..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamın tanımı yoktur. -Halikarnas Balıkçısı
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Unutulamayan Dönemler > YETER ÖZHAL




26 Ocak 2009
'Bap' Dünyanın Son Sayfası  
YETER ÖZHAL
Bu kalabalıkların altından bizlere bağıranlar var. Kulaklarınızı kabartın, gözlerinizi o tarafa çevirin, susun azıcık, konuşmayın, sadece onları dinleyin. Çok fazla zamanınızı almaz, sadece 10 dakika…


:BEGE:
Hıristiyanlar 13 rakamını uğursuz olarak görürler. Bir de Cuma gününe rastladı mı, ödleri kopar. Çocukluğumda, her yabancı film izlediğimde bu inanışın niye böyle olduğunu sorgulamadan, 13 rakamına uğursuz derdim. Çünkü onlar öyle söylüyordu! Yıllar geçti ve ben ortaokula başladım. Tarih öğretmenimiz tesadüfen bu konuyla ilgili bir şeyler söylemişti bize. Öğretmenimizin ismini hiç unutmuyorum, Ali Altay. ‘’ 13 rakamı Hıristiyan âleminde uğursuz olarak bilinir. Bunun sebebini biliyor musunuz? ‘’ Hiç kimseden ses seda çıkmayınca, kendi sorduğu soruyu yanıtlamaya başlamıştı. ‘’Çünkü 13 rakamının bir tılsımı vardır onlar için. 1 + 4 + 5 + 3 rakamlarının toplamıdır 13. Yani, İstanbul’un fetih tarihidir. Hıristiyanların en büyük şehrini, daha 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmet inanılmaz savaş teknikleriyle almıştı. 1453 yılı, bir çağın bitimi, yeni bir çağın başlangıcı olarak geçmiştir tarih defterlerine ve kitaplarına.

Fatih Sultan Mehmet bu inanılmaz zaferi alırken, Büyük İskender’in kurduğu, o zamanın en büyük ve donanımlı ordusuna karşı savaşıp almıştı. Düşmüş denilen şehir düşmüş, bin yıldır hükümranlık sürenler, tarihin tozlu raflarına gömülmüştü.

‘’BAP’’ İbranicede sayfa anlamına gelmektedir. Tarihin bapını biz Türkler yazdık, diğerleri sadece bizi izlediler.

21.yüzyıldayız. Yani Fatih’in İstanbul’u aldığı yaştayız. Fatih’in çocukları, çocuklarının çocukları yönetti yüzyıllardır bu toprakları. Sonra İsrail surû üfledi ve bütün dünya düzeni bozuldu.

Bu çağda, Fatih’in yaşındaki aslanlara bakıyorum. Bakıyorum ama hiçbir şey göremiyorum. Görmek istediğim ne olabilir ki? Fatih Han boşuna şu cümleyi kurmamış ; ‘’ Benim kudretimin ulaştığı yere, sizin hayalleriniz bile ulaşamaz.’’ Doğrusu, çok anlamlı bir şey söylemiş Ulu Hakan.

Maalesef tarihimizin bu önemliği kişiliğinden ayrılıp, bize emanet bıraktığı toprakların bugünlerine gelmek zorundayım.

3 kıtada hüküm süren imparatorluktan arta kalan, yani daha doğrusu avucumuzun içinde kalan bu toprakların şimdiki haline, şimdiki liderlerine. Bu büyük millet, kendi içinden Fatih Han kadar değerli bir tek lider çıkarabildi ne yazık ki! Mustafa Kemal Atatürk.

Şöyle bir bakın tarihe, tarihi sorgulayın. Tarihi, size sunulan gibi değil gerçekleri görerek dikkatlice okuyun. Eleştirin, karşınıza çıkan acımasız gerçeklerle yüzleşin ama bu gerçekleri beyninize hapsetmeyin.

Mustafa Kemal Atatürk, Fatih Sultan Mehmet’ten sonra bu toprakların yetiştirdiği 2. büyük komutandır. İkisini aynı kefeye koyuyorum, eşit geliyor. İkisi de bu milleti tarihin sarı sayfalarına yaldızlı harflerle yazdırıyor. İki komutandan başka bu millete hayrı dokunan başka lider çıkmadı ne yazık ki.

21.yüzyılın Türkiye’si hâlâ durmadan yerinde sallanan bir ülke konumunda. Türkiye’ye Rusya, Çekoslovakya, Yugoslavya, gibi görüyorlar. Potansiyel parçalanabilir atom çekirdeği gibi yani. 29 yaşındayım ama bu yaşıma kadar çok şeyler okudum ve öğrendim. Ne yazık ki, çok şey bilmek insanı mutlu etmiyor, aksine mutsuzluklardan kefen yapıyorsun bedenine. Yüzün gülmüyor, nasıl olur inanamıyor insan. Hatta yeri geldiğinde saçını başını yoluyorsun bazı şeylere.

Neden BAP? Neden dünyanın son sayfası biz Türkleriz? Çünkü belki inanamayacaksınız ama dünyanın yaşayacağı son çağı da Türkler yaşatacak, buna inanın! Belki içimizden bir Fatih, bir Mustafa çıkmayacak ama bir bütün çıkacak bu parçalamak istedikleri gövdeden. Mucize değil, sadece damarlarımızdaki asil kanın yönlendirmesiyle olacak bu.

Şimdi çok kısa bir şekilde ‘’Nedenleri’’ sıralayacağım. Sıraladığım nedenleri sizlerinde araştırmasını rica ediyorum. Ben önemli noktalara parmak basacağım, sizler de üzerinize düşen görevi yerine getireceksiniz o kadar! Başlıyorum…

Ülkemizde şu sıralar yaşanan kısır döngüler hepimizin başını döndürüyor. Başımızda bulunan siyasal otoritenin kabiliyetsizlikleri ve rejimi değiştirme çabaları, en aptal insanı bile isyan ettiriyor. Medya bu karmaşada her zamanki gibi taraf tutuyor. Bizlerse kime inanacağımızı şaşırmış durumda, pinpon topu gibi oradan oraya savrulup duruyoruz.

Etrafımda sohbet ettiğim herkes, başımızdaki otoriteye belalar düzerken, ister istemez sormadan edemediğim sorular beynime çakılı kalıyor. Sen vermediysen, ben vermediysem bu oyları kim verdi o zaman bu partiye? % 47 az bir rakam değil. Aramızdaki en ateşli karşıtlardan bile şüphelenir oldum. Çünkü bu rakam, neredeyse ½. Yani iki kişiden biri! Beyinlerimizin üstüne her gün bir tane dinamit yerleştiriliyor, ondan sonra da itinayla patlatılıyor. Ergenekon, yerel seçimler, İsrail’in Gazze’de 1300 masum insanı katletmesi, ekonomik kriz, işsizlik, TRT’nin devlet kanallığından çıkıp, hükümetin özel kanalı haline gelmesi. Anayasa’nın çiğnenip Kürtçe TV açılması. PKK’lı teröristlerin Atatürk’ün kurduğu TBMM’ye girip, toprak talep etmeleri. Sınırda her gün PKK’nın askerlerimizi pusuya düşürüp tabur tabur şehit etmeleri, Ermeni yaltaklarının ülkemizin yapmadığı, hayali bir soykırım adına özür dileme telaşı… Bunlar saymakla bitmez. Ben yazarken sıkıldım, eminim sizler de okumaktan.

Bu kadar yoğun gündemin arasında, başımızı çevirsek bir olaya, bir karmaşaya ve dehşete rastlıyoruz. Bu sorunlar hiç bitmeyecek, sulandırılarak tekrar edilecek. İnsanlarımızın beyinleri, bunlarla Arap saçına çevrilecek.

Önemli olanda tam burada durmak sanırım. Herkesin ilk önce beş dakika durmasını istiyorum. Durun, gözlerinizi kapatın, ideolojilerinizden arının. Şimdi yavaş yavaş gözlerinizi açın, derin bir nefes alın ve lütfen gerçek anlamda düşünmeye başlayın…

Bu kalabalıkların altından bizlere bağıranlar var. Kulaklarınızı kabartın, gözlerinizi o tarafa çevirin, susun azıcık, konuşmayın, sadece onları dinleyin. Çok fazla zamanınızı almaz, sadece 10 dakika…

1.HARF B :

Bu yüzyılın en önemli madenleri arasında yer alan Bor rezervinin yarısından fazlası Türkiye’de bulunuyor. Bor, nükleer sanayiden uzay araçlarına, gübre sanayiinden ilaç sanayine, kimya sanayinden otomobil sanayine kadar 400′ü aşkın alanda kullanılıyor.
Dünyanın en stratejik madeni olarak kabul edilen Türkiye, dünyada Bor rezervlerinin %65′ine sahip bulunurken, dünya üretiminin %32’sini gerçekleştiriyor. Türkiye dışındaki ülkelerde Bor rezervlerinin ömrü son 50 yıllık iken ülkemiz tüm dünyanın 450 -500 yıllık ihtiyacını karşılayabilecek Bor rezervlerine sahip konumdadır.
Türkiye’de devlete ait olan Eti holding A.Ş. aracılığı ile Bor madenleri, Burhaniye’den Savaştepe’ye, Susurluk’tan Dursunbey’e, Bigadiç’ten Sultançay’ına, Bursa Kestelek’ten Sındırga’ya, Kütahya Emet’den Eskişehir Kırka’ya kadar 1 milyon 700 bin hektarlık bir Bor maden rezervleri alanı kamulaştırılmış durumdadır. Bu alanlardaki rezervleri yaklaşık 2.5 milyar tonluk kapasiteyle dünyanın en zengin ülkesi Türkiye’dir. Bu Bor’un ülkemiz için ekonomik değer olarak 1 trilyon dolardan daha fazla zenginliğe sahiptir. Türkiye Bor madenlerinin ihracatının %50’sini ham madde halinde, %50’sini işlenmiş olarak satmaktadır. Gelişmiş ülkeler sanayilerinin pek çok alanında alternatifi olmayan, ikamesi zor bir hammaddede büyük oranda Türkiye’ye bağımlıyken, Türkiye bu avantajını iyi değerlendirememektedir.
Bor rezervlerinin tükenmesi tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu sebeple ABD, kalan Bor madenlerinin bir kısmını ’stratejik rezerv’ ilan ederek çıkarılmasını durdurmuştur. Türkiye’deki Bor madenlerinin kalitesi ABD’dekinden yüksektir. Dünya Bor rezervlerinin kalan kısmı Rusya, Çin, Şili, Bolivya, Peru, Arjantin, Sırbistan’da bulunmaktadır.
Dünyada işletilen toplam 496 milyon tonluk rezervin 375 milyon tonu Türkiye’dedir
Piyade tüfeği, tabanca, top, tank üretiminde, zırhlı personel taşıyıcıların zırhlarını güçlendirici seramik plaklarda da Bor kullanılmaktadır. Borla güçlendirilmiş cam malzemelerin iletken olmayan ve düşük dielektrik özelliği onları radara karşı görünmez kıldığı için askeri teçhizat yapımında önemlidir. ABD ordusu tarafından kullanılan gizli teknoloji ürünü Stealth Fighter (hayalet uçaklar) ve donanımlarının imalinde de Bor ve rafine Bor ürünlerinin kullanıldığı bilinmektedir.
