İnsan gülümsemeyle gözyaşı arasında gidip gelen bir sarkaçtır. -Byron |
|
||||||||||
|
Avukat Avyansı, Ber'in ricasını kırmamıştı. Biraz geçte olsa Yansı isimli müşterisiyle Ber’in görüşme zamanı ve mekanı ayarlamıştı. Davanın ilk duruşmasından önce birbirlerini görüp, konuşabilecek-lerdi... Ber, yanlışlığı düzeltme şansı elde ettiğini düşünüyordu. Belki de, yargılama oturumları başlamadan dosyanın düşürülmesini sağlatıp, etrafa reklam olmaktan kurtulabilecekti... Bu düşüncelerle Avukat Avyansı’nın ofisine varmıştı. Randevu anı-na çok az bir zaman kalmıştı. Avukat Avyansı tanıdık bir simaydı. Birkaç kez yargı binasında birbirlerine tesadüf etmişlerdi. Avyansı’nın ofisinde ikram edilen çayı yudumlarken, böyle bir olayın olmadığı doğrultusunda telefonla belirttiği anlatımını kelimelerin yerlerini değiştirerek yeniden sunuyordu, Ber. Bu çerçevede süren konuşmalar, Avyansı’nın sekreterinin, "Yansı hanım geldi!" duyurusu üzerine kesildi. Kısada olsa anlık bekleyişler sabırsızlığını duyumsayan Ber, kalpsel çarpıntılar içindeydi. ‘Kötü bir şaka mı?... Kendisiyle uğraşan birilerinin yönlendirmesi mi?... Kimdi bu Yansı?... Neden böyle dayanaksız ve yalan bir dava açma gereğini duymuştu?... Amacı şantaj yaparak, bu yolla para sızdırmak mıy-dı?... Amacı buysa, avucunu yalayacaktı. Çünkü parası olmadığı gibi borç içinde yüzüyordu...’ Yuvalarından fırlayacak derecede genişleyen gözleriyle, kapının açılışı sonrası görünen ve selam veren silueti incelemeye başladı... Dışsal görünümü, bakışları, saç rengi ve yaklaştıkça daha iyi algıladığı ten kokusu yabancı gelmemişti. Ber, beyninin uyuştuğunu, gözlerinin karardığını hissetti. Bu durumdan sıyrılmak için silkindi. Bir gayretle ayağa kalktı. Duvarlardan destek alarak salondan çıktı. Sekreterden tarifini aldığı lavaboya girdi. Ellerini ve yüzünü yıkadı. Yüzündeki ıslaklığı kurulamadan aynadaki görüntüsüne baktı. İçsel devinimi, dışsal görünümüne çok da yansımamıştı. Hafif bir sarılık dışında sabah evinin banyo aynasında gördüğü yüze sahipti. Ürpertisi geçmemiş, bedenindeki dikleşen tüyler başını eğmemişti. "Yoksa!... Ben çıldırıyor muyum?...” Kendisini toparlamalıydı. Birkaç dakika öylece kaldı... Salona geri dönmeliydi. Sırları çözümleme fırsatı doğmuştu. Sakin olmalıydı. Bu ortamı iyi değerlendirmeliydi... Salona geri döndü. Yansı isimli kadının karşısındaki koltuğa kurul-du. Rahat ve kendinden emin bir görüntü sağlamalıydı. Ezik görüntü, karşısında bulunanda suçlu olduğu yönünde bir kanaat verebilirdi. Ayak ayak üstüne attı. Hangi ayağın; hangi ayak üzerine atıldığı önemli değildi. Sonuçta her ikisi de kendisine ait ayaklardı ve bunları irdeleyecek ortamda değildi. Kadını yeniden gözlemlemeye başladı. Avukat Avyansı tedirgin bir sesle, "Ber Bey, rahatsız mısınız?" diye sordu. "Bir sorunmu var?..." Ber, "Hava sıcaklığından galiba..." yalanına sığındı. Yansı, düğmesine basılan bir müzik seti gibi ara vermeksizin ön konuşmasına devam ediyordu. "Çözmem gereken işlerim var." dedi. "Dilerseniz hemen konuya geçelim... Benle görüşmek istemişsiniz... Aslında sizinle karşılaşmak istemiyordum. Ama, Avukatım Avyansı bey çok ısrar edince kıramadım..." Ber, düşüncelerini sesliye dönüştüremiyordu. Felç geçirmiş gibiydi. Uzun gelen dakikalar sonunda kendisi için binlerce anlam ifade eden keli-meyi ağzından güç bela çıkarabildi, "Med!..." Yoktan kanıt bulmuş bir güvenlik görevlisi gibi gözleri parlayan Yansı, Avyansı’ya dönerek, "İşte!.. O günde bana bu isimle hitap etmişti," dedi. Avyansı, Yansı'yı başıyla onaylayarak, "Evet!... Anımsıyorum," dedi. "Bu isimden daha önce bana söz etmiştiniz." Sevinç şaşkınlığı içinde olan Ber, kendisini kısmen toparlayabildi. Eliyle saçlarını kaşıyarak, "Avyansı bey!..." diyerek seslendi. Ses ve görüntüsüyle titrek ve isterik duruş sunuyordu. "Davayı kabul ediyorum... Varol’un benim çocuğum olduğunu onaylıyorum... Hatta bu kabulümü yazarsanız altına yüzlerce kez imza atmaya da hazırım..." Ber’in önceki sözlerinin tersine ani ve keskin dönüşüne kuşkuyla baktı Avyansı. "Dalga mı geçiyor?... " diye geçirdi içinden. "Med!... Seni gördüğüme ne kadar çok sevindim! Bir bilsen?..." diyen Ber, avucunu alnına vurur gibi hafiften dokundurarak, devam etti. "Gerçi... Anlatmama da gerek yok! Nasıl olsa içimden geçenleri aynen duyumsuyor ve algılayabiliyorsun..." Avyansı, kekeleyerek "Şey... Ber bey, kendinizi iyi hissetmiyorsanız toplantımızı bir başka güne erteleyebiliriz," dedi. Ber, yerinden kalkarak, Yansı’ya yaklaşıp sarılma teşebbüsünde bulundu. Akan gözyaşlarını onun yüzüne bulaştırarak, "Siz!.... Siz!... Bana dünyaları bağışladınız," diyecekti. Eliyle hafiften itekleyerek Ber'i kendinden uzaklaştırdı, Yansı. "Lüt-fen!... Yerinize oturur musunuz?..." Uyarı bağırtılıydı. Eline bir fırsat daha geçmişti. Önceki anlatımlarına inanmakta güçlük çeken aynı zamanda akrabası olan avukatı Avyansı'ya, ‘sana söylemiştim’ mimikli bedensel dille birlikte, "Avyansı Bey!... Size mes-lektaşınız hakkında verdiğim bilgilerin tümüyle doğru olduğunu şimdi daha iyi anlıyorsunuzdur umarım." dedi. Avukat Avyansı, nasıl bir tepki vermesi gerektiğine karar veremiyordu. Şimdiye kadar hiç karşılaşmadığı bir durumdu. Hukuk kitapları ve yasalar, öğretiler bu tür bir durum karşısında nasıl davranması gerektiğini öğretmemişti. Esrarlı bir diyalogdu ve pandoranın kutusunu açacak yetiye ve bilgiye sahip değildi. Onların karşılıklı diyaloglarından çıkarımlar elde etmesi gerekiyordu. Şimdilik susmak en iyisiydi. Mutlaka suskunluğunun sonunda, konuşma sırası kendisine gelecekti veya ortam oluştuğunda 'Durumdan vazife çıkararak," tavrını ortaya koyacaktı. Ber, uzaklaştırılma sonrası koltuğuna yığılırcasına oturdu. "Kendini gizleme ne olur Med!..." dedi umutsuz ezgili söyleyişle. "Doğruları, yaşa-nanları anlat Avyansı beye... Benim hakkımda yanlış şeyler düşünmesini istemiyorum." Yansı, yargı oturumunda bulunan bir insanın ruh halini yansıtıyordu sanki. "Anlatacağım!... Bunun için buradayım..." dedi. "Ama lütfen, bana bir kez daha Med ismiyle hitap etme!... Benim adım Yansı!... Yan-sııııı!!!... Anlıyor musunuz?..." Ber, "Yansı isimli biriyle hiç tanışmadım. 'Med' isimli arkadaşıma o kadar çok benziyorsunuz ki..." dedi, yarım bıraktığı cümlesinde... Köşeye sıkıştırabileceği kanısıyla, " 'Med' değilsen, kimsin?..." diye sordu. Yansı, boğazını hafiften öksürerek temizledi. Soluk alışverişlerini düzenledi. Uzun bir anlatıya gireceğinin sinyalleriydi bunlar. "Benim adım Yansı... İkibuçuk yıl önce; kocam, geçirdiği bir iş kazası sonucu vefat etmişti. Yirmi sekiz yaşında olmama rağmen onun anısına hala büyük saygı duyarım. Bu nedenle, şimdiye kadar ne kimsenin evlilik tekli-fini kabul ettim. Ne de bir erkekle özel arkadaşlığım oldu... Ölüm aylığı ve beyimden kalan ikinci dairenin kirasıyla geçiniyorum..." Önünde bulunan bardaktan bir yudum su aldı. Ana konuya temiz bir sesle girmeliydi. "Yaklaşık bir yıl önce bir cumartesi günü -nasıl bulduğunuzu bilemiyorum- benim telefon numaramı arayarak, "Çok önemli, hayati bir konu olduğunu ve mutlaka benimle derhal görüşmen gerektiğini..." belirterek ev adresinizi tarif ettiniz. Bana bu acil durumun ne olduğu konusunda açıklama getirmeni istediysem de, "telefonda olmaz!" yanıtını vermiştin. Kocamın ölümüyle ilgili bir konu olabileceği saplantısına girmiştim. Buna rağmen Avukat da olsa tanıdık olmayan bir kişinin evine gitmek istemiyordum... Komşum ve güvendi-ğim Boşsel isimli arkadaşıma, durumu açtım... Senin adını duyunca, 'Bu benim boşanma davama bakan avukat! Mutlaka önemli bir şey vardır, ona güvenebilirsin,' demişti. Bunun üzerine senin dairene gelmiştim... Evinde olanları anlatmaktan utanç duyuyorum..." Yansı, kızarık yüzünü aşağı indirdi. "Olanları anlattığım avukatım Avyansı Bey bile bana inanmadı. Hatta bir çoğunu inandırıcı olmaz düşüncesiyle dava dilekçesine dahi yazmadı..." Ber, içsel transa geçti. Karşısındaki bayanla telepatik iletişimde bulunmaya çalışıyordu. "Bu olanlara inanmamı mı bekliyorsun?... Med!... Kendini bu kadar gizlemene ne gerek var. Her ikimizde aramızda geçenleri tamamıyla biliyoruz... Gizlemek, saklamak istiyorsan sorun yok... Buradan çıkalım... Davayı da kabul ederim, olay biter," iletisinde bulundu. Ber, boşuna bekledi. Ne iletiye yanıt vardı, ne de karşısındaki kadında düşüncesini okumuş bir tavır... Onunda zihinsel düşüncelerini dahi algılayamıyor, duyumsayamıyordu. Yansı'nın belirttiği dönemde Markız ve Med dışında hiç bir kadınla cinsel ilişkide bulunmamıştı. Yansı, Med'e sadece dışsal görünüm olarak aşırı benzerlik arz ediyordu... Kendisi hakkında hastanede düzenlenen raporda belirtilen kişisel trans hali ve hipnoz yeteneğini kullanarak farkın-da olmadan bu kadını etkileyip yanına gelmesini sağlayarak, ‘Med’ sanal kişiliğiyle onun dışsalını örtüştürmüş olabilir miydi?... Ber, beyinsel düzeneğinin darmadağın olduğunu fark etti. SodGom Ülkesinin düzeneğindeki kaosun aynısını içselinde yaşıyordu. Neye inanacağını bilemiyordu. Çözüm bekleyen soruları şu an bir kenara bırak-malı, anı kurtarmalıydı. Yansı ile bu şekilde diyalogu geliştirmenin sonucunda Avyansı’da olumsuz etki bırakabilir, hatta "Deli," etiketi almasını sağlayabilirdi. Ber, taktik değiştirdi ve anlatımına devam eden Yansı’nın sözlerini sorusuyla bloke etti. "Ne demek istiyorsunuz?..." dedi. "Evime davet edip size zorlamı sahip oldum yani?..." Yansı, "Avyansı Bey! Saçmaladığımı sanacak ama bunları sana özellikle anlatmak istiyorum. Çünkü nasıl olduğunu benim de anlayama-dığım şeyler oldu..." dedi. "Aylardır, içimi kemiren şüpheli noktaları ortaya çıkarmama yardımcı olabileceğini, bunlara bir açıklama getirebi-leceğini, sanıyorum... Her ne kadar Avyansı Bey’in ısrarı ile senle görüş-meyi kabul etmişsem de, aslında merak ettiğim, aydınlatılması gereken o kadar çok karanlık nokta var ki..." "Samimi olarak söylüyorum, sorularınızı, yanıtını bildiğim kadarıyla karşılıksız bırakmayacağım." Yansı, aldığı yanıtın verdiği rahatlıkla, "Siz Büyücü müsünüz?..." diye soru yönlendirdi. "O gün bana büyü mü yapmıştınız ?..." Avukat Avyansı, bu sorudan rahatsız olduğunu, "Yansı Hanım!... Lütfen!..." kelimeleriyle belirtti. Ber, Yansı'nın engellenmesine karşı çıktı. "Hayır!... Hayır!... Bırakın anlatsın, benim de bazı bilgilere gereksinimim var," dedi. Yansı, bu rahatlatma karşısında daha bir heyecanla anlatımına devam etti, "Dairenize girdiğimde bana Med diye hitap edip, sarılmış-tınız... Sanki dilim ve bedenim tutulmuş gibiydi... İsteklerinize karşı çıkamıyordum... Hayatım boyunca ağzıma alkol almamış olmama rağmen, ikram ettiğiniz şarabı içmiştim. Bu arada çok garip şeylerden söz ediyor-dunuz.... O güne kadar hiç dinlemediğim bir müzik parçası çalınıyordu. O ezgi hala kulaklarımda sanki... Evinize girdiğim andan itibaren tek kelime ağzımdan çıkaramamıştım. Konuşmak istiyor... Fakat konuşamıyordum... Dilsiz olmuştum sanki. Buna karşın sanki ben size bir şeyler söylüyor-muşum gibi yanıtlar veriyor, açıklamalarda bulunuyordunuz... Beni oraya bağlayan bir şey vardı... Her isteğinizi, hiç istemediğim halde yerine getirme zorunluluğu hissediyordum. İrademe hakim değildim... Bu yüzden sizi çokta suçlayamam. İstemediğim halde, sevişme anında bedenim sana olumlu tepki veriyor, uyum sağlıyordu... Sevişirken garip hareketler ve sesler çıkarıyordun... Sanki... sanki... rüyada gibiydin... Gözlerinizi kapatmış garip konuşmalar ve fiziksel davranışlar sergiliyor-dun... Kavaklardan, denizlerden, topraktan... anımsayamadığım bir çok şeyden söz ediyordun... İşin bittiğinde beni uğurladın... Kendi evime varıncaya kadar da benden ses çıkmadığını fark ettim... Çok garipti..." Ber, nefesini tutarak dinlemişti. Yansı'nın konuşmasını sonlandır-masıyla soluğunu salıverdi. Anlatımı, Med'le olan birlikteliğinde yaşadık-larıyla aşırı benzeşme gösteriyordu... Soluk alış verişi hızlanmıştı. Kesik kesik konuşmaya başladı. "Diyelim ki; anlattığın her şey gerçek olsun... Niye, beni ondan sonra hiç aramadınız?... İstemediğin halde hamile kalmışsan neden kürtaj yapmadınız?... Ne bileyim?... Ne soracağımı da artık bilemiyorum...." "Korkudan..." "Kimden?" "Sizden?" "Neden?" "Sizin büyücü olduğunuza inanmıştım. Bana bir kötülük yapacağınızdan korktum." "Korku taşıyorduysan davayı nasıl açtın?..." "Psikolojik terapi gördüm ve korkumu yenmemi sağladılar." "Diğer soruma yanıt alamadım. Neden kürtaj olmadınız?...." Yansı, bu soruya hazırlıklıydı. "Dilekçede de yazılıydı; Kürtaj olmak için doktora başvurmuştum..." dedi. "Gerekli inceleme ve tahliller yapıl-dıktan sonra, eğer, kürtaj olursam bunun hayatıma mal olacağını, ölüm riskinin yüzde yüze varan oranda olduğunu belirtiklerinde, vazgeçtim." Ber, afallamaktan aptal görünümlü bir insan yüzüne sahip olmuştu. Ne diyeceğini bilemiyordu. Yansı ile birbirlerini bir süre süzdüler. Avyansı, konuşulacak bir şeyler kalmadığını fark etti. "Ber Bey! Ne diyorsunuz bu anlatımlara?..." diye sordu merak dolu gözlerle. Ber, "Ben halen Yansı hanımla bu tür bir ilişki yaşamadığımı yeminle söylüyorum." diyerek yanıtladı. "Kafam karıştı... Peki bu konuda hukukun kabul edebileceği kanıtlarınız var mı?" "Yansı hanımın evinize girdiğine dair görgü tanıklarımız var... Yine kabul etmemede ısrar ederseniz, DNA testi talep etmek zorunda kalaca-ğım." "Görenler kimler?..." "İleride sunacağız..." ".............!!???..." Avyansı, tartışmanın hukuksal alana kayması nedeniyle, toplantıyı sonlandırmak istedi. "Kusura bakmayın!" dedi. "Benim bir arkadaşla randevum vardı... Konuşacak bir şey kalmadıysa izin isteyecektim." Ber, ayağa kalktı. "Ben de kalkmak üzereydim zaten," dedi. Ayrıca, "Beni kırmayarak bu gerçekleştirdiğinizden dolayı her ikinize teşekkür ederim. Artık, tartışmamız mahkemede devam edecek.... Davayı kesin kaybedeceğinizden adım gibi eminim," diye ekledi. Yansı ve Avukat Avyansı ile sırasıyla tokalaştı. Beyninde oluşan yüzlerce sorularla Avyansı'nın ofisinden ayrılıyor-du. *** Ber, Avukat Avyansı'nın ofisinden bürosuna döndüğünde karmaşık-laşan zihniyle, günlük planladığı işleri yapabileceği konusunda tereddüt içindeydi... En iyisi kendisini iyi hissedinceye kadar bugün olanları içselinde irdelememe kararı almaktı... Yöneticisi olduğu, "İyi Ruhlar" isimli web sitesine bazı yazılarını ekleyecekti... Ayrıca; "Faiz Oranını Keyfimiz Belirler Bankası"na olan borcundan dolayı banka avukatının icra kanalı ile kendisine tebliğ ettirdiği ödeme emrine karşı bazı itirazlarını içeren dilekçeyi hazırlayacaktı... Web sitesinde yayınlayacağı yazı daha önemliydi. Ondan başlama-lıydı. Med'in sanal olduğunun farkına vardığından kısa bir süre sonra kolları sıvayarak web sitesi hazırlamaya koyulmuştu. Kişilik bölünmesi sonucu, kişiliklerin içsel tartışmalarından elde ettiği bilgilerden, sezgiler-den, duyumsamalardan başka bireylerin de yararlanması amacını gerçek-leştirmeyi bir görev edinmişti. İnsanlar bazı şeyleri yapmak için kendisini zorunlu sayardı. Ber'de böyle bir zorunluluk hissetmişti. Web tasarım, uygulama, yayınlama gibi alanlardaki acemiliği nedeniyle Solkol'un yanında çalışan ve bu konuların uzmanı olan PcBilir isimli yurttaşın, hatırı sayılır yardımları olmuş, sistem oturmuştu. Ber, onun uğraşını bizzat izleyerek bir çok deneyim edinmişti. Artık kendi başına da olağan düzenlemelerde bulunabiliyordu. Ayrıca, yine internetten tanıştığı ve düşünce, duygu, duyumsama yönleriyle kendisiyle benzeşen on kişiyle web sitesi düzenlemelerinde yardımlaşıyorlardı. Asıl yönetici kendisi gibi görünse de, kendisiyle birlikte on bir kişilik bir kadro ile sitenin yaşamı güncellemelerle devam ediyordu. İyi Ruhlar web sitesiyle bağlantılı 'İyi Ruhlar e-mail haber grubu' na üye olanlar zamanla çoğalmış ve en son on bir bin kişiye ulaşmıştı. Hiçbir e-mail kesinlikle engellenmiyor, aynı anda binlerce bireye ulaşıyordu. Tartışmaların seviyesi gitgide nitelikleşiyordu. İnsanlar gerçeği, özellikle kendi gerçeklerini arıyorlardı. İyi ruhlar web sitesinde, bir çok alt link bulunmaktaydı. Politika, Hukuk, Mafya, Güvenlik, Sanal Yargı, Rüyalar ve Yorumlar, Duyumsa-malar, Zihinsel zeka, Duygusal zeka, Cinsellik, Dinsel öğretiler, Tarih, Edebiyat, Sanat, Müzik, Bilinmeyenler, Demokrasinet, Anti-Düzenle-yiciler, Anti-Uygulayıcılar, Anti-İzleyiciler, Anti-Denetleyiciler, Kehanet-ler, Medyumluk ve daha birçok alt başlıklı linkler bulunmaktaydı. E-mail haber gruplarında özellikli bilgi içeren yazılar ilgili konu başlığı altına da kaydedilip, sürekli okunmaya hazır tutuluyordu. Ziyaretçi sayacına göre, sitenin en fazla tıklanan 'Med'den Alıntılar,' isimli linkti. Bu linki sadece Ber hazırlıyordu. Geçmişte sanalında oluşturmuş olduğu Med'le olan düşünce ve duyumsamalarından kaynaklı toparlanmış bilgiler sunuyordu. Özellikle Demokrasinet görüşü ziyaretçilerin dikkatini çekmekte ve genel kabul görmekteydi. Buna göre; "Seçimlerin maliyeti nedeniyle tüm oylamalar, İnternet üzerinden gerçekleştirilmeliydi. Bunun için gerekli koşullar devlet tarafından sağlan-malıydı. Birey, adı soyadı dışında sadece kendisine ait bir şifreye sahip olmalıydı. Her birey öncelikle oy verip vermeme konusundaki iradesini net kanalı ile tescil ettirmeliydi. Delegelik sistemi ile Parti Genel Merkezinin Halk Temsilciliği için aday adayı belirleme hakları kaldırılarak direk parti üyelerinin kendi adaylarını belirleme hakları tanınmalıydı. Her isteyen aday adayı olma şansına sahip olabilmeliydi. Aday adayları; nette açacakları web sitesinde yaşam biçimlerini, amaçlarını, siyasi, ekonomik, kültürel, görüşlerini, malvarlıklarını, seçildiklerinde gerçekleştirmek istediklerini açıkça ve ayrıntılı şekilde belirtecek bu onların taahhütnamesi sayılacaktır. Seçime az bir zaman kala, birey hangi partiye oy vereceği iradesini göstermeli ve o partiden sınırsız sayıda aday adaylarından önceden belirtilmiş sayı kadarını sıralayarak belirleyebilmelidir. Bu şekilde bireylerin kullandığı oylarla salt çoğunluk oyunu alan kişinin katılacağı seçimde birey, adaylarını belirlediği parti dışında bir partiye oy verme hakkını askıya almış sayılmalıydı. Bu aşamaya kadar seçime katılacak Halk temsilcileri adayları belirlenmiş olacaktı. Genel seçimde, tercih de bulunduğu partinin adaylarından önceki sıralamayı dahi değiştirerek oy kullanma hakkına sahip olmalıdır. Bu tür veriler bir bilgi merkezinde otomatik olarak kaydedilmeli, aksine davranış halinde birey üç kez uyarılmalı ve üçüncü hata yinele-mesinde ise sistem, onun kullandığı oyu geçersiz saymalıydı. Seçilecek Halk temsilcileri toplamının genel nüfus toplamına bölünmesiyle elde edilecek sayı esas alınarak seçim bölgeleri oluşturulmuş olmalı ve her seçim bölgesine ayrılan kontenjan sayısıyla bölünerek elde edilecek sayı nazara alınıp halkın temsilcileri seçilmeliydi. Örneğin; 1000 seçmenli seçim bölgesine düşen temsilci kontenjanı 20 olsun, bu durumda 50 oy bir temsilciye eşitlenmeli 200 oy alan partiden 4 temsilci, 300 oy alan partiden 6 temsilci, 400 oy alan partiden 8 temsilci seçilmiş olmalı... Halk temsilcisi sıfatı kazanan kişi vekil edilen, onu seçen bireyler ise vekil eden hukuki ilişkisine girmiş sayılmalı, bu yönüyle iki taraflı bir sözleşmenin yapılmış olduğu temel kural kabul edilerek bu yönde düzenlemeler yapılmalıdır. Halk Temsilcisi, taahhütlerine bağlı kalmalı, halk temsilci merkezin-de aksine oy kullanımında bulunmamalıdır. Temel yasalarda kullanacağı oylardan önce seçmeninin e-mail yoluyla veya anket formlarıyla sunduğu iradesini kesinlikle gözönüne almalıdır. Temsilcinin; Taahhütlerinin aksine Halk Temsilciliğinde oy kullanması, seçmen iradesini yansıtmayan davranış ve hallerde bulunması hallerde, seçmen bireylerin yine uygun programlı netsel oy kullanımı sonucunda oy çokluğuyla yapılan uyarılara ve bu uyarıların üç kez yinelenmesine rağmen kendisine çeki düzen vermediği takdirde azledilmiş sayılacağı ve onun yerine, aday adayı listesinde, ondan sonra gelen sırada bulunan kişinin temsilci olacağı... Temel Yasalarda ise, seçmen bireylerin direk kabul veya ret yönündeki oylarına göre hareket etme zorunluluğu olması... Bu ve benzeri uygulamalarla bireyin doğrudan yasa düzenleyici iradesini yansıtmasıyla kendi kendini yönetme tanımını içeren demokratik yönetime kavuşulabileceği... Yasalara uygun olarak yürütme, diğer anlamıyla uygulamayla yetkili ve görevli olan "Kendine Bakanlar Grubunun" isminin "Bireye Bakanlar Grubu," olarak değiştirilmesi... Bu grup üyelerinin de halk temsilcilerinin oy çokluğuyla seçilmesi... Başkanlarının ise; genel seçimde en çok oy alan partinin genel başkanı olması... Merkezi Yargı Erkinin tüm ileri gelen başkanlarının, Yüksek İnceleme ve Denetleme Yargısının Daire başkanlarıyla, devlet avukatları-nın, Temel Yasaları İnceleme Başkan ve üyelerinin de belirli koşullara sahip olan adaylar arasından seçimi de Demokrasinet sistemiyle bireyler tarafından belirlenmeli... Dış ve İç Güvenlik konusunda kendi grubu içerisinde içsel yetene-ğini kanıtlamış ve belirli düzeye gelmiş görevliler arasından seçimi ve azli de aynı sistemle gerçekleştirilmelidir. Yerel Güvenlik, Yerel İdare, Yerel mahkemeler de belirli koşulları taşıyan adaylar arasından aynı sistemle seçilmeli ve aynı sistemle azledilebilmelidir. Hastanelerdeki yöneticiler; çalışanları tarafından... Üniversite yönetimi; öğrenci ve çalışanları tarafından aynı sistem örnek alınıp adapte edilerek seçilmeli... Devlete ait iletişim araçlarının üst düzey yöneticileri de aynı sistemle belirlenmeli... Bir takım günahların ve günahkarların soruşturulması "Ulusal Güvenliğe Aittir. Açıklanamaz" soyut kavramıyla engellenmemeli, ve ‘özel olaylar’ dahi bireylerin seçtiği komisyon tarafından tartışılmalıdır. Hiçbir gerekçe özellikle ‘Ulusal Güvenlik’ dahil günahları ve günahkarları örtmemeli... Suçlu cezasını yasalara göre çekmelidir. Engelleyenler, bir şekilde yargıya yardımcı olmayanlarda suça ortak olarak kabul edilmeli... Bu tür günahları ve günahkarların cezalandırılmasını sağlayacak bilgileri saklayanlar, bunların bilinmesini istemeyenler gizli elin en kibar deyimiy-le gizli kuklaları olarak kabul edilecektir. Birey dışında bir güç kabul edilmemelidir. Kısaca; Ülkenin, toplumun ve bireyin geleceğini tayin edecek her grup, bireysel irade çoğunluğuyla, azlide aynı yolla gerçekleştirilmelidir... Bu görüşün açılımı ve oluşabilecek sorunları bireylerin katılımı ve ortaya koyacakları mantıklı çoğunluk iradesiyle gerçekleştirmeliydiler. Önemli olan ana düşünceydi... Konu ve ayrıntı açılmayı, tartışmayı bekliyordu. Devletin görevi; bireysel iradenin yansımasını kolaylaştırıcı ve önünü açıcı olmalıdır. Tıkanıklıkların bireylerin iradesiyle aşılması sağlanmalıdır..." Bu şekilde devam eden yazıyı web sayfasına kaydettikten sonra ikinci yazıya geçti. " ...yabancı maşalar kullanılarak düzenledikleri senaryo gereği iki gökdeleni -kendi insanlarının ölümünü de göze alarak- bombalatan güçle-rin oluşturduğu kaos ortamından, istediği kitle psikolojisini oluşturan, zihinleri kontrol altına almayı başaran, kendisi aleyhine çıkan veya çıka-cak çatlak sesleri sessizleştiren petrol şirketleri, enerji yatırımcıları, uyuşturucu ve silah tüccarları etkin, özel tarikat niteliğindeki Genel Düzenleme Grubu; Bileşik Devlet kanalı ile; iki gökdelen karşılığında binlerce binaların, milyonlarca insanın kanını akıtmak için; sürekli kullanılmış Uzak ülkenin maşa lideri Paslanmış DemirAdamı yok etmek ve Birleşik devlet Lideriyle ortaklı petrol şirketi olan yerel ve illegal Örgüt liderini de ek bahaneler olarak kullanarak, dünya fiili egemen ırk olan ‘Nil’i Geçenler Irkının’ nokta ülkesini de, desteklemek amacıyla büyük harekat başlatma niyet ve arzusundadır.... Kendilerine alet ve yardımcı olmayanlara karşı çok önceden oluştur-muş oldukları ve gündemde tuttukları olgularla tehdit ve şantajlarda bulunmaktadırlar. Ortadoğu’nun normal ateşini, cehennem ateşine dönüştürecekler. Buna alet olanlar veya sessiz kalarak onay verenlerin bu cehennem ateşinde odun olma ihtimaline karşı, "Sizler de cehennem ateşinde yanan veya yakan bir odun olmak ister misiniz?" sorusuna birey olarak "Hayır!" yanıtını vereceğinize adım gibi eminim. Amaçlarının demokrasi ve insan hakları olduğunu iddia eden güçlerin; çıkarları gerektirdiğinde insan haklarını ihlal eden grup ve devletlere destek verdikleri yakın ve güncel olaylarla apaçık ortadadır. Kendi inisiyatiflerinde yeni oluşumlar sağlama amaçlı ve doğal kaynaklardan beslenen grupların istila hareketine karşı her bireyin kendi alanında ve yasal çerçevede karşı duruş göstermesi gerekiyor... Bireyler, bulundukları kitle örgütlerinden de bağımsız içsel oluşumlarını tamamla-yıp bu konuda diğer bireylerle internet kanalı ile bağlantı kurup yasal tepkilerini göstermeleri gerektiği kanısındayım... Birey sesi, bireylerin sesleri olarak daha gür çıkacaktır. Bu durumda hafifte olsa esintisel köstek olunmaması amacıyla ülkemiz Sodgom’da yeni oluşumlar sağlanmaktadır. Etkin gruplarca eskimiş yüzlere makyaj yapılmakta, yeniler ise yeni söylemli sunuşlarla takdim edilmektedir... Bunu boşa çıkarmanın en akla gelen yolu Demokrasinin gerçekten uygulana alanı bulabileceği Demokrasinet yapısının tamamıyla ve yasal düzenlemelerle yerleşmesini sağlamaktır. Bu yapı sağlanmadan hiçbir partiye oy vermeme silahını, bireyler olarak kullanmak zorundayız. Geleceğimize, başkaları karar veriyor ve verdikleri kararlarda genelde aleyhimize oluyor. Geleceği yaşayacak bizleriz, bunu düzenleme hakkı da bizlerin olmalıdır..." Bu yazıyı da web sitesine verdikten sonra, SodgGom dili dışında yabancı iki dile de çevrilmesi için çevirici programını uyardı. Aynı yazı iki dile daha çevrilmiş oldu, tıpkı sitede bulunan diğer yazılar gibi. Web sayfası, e-haber mesajları tümüyle bu program sayesinde üç dilde yayımlanıyordu. Dünya insanlarının tümünün bunlardan yararlandırılması amaçlıydı. Dünya küreselleşmişti. Bir çiçekle bahar gelmezdi. Dünya’nın tüm yöreleri çiçeklenmeliydi. İnternet bağlantısını kapadı. Telefon faturasını ödemekte zorluk çekiyordu. Faturayı fazla şişirmemeliydi. "Faiz Oranını Keyfimiz Belirler Bankası"nın alacağına yönelik itiraz dilekçesini de hazırlamak için sayfa açtı. İtirazını yazacak ve ilgili yargı grubuna verecekti. Ama bu itiraz davasının kabul olmayacağına adı gibi emindi. Birkaç kez müşterilerinin ısrarıyla aynı doğrultuda itiraz dilekçesi yazmış ve kabul görmemişti! Ber, bunu anlamakta güçlük çekiyordu. Yürürlükteki kurallara göre kazanılması gereken dava neden reddediliyordu. Yüksek Yargı İnceleme ve Denetleme Grubu üyeleri neden bu ret kararlarını onaylıyorlar, yurttaşın itirazını kabul eden bazı yerel mahkeme kararlarını ise banka yararına bozuyordu... Genel hukuk kurallarına göre, iki taraflı sözleşmelerde, değişen ortam ve başkaca nedenlerle taraflardan birinin aleyhine, diğer tarafın lehine bir durum ortaya çıktığında, sözleşme koşulları dahi buna göre yeniden yargı grubunca uyarlanıp düzenlenirken, genel yönetimin ve özelde