bizim cenahtan kimse yok. Ah ! Keşke olsalardı. Ne güzel çanak sorular sorarlardı , ben de şakır şakır yanıtlardım. Sonra başka gazeteci alıyor sırayı: - Peki, bakan kimliğinizle neden katılmadınız ? Elimle şöyle bir saçlarımı dalgalandırıyorum ama kimse oralı olmuyor. Hemen yanıtlıyorum: - Baksanıza yüzümdeki sivilceye. Bu sivilceyle çok kötü görüntü veriyorum. Bu halimle törene katılmam; milletin göz estetiğini bozmak olurdu, halkıma saygısızlık olurdu. Üstelik, saçlarımın da boyası gelmişti. Saçlarımın yarısı siyah, yarısı beyaz. Eğer bu halimle törene katılsaydım, bana ne derdiniz biliyor musunuz? Gazeteciler koro halinde : - Ne derdik Sayın Esen? Şıp diye yanıtlıyorum: Bakan, siyah- beyaz saçlarıyla cenaze törenine katılarak, ” Bu yıl Beşiktaş’ı şampiyon yapacağız ! ” mesajını verdi, derdiniz. Hem haksızlık olurdu Sivasspor’ a. Sonra bakıyorum gazetecilere, yanıtım inandırıcı oldu mu diye; ama hiç renk vermiyorlar hınzırlar….Derken başka bir gazeteci soruyor: - Peki Sayın Esen, milletvekili kimliğinizle neden katılmadınız? İşite burada ter basıyor beni. Acaba ne desem ne desem? Tam kem küm edecekken, Allah tarafından bir ses geliyor kulağıma. O sesin dediğini söylüyorum: - Törende o kadar millet varken, vekile ne gerek var arkadaşlar ? Asil varken, vekil hükümsüzdür. Ancak, sorular bitecek gibi değil. Bir özel kanal muhabiri alıyor sırayı: - Başbakan yardımcısı kimliğinizle neden katılmadınız? İşte şimdi yandım diye düşünüyorum. Ateş basıyor vücudumu. Nasıl kıvırsam nasıl kıvırsam diye kıvranırken, birden aklıma bir bahane geliyor: - Böyle şeyler kısmet meselesi. Demek ki, kısmetim yokmuş orada. Zaten alerjim var papatyaya, kardelene. İyi ki gidememişim, yoksa şimdi hastanede olurdum. Kim yapacaktı işlerimi ? Görev kutsaldır, görev ihmal edilemez. Hamdolsun ki, işimin başındayım. Hatta az önce, bir simit evinin açılışına katıldım. Yarın da, belediye başkanlarımızdan birinin dünürünün yeğeninin kızının düğün mevlidine katılacağım. Her şey yolunda gidiyor derken, bir gazeteci haykırıyor: - Sayın Esen ! Vatandaş kimliğinizle neden katılmadınız? Bir türlü bitmiyor sorular. Uzun zamandır bu kadar kötü rüya görmemiştim.O sırada sanki küçüldüm küçüldüm, bir kibrit kutusuna sıkıştım gibi hissettim.Sonra da büyüdüm büyüdüm, bulunduğum o koca ofis dar gelmeye başladı. Sonunda bu soruya da yanıt verdim: - Arkadaşlar, öküz altında panda, ay pardon buzağı aramayın. Her gün onlarca, yüzlerce insan ölüyor memlekette. Hangi birinin cenazesine katılayım ? Ben gitmedim diye, kadının cenazesi ortada kalmadı ya. İçimden “ Bu kadının ölümü, biraz şüpheli. Nasıl da Ergenekon soruşturmasından hemen sonra öldü.” diye geçiriyorum da söyleyemiyorum. Tam bu sırada beni bir korku basıyor. Ya beynimi okurlarsa bu gazeteciler ? Ya vücut dilimi analiz ederlerse ?....Başlıyorum zangır zungur titremeye. Nefesim daralıyor, kalbim kuş gibi çırpınıyor. Bilsem rüyada olduğumu, hiç oralı olmayacağım. Gazeteciler yavaş yavaş yaklaşıyorlar masama. Çakan flaşlar neredeyse gözlerimi kör edecek. Bir gazeteci belki ayakkabı falan fırlatır diye, çaktırmadan gardımı almaya çalışıyorum. Derken, gazeteciler iyice yaklaşıyorlar, nefeslerini yüzümde hissediyorum…..” Yeteeeeeeeeeer ! “ diye bağırmamla uyandım. Bir baktım, sıcak yatağımdayım. Dünyaya yeniden gelmiş gibi oldum. Rahmetli Türkân Saylan’ a büyük bir saygı, minnet, şükran duyan biri olarak neden bu rüyayı gördüğüme bir türlü anlam veremedim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |