..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Soyut > Fırat Can Tokuri




2 Mart 2009
Bırak Beni, İçine Gireyim  
Fırat Can Tokuri
Işığa değil karanlığa ait olduğumu kim fısıldayacak olgunlaşmamış kulaklarıma? Kimin kalp atışları başımı yukarı kaldıracak ve ışıkla gelen hayata tekmeler savuracak cesareti verecek bana? Başlamamış hayatıma kim dur diyecek ve ormanların en ıssız zirvesinden gelen bir nefes gibi çekecek içine, tutacak bedeninde sımsıkı, bırakmayacak? Geri alacak tüm verdiklerini, kanını, canını, hayatını geri alacak benden, bütün borçlarımı silecek ve özgür bırakacak beni…


:AGGE:
Gözlerim kapalı, nefesimi tutuyorum olabildiğince; kalbimin sesini azaltmak için, en ufak sesi bile duyabilmek ve neler olduğunu anlamak için. Kapılar açılıyor, kapılar kapanıyor, ayak sesleri ve sessizlik. Yatağımdan kalkmama neden olacak kadar tedirgin edici bir sessizlik, kalbimin sarsıntıyla çarpmasına neden olacak ve kulaklarımı uğuldatacak bir sessizlik, uzadıkça uzuyor, gözlerim açılıyor. “Biraz daha uyusaydım, ufak bir rüya daha, biraz daha karanlık, biraz daha gece” diye yalvarır gibi tavana bakıyorum. Aslında beyaz olması gerekirken, isten kararmış olan tavana… Ve tekrar kapatıyorum gözlerimi, umutla kapatıyorum. Uykuya dalmak için unutuyorum her şeyi, nerede olduğumu, zamanı, sesleri ve sessizliği unutuyorum. Geçmişe gidiyorum, mutlu, huzurlu görüntüler çekip çıkarıyorum, yeniden yaşamak için uyumaya muhtacım. Ama olmuyor, rüya yataklarına inatla sokuşturduğum çiğ hayaller, isli sessizlikte boğulup gidiyor.

Korkuyla kalkıyorum, neler olacağını bilememenin ve yalnız olmadığım halde devam edeceğini bildiğim sessizliğin korkusu bu. Bütün varlığımı kaplıyor ve başka her şey yitiriyor önemini. İçimde giderek yükselen nefret, heyecan, acı birbirine karışıyor ve daha büyük bir suskunlukla patlıyor duvarlarda. Çünkü biliyorum, başka seçeneğim yok, mecburum hayatımı öldüresiye kaplayan isin kaynağına. Vazgeçip sonumu beklemeye başlamışım gibi çekiyor beni kendisine, gidip önüne diz çöküyorum, yalvarıyorum:

-     Bırak beni…

-     Ama… Güneş henüz doğmadı, hava soğuk, rutubetli; yerler ıslak ve ayakların çıplak, nasıl bırakırım seni? Nasıl bırakırsın beni?

-     Lanet olsun biliyorum, yine de bırak beni n’olur. Bırak ıslanayım, bırak üşüyeyim ama hissedeyim yaşadığımı n’olur.

-     İlk kez bana karşı böyle kibarsın, benim için değil kendi kurtuluşun için sanırım. Hala bencilsin, hala beceriksiz, hala iradesiz, hala bağımlısın benim gibi.

-     Beni bağlayan sensin, beni bu hale getiren sensin, kendi eserine bağlanıp kalan ve sana bağlı kalmasını isteyen yine sensin… Bencil olan kim peki?

İkimiz de biliyoruz, defalarca girişilen ama hiç sonu gelmeyen mücadele tekrar ediyor kendisini. Sırayla yenik düşüyor, sırayla zafer kazanıyor, sırayla sonu gelmez bir öykü yazmaya devam ediyoruz. Yine de bırakamıyoruz savaşmayı, yine de vazgeçip dönemiyoruz kendi hayatlarımıza. Kim cesaret edecek ve kim yüklenecek bunca mücadelenin sorumluluğunu? Kim suçu üzerine alacak ve cezasını çekecek yıllarca? Kim yaşamaya hasret ölümü göze alacak kadar?

Susmaya devam ediyorum, suskunluğumuz bile bir savaş gibi, sırayla ve giderek güçlenerek yaralıyor bizi. Çekip gidesim geliyor ama nereye? “Neresi olduğu önemli değil yeter ki git” diyorum kendime. Bütün acılarına rağmen başka bir hayat olmalı başka gezegenlerde. Olanca yükünü, olanca suçunu, hatalarını, yenilgilerini, uykularını, rüyalarını ve hatta kapkara tavanını da al defol git! Tek bir soru, bağlayıp elimi kolumu koca bir çivi gibi çakıyor bedenimi olduğum yere; “Arkama dönüp bakmamayı becerebilecek miyim?” Cevabı biliyorum: Hayır. Biliyorum ki her gidişimin yarası hala yüreğimde, biliyorum ki bu en büyük gidiş yaradan daha öte; sürekli irin toplayacak nefes aldıkça ve sonunda ancak bütün organlarımı parçalayarak çıkacak dışarı, içimde ne varsa boşaltıp gidecek, kuru bir deri bırakacak arkasında, biliyorum.

Tek yapabildiğim izlemek hayatımı uzaktan. Kim girecek içeri? Kim çıkacak? Kim çarpacak kapıları? Kimin ayak sesleri sonsuz uykuya yatıracak beni? Kim haykıracak suratıma herkesin bildiği ama benim göremediğim gerçeği? Kim beni içine alacak sonsuza kadar, sıcak ve yumuşak rahminin içinde çırılçıplak saklayacak ve suda nefes almayı öğretecek yeniden? Işığa değil karanlığa ait olduğumu kim fısıldayacak olgunlaşmamış kulaklarıma? Kimin kalp atışları başımı yukarı kaldıracak ve ışıkla gelen hayata tekmeler savuracak cesareti verecek bana? Başlamamış hayatıma kim dur diyecek ve ormanların en ıssız zirvesinden gelen bir nefes gibi çekecek içine, tutacak bedeninde sımsıkı, bırakmayacak? Geri alacak tüm verdiklerini, kanını, canını, hayatını geri alacak benden, bütün borçlarımı silecek ve özgür bırakacak beni… Biliyorum bunu yapacak hiç kimse yok artık ve bunu yapacak bir “ben” de yok.

Geri dönüyorum yatağıma, yorganın altına gizleniyorum, görünmez oluyorum çocukluğumdaki gibi. Tekmeliyorum ışığı, tekmeliyorum hayatı… Uyku, al beni içine n’olur.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yaratığın Doğuşu
Damda Bok Kürüyen Adam
Kana Batmış Aşkım Ilık Şarabım
İnsanları Düşün


Fırat Can Tokuri kimdir?

Olanları görmeme engel koca bir deniz var göğüs kafesimde, tam orta yerde… Bütün bu pisliğe rağmen inadına masmavi bir deniz… Nereye baksam masmavi bir deniz var gözlerimde, ömür boyu kalkmayacak bir perde gibi yerleşip kalmış. Gerçekle aramda kocaman bir perde, bir gölge oyunu gibi yarı saydam hayatım, perdenin arkasında sıkışmış kalmış. Beni alıp kurtaran masmavi denizim, kapana kıstıran bir yanılsamaymış sadece. . .


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Fırat Can Tokuri, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.