banka yönetimlerinin yanlış uygulamaları ve yapılan ve yaptırılan soygunlar sonucu oluşan ve faturası bireye çıkarılan ekonomik krizden dolayı, bankaların dilediğince faiz artırımına gidebilmesini anlayamıyor-du. Eğer, bunda bankanın sorumluluğu olmadığı düşünülse dahi her birey ve banka aynı olumsuz ortamda soluklanmaya başladığından ekonomik krizin sonuçlarına her iki tarafında eşit şekilde katlanması gerekmez miydi?... Bırakın katlanmayı, üstüne üstlük eski koşullar daha fazla ağırlaştı-rılmış, eski faiz oranının kat be kat üstü isteniyordu. Kendisine öğretilen hukuk ile uygulama farklıydı. Kahvelerdeki söylence aklına geldi; "Kanun lastik gibidir! İstediğin yere çek, çektikçe uzar." Yüksek Yargı İnceleme ve Denetleme grubu üyeleri, bazen neden ekonomist olma gereği duyarlardı?... Tıpkı; ziraat mühendisliği diplomasıyla iş bulamayan bireyin, kendi alanıyla ilgisi olmayan bayan kuaförü işiyle uğraşması gibi... Gerçi ziraat mühendisi bu işle kendi asli işi arasında bağlantı kurabilirdi. Kadınların tüylerini çimene, yüzlerini ise toprağa benzetip psikolojik rahatlamaya geçebilirdi ziraat mühendisi. Yolsuzluklara dayalı ekonomik kurallar ile hukuk kuralları arasın-daki çelişme ve çekişmede neden ekonomistlerin kuralları geçerli oluyor du?... Ve neden bir hukukçu; bazen bir hukukçu gibi değil, ekonomist gibi hareket eder di?... Nedenini biliyordu Ber. Milyonlarca bireyin iflası önemli değildi. Bir bankanın iflası ise riskliydi... Hukukun iflası önemli değildi. İleride yeni düzenlemelerle birey ve toplumun gönlü alınabilirdi. Hukuk karın doyurmazdı. Ekonomik iflas ise, ekonomiden yararlanan üst grupların aç kalması demekti. İşte bu kabul edilemezdi. Hukuk bazen evin eşiğinde kalmalıydı. Her zaman görücüye çıkma-malıydı. Sodgom Ülkesinin genel yapısında ekonomi, sonra siyaset ve sonra gerektiğinde bu yapılara uygun hukuk gelirdi. Doğal yapı buydu, bozulmamalıydı. Bozanlar, ilgilileri tarafından gerektiği şekilde uyarılırdı. Hukukçunun görev alanını belirleme, asıl sahiplerin etkilediği siyasetçi-lerin elindeydi. Siyaseti elinde bulunduran ‘gerçek el’ komutanı ‘gizli el’ aynı zamanda ekonomiyi elinde bulundurandı. Yazmak rahatlatıcıydı... Kabul görmese de bir tepkiydi.. İçsel tepki, içte kaldıkça rahatsızlık verici ve karın ağrıtıcıydı. Ber ise sağlığına önem verenlerdendi. Son paragrafları sildi. Dilekçe standardına uymuyordu. Birinin dikkatini çekip, bir ceza maddesinin ihlali şeklinde yorumlayabilirdi. Riskliydi... ‘Bana bir kelime söyleyin, sizi idama götüreyim," diyen şahıs ne de güzel söylemişti... Yazdıkça yazıyordu ve sonlardaydı. "...sanki ekonominin kötü gidişatından ve krizden kredi kartı kullanıcıları değil de sadece bankalar zarar görmekte gibi bir anlayış ortaya konmaktadır. Hiç istemediğimiz halde düşülen ekonomik olumsuz kaos ortamına ben vatandaş olarak sebep olmadığım gibi şimdiye kadar olan ekonomik gelişim ve uygulamaların çoğuna kalben de olsa onay vermediğim için bunun sorumluluğunu paylaşmak gibi bir zorunluluğum söz konusu olmamalıdır. Sorumlular kimlerse onlar bu zararı paylaşsın.... Bankanın faiz oranını tek taraflı ve kredi kartı kullanıcısı olan benim aleyhime istediği oranda yükseltebilmesi karşısında zaten ödeme güçlüğü içinde olan durumumu bayağı zora sokmuştur... Oluşan bozulmadan tüm piyasalar nasibini aldığı gibi, benimde işlerim bozuldu. Alacaklarımı tahsil etmekte zorluk çekmeye ve borçlarımı ödemede temerrüde düşmeye başlamıştım. Bu arada elimden geldiği kadar alacaklı bankaya ödemelerde bulunmuşsam da sanki ödediğim paralar (faizden olsa gerek) bir türlü bitmemiştir..." Dışarıdan gelen yüksek oktavlı uğultu üzerine merakını yenemeyerek, pencereye koştu. Karşı binada bulunan kafeden geliyordu sesler... Hayır, Hayır... bir çok yerden yükselen seslerdi bunlar... Kulak verdi. "Gooooollllll!..." diye bağırıyorlardı. Ber, bugün Evrensel Futbol Turnuvası maçının olduğunu anımsadı. Sodgom Ülkesi Milli takımının yarı finale yükselebilmesi için bugünkü maçı kazanması gerekiyordu. Bilenler öyle söylüyordu... Futbolla ilgili ikiz rüyasını anımsadı. Med’le olan sanal seanslarına uzandı. Ekranda gördüğü temsili Düzenleme Grubu raporlarında yarı finale ulaşacaklarını duymuştu Ber. Futbol maçını seyredenlerden kendi-sini daha güçlü buldu. Sonucu önceden biliyordu. Bilmek, üstünlüktü. Üstün insan; bilinçli bilgiyle ölçülmeliydi. Üstün bireyler; ne zaman sahaya inerek kendilerine sürekli gol atanlara, karşılık gol atacaktı?... Bu