Bor karbid ve fiber camın bir bileşimi 30 kalibre kurşunu durduracak şekilde geliştirilmiş olup, AH-10 Kobra helikopterlerinin koltuklarında kullanılmaktadır.
BNCT (Boron Neutron Capture Therapy) kanser tedavisinde kullanılmaktadır. Özellikle beyin kanserinin tedavisinde hasta hücrelerin seçilerek imha edilmesine yaraması ve sağlıklı hücrelere zararının minimum düzeyde olması nedeniyle tercih sebebi olabilmektedir’.
Japon bilim adamlarınca, 2001 yılı Şubat ayında, magnezyum diboridin geleceğin süper iletkeni olabileceği keşfedilmiştir. Süper iletkenlik, sıcaklığın belli bir noktanın altına düşürülmesiyle (kritik sıcaklığın altına) her türlü elektriksel direncin kaybolması durumudur.
Nükleer reaktörlerde radyoaktif malzemenin fisyonu sonucunda ısı, alfa ve beta parçacıkları, gama ışınları ve nötronlar açığa çıkar. Nötronlara kalkan olarak kullanılan en önemli malzemeler,
Bor bileşikleri, özellikle de boraks binlerce yıldan beri kullanılmaktadır. Babillerin Bor’u kıymetli eşyaların ergitilmesinde, Mısırlıların mumyalamada, Eski Yunanlıların ve Romalıların temizlikte, Mısırlıların, Mezopotamya uygarlılarının ve Arapların bazı hastalıkların tedavisinde Bor’dan yararlandığı bilinmektedir.
Hafifliği, gerilmeye olan direnci ve kimyasal etkilere dayanıklılığı sebebiyle; plastiklerde, sanayi elyafı üretiminde, lastik ve kâğıt endüstrisinde, tarımda, nükleer enerji santrallerinde, roket yakıtlarında da kullanılmaktadır.
Camın ısıyla genleşmesini önemli ölçüde indirgediği, camı asite ve çizilmeye karşı koruduğu, titreşim, yüksek ısı ve ısı şoklarına karşı dayanıklılığı sağladığı için ısıya dayanıklı cam gereçleri ve elektronik ve uzay araştırmalarında kullanılacak üstün nitelikli camların üretiminde de önemli yeri vardır.
—Otomobil yakıtı olarak son günlerde kullanılmaya başlanmıştır.
—Metal Fırtına kitabı Bor üzerine yazılmıştır.
Geçenlerde Balıkesir’de uzay mekiği gören bir bekçi, telefonuyla bu cismi çekmiş ve medyaya dağıtmıştı. Bizimkilerde uzaylılar Türkleri çok seviyor diye sevinmişti  Hatta bu görüntüleri NASA’ya bile götürdüler. Araştırdılar, sözüm ona gerçek uzaylı aracı olduğu kanısına varıldı. Peki, sizce bu olanlar doğru muydu? Gerçekten uzaylılar bizi çok mu seviyor acaba? Tabii ki hayır. Çünkü nedense bor madenlerinin olduğu bölgelerimizde rastlıyoruz bu uzaylılara! Neden Ardahan’da uzaylı yok? Yoksa bütün Türkleri sevmiyor mu bu uzaylılar? Ya da uzaylılar sadece yükte hafif, pahada ağır olan madenlerimizin mi peşinde? Ardahan’da bor madeni olsaydı, emin olun bizim sevimli uzaylılarımız oraya da giderlerdi. Bu uzaylı hikâyelerine de epeyce gülüyorum sayelerinde.
İsrail ve ABD bor madenlerimizin peşinde, saçma sapan dalaverelerle bizleri uyutmaya çalışıyorlar o kadar! Ama biz yer miyiz bu oyunları? Eh işte orasını bilemiyorum, yiyoruz ki NASA’ya kadar gidip tasdikleştiriyoruz bu saçmalığı!

2.HARF A :
İnanmayacaksınız belki ama bu da yeraltı kaynağı. Adı da dünyanın en önemli ve değerli madeni ALTIN. Bergama’da çok büyük altın damarları bulundu, bu gerçek uzun zamandır biliyor herkes tarafından. Herkes diyorum, bu herkesin içinde dünyanın en büyük ülkeleri de var tabii ki  Olmasalar zaten şaşardım. Fakat biz Türkler topraklarımızın altında yatan cevherimizi çıkaramıyoruz. Senelerdir söylene gelen bir hikâye vardır. Türkiye’nin teknolojisi altını çıkarmaya yetmiyor da ondan! Sizce bu doğru mu? Neden topraklarımızın altında yatan cevherimize elimizi dokunduramıyoruz diye hiç düşündünüz mü?
Belki az çok gazetelerden, ya da televizyonlardan duymuşsunuzdur. Bergamalı halk bu işin yapılmasına şiddetle karşı çıkıyor? Çünkü Bergama’yı ve onun doğasını çok seviyorlar. Doğayı korumak adına, eylemler yapıyorlar ve bu eylemlere bazı köşe yazarları büyük bir coşkuyla destek veriyorlar. Kendilerine desteği kim veriyor peki? Alman gizli servisi! Bergama bölge halkıyla sanki akraba gibiler, velev ki devlet altın araması yapılacaktır kararı aldı. O zaman ne oluyor biliyor musunuz? Antalya’da ve Bergama’da evleri bulunan Alman gizli servis ajanları, hemen medyayı ve Bergamalı zavallı çiftçileri fişekliyor.
Sonra gizli servisin tehditleri ve hatta bir iki terör olayı çıkarmaları, bizim korkak siyasetçimizin vazgeçmelerini sağlıyor. Ben zavallı köylülere hiçbir şey demem. Çünkü onlar kendilerine en yakın olanın yanındalar, yani Alman ajanlarının yanındalar. Yıllardır o bölgedeki insanları örgütleyen ve her ayaklanmanın fitilini ateşleyen, maddi destek veren Almanlar kadar kendini savunabilen bir devlet olamadık bir türlü. İşin enteresan yanı ne biliyor musunuz? Bor madeninde ortaya çıkan uzaylı hikâyesinin aynısını Bergama’da da uyguladıkları! İnsana bu kadar basit gelen bir şeyi neden hükümet erkleri göremez, hiç anlayamıyorum!
Uzaylılara tapan bir ‘’tarikat’’ kuruldu birden bire. Bu tarikata üye olan insanların inanışına göre, 2012 yılında kıyamet kopacak, uzaylılar kendilerine inananları Kaz Dağlarına inerek, uzay araçlarına alıp bu dünyadan uzaklaştıracaklarmış! İnanabiliyor musunuz okuduklarınıza? Evet, inanın çünkü böyle bir tarikat var. İnanmayanları, yazımın başında uyardığım gibi araştırmaya davet ediyorum. Araştırın ve kendi gözlerinizle bu akıl almaz oyunları görün. Uzaylılara tapan tarikat üyeleri bununla da kalmayıp, Bergama’dan ev, arsa ve tarla satın alıyorlar. Kaz Dağlarına en yakın muhitten  2012 yılında kopacak kıyamette, Kaz Dağlarına ilk önce tırmanan olabilmek için sanırım 
3.HARF P :
Belki yuh diyeceksiniz ama bu P’de bir yeraltı kaynağı. Hem de adı Petrol  Bu enteresan olay da Güneydoğu Anadolu bölgemizden.
Orada yıllardır petrol arama işlemleri yapılmaktadır. İngilizler geldi, Amerikalılar geldi kuyular açıldı, baktılar ve gittiler. Giderken de kuyuları sıkı sıkı betonla kapatıp gittiler. Burada petrol metrol yok dediler ve biz de safça inandık! İngilizlerin araştırma yaptığı tarih 1970’ler. PKK terör örgütü o zamanlar ortada yok, esamesi bile okunmuyor. Aradan 9 yıl geçiyor ve ortaya birden bire PKK diye bir terör örgütü çıkıyor. Ve bu örgütün yıllardır ideolojisi Türkiye’nin güneyini koparıp, bir Kürt devleti kurmaktır. Acaba bunun tek nedeni, yani altında yatan gerçek petrol müdür? ABD okyanuslar geçip, Irak’a sırf petrol yüzünden girmemiş miydi? K.Irak’taki petrol çıkan şehirleri Kürtlere hediye etmemişler midir? Türkiye’nin yanı başında, yine İsrail gibi bir ülke kurmanın telaşına neden girmişlerdir?
PKK yıllardır Cudi Dağını kendine mesken tutmuş durumdadır. Her sene ilkbahar aylarında, mutlaka Cudi Dağına askerlerimiz operasyonlar yapar durur. Ama bir türlü bu dağ onlardan temizlenemedi. Peki neden?
Cudi Dağını hiç göreniniz var mı? İllahi de yakınına gitmeniz gerekmiyor, televizyondan göreniniz var mı? Ben gördüm. Cudi Dağı simsiyah bir dağdır. Üzerinde bir çimen bile bitmez, kurak ve ıssızdır. PKK hiçbir doğal korunağı olmayan, bir otun bile bitmediği bu dağda ne yapıyor acaba?
Köylülerin kendileri anlattı muhabire, en yaşlılarına gittiler ve onlarda çocuklarının tercümeleriyle anlattı ; ‘’İngilizler geldi ağabey, her yeri köstebek gibi kazmaya başladılar, bizim köylü adamlarda onların yanında çalışmaya başladı günlük yevmiye ile ben kendi gözlerimle gördüm petrolün havaya fışkırdığını ağabey. Oluk oluk gitti siyah su! Muhabir sordu ; ‘’ Sonra ne oldu?’’
‘’Ne olacak ağabey, 1 ay sonra açtıkları kuyuları bize kapattırdılar, kuyular bir daha açılmasın diye de üzerine beton döktürdüler!’’ Elin İngiliz’i, kuyularımızı açıyor, kapatıyor ve hatta bunu kendi halkımıza yaptırtıyor! Bizlerse sadece saflığımızın, temizliğimizin bedelini ödüyoruz her yerde.
SONUÇ:
Bütün bu anlattıklarımı yan yana koyun! ‘’BOR-ALTIN-PETROL’’. Dünyanın en önemli üç kısıtlı maddesi. İşte bu önemli maddeler, bizim topraklarımızın dâhilinde bulunuyor. Baş harflerine bakın, birleştirin. Ne çıkıyor? ‘’BAP’’ Bap, İbranicede sayfa demektir.
Şu ana kadar gelmiş geçmiş, cemil cümle Türk siyasetçileri, askerleri, bilim adamları ve bazı aydınları hep aynı nakaratı söyleyip durdular. Merak edip araştıranınız var mı?

Neydi o nakarat ; ‘’Türkiye geleceğin yıldızı olacak’’ Bu nakarat ilgili ilgisiz, alakalı alakasız herkes tarafında söylene söylene ağızlarda pelesenk oldu. Bu kadar kargaşanın içinde yüzen bir ülke için, bu insanlar niye bu cümleyi kullanıyorlar acaba? Türk halkından ne gizliyorlar ki bu yıldızı biz göremiyoruz? Görememizin nedeni şu olabilir mi?
ÇÜNKÜ 2003 YILINDA İKTİDARA OTURAN PARTİ, ATATÜRK’ÜN KURDUĞU ETİBANK’I İSRAİLLİLERE SATTI.
Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun BOR madenini kamulaştırma mücadelesi için, kendisine bir TÜRK vatandaşı olarak teşekkür ediyorum. Belki o olmasaydı, AKP hükümeti bu değerli madeni eşekten ucuz İsrail’e satacaktı! Neden? Çünkü onlara ‘’SICAK PARA’’ lazımda ondan! Kıvrıkoğlu’nun zorla bor madeni için kanun çıkarttığını biliyor muydunuz? Adam ileride olabilecekleri görüp, bu gözünü para bürümüş AKP’den milli servetimizi kurtarmış. Ona hepimizin teşekkür borcu var. AKP’lilerin bile!

Dünyanın son sayfası Türkiye mi olacak, yoksa basiretsiz ve cahil hükümetlerin yabancılara peşkeş çektiği bir ülke mi olacak? Şimdi sıra sizde…




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Aynı ile Vaki
Taliban Neden Türkiye'nin Sorunu
Yusuf Halaçoğlu Röportajı - Ermeni Meselesi
İsrail'in Gizli Oyunları / Nazi Soykırımı
Kitap Satma İşi

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Zamanın Boşlukları [Şiir]
Yokluğun [Şiir]
Kendime Mektup! [Şiir]
Hayır Desende [Şiir]
Unutamıyorum [Şiir]
Git, Ama... [Şiir]
Dar Sokaklar [Şiir]
Ahhhhhh,yalancı Yarim! [Şiir]
Unuttum [Şiir]
Sinsi Bir Kış [Şiir]


YETER ÖZHAL kimdir?

Yazmak yaşam biçimim, çizmek ise suskunluğumun çaresi.

Etkilendiği Yazarlar:
Etkilenmiyorum, sadece okuyorum.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © YETER ÖZHAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.