hayali gerçekleştiğinde kendisi de aşağıdaki insanlar gibi neşelenecek, belki de daha yüksek sesle ve diğer kendisine benzer bireylerin sesleriyle karışacak "Goooo-l!...Goooollllllll!" naralarını zevkle duyacak ve duyuracaktı. Bu düşüncelerle tekrar bilgisayarının başına oturdu. Kendisinden istenen ana paraya faiz ekleyerek bankanın belirlediği ve buna rağmen yine ana para saydığı, bu ucube; "Ana Para" ya yine ve ayrıca ek olarak işletilmiş ve işletilmeye devam edilecek olan yüzde beşyüzlere varan faiz oranına ilişkin itiraz dilekçesinin çıktılarını aldı... Altına kalın ve okkalı imza attı. Bilgisayarı kapatacakken birden bugünkü e-maillerine bakmadığını anımsadı. Nete tekrar girdi. Mesaj programını açtı. Birçok e-mailler gelmişti. Reklam içerikli olanları hemen sildi. Birkaç arkadaşından gelenleri okudu. "İyi Ruhlar" isimli web sayfasıyla ilgili olan övgü dolu e-mailler yanında, küfürlü yergilerde vardı. Bir kısmına karşılık verdi. Mesaj programını tam kapatacağı esnada yeni gelen bir mesaj dikka-tini çekmişti. Konu karşılığına, "çok gizli," yazılmıştı. Ber, mesajı açtığında hayretini "vay be!"” diye sesli olarak ifade etti. "Ber Bey! İyi Ruhlar sitesinin ve özelde Med’den alıntılar sayfasının uzun süredir okuyucusu bulunmaktayım. İlk zamanlar tesadüfi izdüşümler diye, düşünmüşken zamanla bu yargımdan sıyrılmak zorunda kaldım. Lütfen bu mesajı okuduktan sonra sileceğinize kendi kendinize söz verin... Söz verdiğinize inanıyor ve devam ediyorum; Med, diye tanıdığınız biri var mı?.. Alıntılarınız gerçekten Med isimli bir bayandan mı?... Aşırı benzerlik taşıyan cümleleriniz, kavramlarınız, anlatılarınız var. Tanımıyorsanız, onu tanıyanlardan biriyle bağlantınız oldu mu? Veya onun kayıp eserinden sizde var mı?... Bu sorular size anlamsız geliyorsa lütfen yanıtlamayın!... Selamlar." Bir dost imzalı bu yazı gözlerinin açılması, soğuk terleme, el ve bacak titremeleri, kalp tik taklarının artırımı etkisi yarattı Ber’de. Mutfak lavabosunda elini yüzünü yıkadı... Sek, onun bu haline bir anlam veremedi. "Ber bey, Bir sorun mu var?..." diye sordu. "Yo bir sorun yok... Gelen olursa şu an yok de!" diyerek odasını kapısını kapadı. "Şu an oradaysanız karşılıklı mesaj bölümüne giriniz, lütfen! Direk yazışmak istiyorum sizle,” mesajını iletti, önceki iletiyi gönderen Korpsi nikli şahsa... Mesajın yanıtı gelmekte gecikmedi. Birey, bilgisayar başındaydı ve chat yapmaya hazır olduğunu belirtiyordu. Chat servisindeki özel nikini de sunmuştu. Ber, chat servisine girmekte gecikmedi. Birkaç dakika sonra Korpsi nikini gören Ber; "Merhaba ben Ber, siz?..." "Evet, benim Korpsi. Size ileti gönderen şahısım," mesajıyla karşılık verdi. "Kendinizi tanıtır mısınız?... E-mailiniz bayağı dikkat çekiciydi." "Öncelikle, siz e-maildeki sorularımı yanıtlayın. Ondan sonra..." Karşısındaki sert söylemdeydi. Kızdırmamalıydı. "Med isimli şahıs benim yabancım değil. Bir ara tanışmıştık.. Ama sonra birbirimizi kaybettik." diyerek iletide bulundu Ber. "Ne iş yapardı?..." "Ad Kenti Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunuydu." "Babası, annesi?..." "Onlar hakkında pek konuşmamıştık... Ama uzunca bir süre önce trafik kazası sonucu vefat ettiklerini söylemişti... Şimdi sıra sizde?..." "Benim yanıt vermeme gerek kalmadı Çünkü aynı kişiden söz etmiyoruz, galiba." "Belki de aynı kişidir. Bana yanlış bilgi vermiş olabilir?..." "Peki!... O halde Size Med’in kitabından bir alıntı sunacağım..." "Evet!... Bekliyorum..." "Uyarılan toprağın yarılmasıyla, bağrından fışkıran suyun, yansı kanalı ile denize doğru akarak kabarma evresindeki denizin dalga kollarıy-la birleşmesinden olacak kurtarıcı ‘Son’ a selam olsun..." Ber, iletiye gülmekten kendisini alamadı. Anlamsız geldi kendisine... "Bir şey anladıysam kötü ruh olayım," yazılı iletisini gönderdi. Korpsi’nin yanıt iletisi gelmekte gecikmedi. "Bu cümleler sizce bir anlam ifade ettiği zaman görüşelim," Ber, "Ne demek istiyorsun?..." yazılı iletisini gönderdiyse de yanıt alamadı. Çünkü; muhatabı internet bağlantısını koparmıştı. Sözler saçma mıydı?... Yoksa anlam yüklü müydü?... Bir delinin kuyuya taş atması örneğini anımsatan sözlerdi ve kendisi de bu karmaşada kırk akıllıdan biri olup yorulmak istemiyordu. İnternet bağlantısını kopardı. Eve gidip uzanmalı ve Yansı’nın söylediklerini irdelemeliydi... *** Devamı: 23.SAYFA'DA
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bahattin YILDIZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |