..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yalnızlık güzel birşey, ama birilerinin yanınıza gelip yalnızlığın güzel birşey olduğunu söylemesi gerekir. -Balzac
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Politik Roman > Bahattin YILDIZ




22 Temmuz 2002
Dansöz Kıvırmaları-19.sh.  
19.SAYFA

Bahattin YILDIZ


Yaşamı boyunca ilk kez bu kadar yoğunlukta seviniyordu.... "Yemeği dışarıda..." demiş, "Kahveyi senin evde içeriz... Falıma bakarsın," diyerek de eklemişti...


:BDFI:
"Efendim! Kötü ruhların Fiziksel dünya ve ötesi dünyada bazı parçalanmalara, hatta bazen karşılıklı mücadelelere girdikleri konusunda duyumlar alıyorum?..."
     "Sadece Fiziksel Dünyada gerçekleşen ve tarihsel kötü ruh kimliğini unutan inkarcılardan kaynaklanan ayrık sapmalar... Çok önemli değil... Gerekli uyarılarda bulunuyoruz... Bu durumlar çok yinelenirse iyi ruhların yarar elde edecekleri anlatılıyor. Bir yerde çıkar varsa insanoğlu ortak çıkarları unutup bazen aşırı bencilleşebiliyor.. Ortak çıkarların, bireysel çıkarları da beraberinde sunduğunu duyumsamayan hainler bazen çıkıyor... Bir de ruhsal deviniminde, önceki yaşamında iyi ruh konumunda olanların, iyi ruhluluğu bilinç altından nüksedebiliyor..."

                         ...

     "Çok önemli bir kişi var, bunla..."
Ber, tüm enerjisiyle algılamalardayken; kapı zili benzeri sesler duy-maya başlamıştı.
Telefon sesleri, kapı zili sesleri beyninde uğuldadı.
Kulaklarının sesten ağrıdığını hissetti.
Görüntüler, sesler kayboldu birden...
Artık; bol ekranlı alanda olmadığını fark etti.
Her taraf karanlıktı ve ne bir görüntü ne de bir fısıltı vardı.
Sadece zil sesleri kulaklarında sürekli çınlıyordu...

Gözlerini açtığında kanepenin üzerinde terlemiş bir halde buldu kendini...
Telefon ile kapı zili aynı anda çalıyordu.
     Önce telefonun ahizesini kaldırdı.
     "Sap’ın evi mi?"
     "Değil," diyerek yanıtladı, Ber.
     "Özür dilerim, yanlış çevirdim galiba..."
     Kapıya yöneldi, açtığında kapıcıyla yüz yüze geldi.
     "Hayırdır?..." dedi titrek ve sinirli bir sesle, Ber.
     "Bir ihtiyacın..." sözünü bitiremedi. Ber’in yüzüne daha dikkatli bir şekilde bakarak, "Sana ne olmuş Ber bey?" dedi.
     ".........................................?!"
     "Yüzün..."
     Ber, "Kap Bey!" diye bağırdı. "Bir şeye gereksinimim olduğunda sana haber veririm. Senin sormana gerek yok!" dedikten sonra kapıyı çarptı.
Kapıcının endişeyle yüzüne bakması şüphelendirmişti, Ber’i.
Lavabo aynasına yöneldi. Alnının; bir elin ayası kadar alanının kıpkırmızı, saçlarının neredeyse dikleşmiş olduğunu, yüzünün kirecimsi beyaz, göz bebeklerin ela yerine gök mavisi rengine dönüşmüş olduğunu gördü.
Sabaha kadar izlediklerinin bedensel yansımasıydı. Normaldi, ‘geçici bir durum,’ diyerek kendisine telkinde bulundu. Şaşkın birinin çaldırdığı telefon ile kapıcı Kap'ın kapı zilini çaldırması raporların devamını izlemesini engellemişti. Buda bir düzenleme olabilir miydi?.. Bu düşüncesine için için güldü.
Yaradan'ın günü çoktu... İleriki günlerde kaldığı yerden devam edebileceği inancını taşıyordu.
Bugün, Yargı Grubunda bir duruşması vardı. Acele etmeliydi...


                    ***
                              


33


     Solkol'un telefonla bildirdiklerine inanası gelmemiş, Secret'e tüm ulusal gazetelerden birer tane almasını rica etmişti.
Toplum ve toplumun sesi kabul edilen Medya; TerKazMaf , İçDış-Güv, SilUyMar, MaşÇet isimli şahısların ölümüyle sonuçlanan trafik kazası gününü; bu kazayla ortaya çıkan Mafya-Güvenlik-Politika işbirliğine karşı tepkilerini ifade etmek için temiz toplum çağının miladi, rumi, hicri takvim başlangıcı yapmışlardı. Günlerdir, bu konular irdeleniyordu.
Gazetelerin bir çoğu "Toplum ve Devlet'de Tam Temizlik Kam-panyası başlatmıştı.
Kendisine ilginç gelen bu kampanyaya dün yapılan ortak basın toplantısıyla kan verenlerden bir çoğunun, tanıdıkları olmasıydı. Bu haberi ilk Solkol vermişti kendisine.
Gazeteler; politikacıların, iş adamlarının, İşçi ve İşveren sendika ile konfederasyonların, ulusal dış ve iç güvenlik merkezinin, yargı kararlarını denetleme ve inceleme grubunun, sivil toplum örgütlerinin ve daha bir çok sivil ve kamusal grubun kampanyaya destek verdiğini belirtmekteydi.
Ortak bildiriyle kampanyaya destek verenlerin toplu fotoğrafı çekilmiş, soldan sağa görevleri ve isimleri belirtilmekteydi.
"Ad Kenti'nin ünlü iş adamlarından ve İşveren-Sermaye Grubu Başkanlarından Maf, SodGom Hava Enerjisi İşçi Konfederasyonu yeni Başkanı Soys, Yargı Kararlarını Denetleme ve İnceleme Grubunun 101. Daire Grubundan MafYegTah, Güvenlik Genel Merkezi Baş Denetmeni G9Güv, Halk Temsilcileri Merkezinden Leftsol, 'Kendine Bakanlar Grubundan' Mafya ile Hesaplaşmadan sorumlu SağKol, Kara Para ve Fuhuşla mücadele ile ilgili soruşturmalardan sorumlu Devlet Merkez BaşAvukatı KızKaçSal, isimleri yakinen tanıdıklarıydı.
Bu isimler zamanında Ad kentinde görev yapmış ve daha sonra kendi alanlarında üst düzeylere yükselmişlerdi. İsimler aynıydı. Makamlar değişmiş, dikine kademe atlamışlardı.
Buda sosyoloji ve psikoloji biliminde sosyal ve bireysel konumda dikey atlama kavramının uygulama örneğiydi. SodGom ülkesinde ki bilimsel uygulama örnekleri ancak bu tür yapıda olan insanlar için geçerliydi. Toplum ve birey ilerlemek, kademe atlama için bu yapıyı tüm içeriğiyle özümsemek zorundaydı. Çağdaş medeniyet düzeyine bu düze-nekle varılacağına inanılıyordu.
'Faili belli-belirsiz ölümleri soruşturmadan' sorumlu Güvenlik İstih-barat şefi ise kendisine hiç yabancı gelmiyordu. Çekmeceden çıkardığı büyüteçle küçük başı büyüttü. Evet, anımsıyordu. Bu rüyasında gördüğü Rutbin’in katili ; İkiYüz'dü...
Bazıları, ortak bildiri dışında özel bildirilerde sunmuştu.

İkiYüz, kamuoyunu aydınlatmak amacıyla sunduğu özel bildiri-sinde, "... Göreve geldiğim günden beri faili meçhul cinayetlerden 11 tanesini aydınlattım, çıkar amacıyla adam öldürme filini işleyen bu 11 fail adalete hesap vermektedirler... Çıkar örgütleriyle bağlantıda olan bir başka 11 kişi hakkında soruşturma başlatılmıştır. Ayrıca istihbarat görevlilerinin içinde bulunduğu 11 şüpheli açığa alınmıştır..."

Kara Para ve fuhuşla ilgili soruşturmalardan sorumlu Devlet Merkez BaşAvukatı KızKaçSal, özel bildirisinde; "... Beyaz ve siyah kadın ticaretinden, uyuşturucudan, sahte faturalardan, İhracat yapıyormuş gibi hareket ederek devletten haksız alınmış vergi iadelerinden, haraçlardan, rüşvetten.... elde edilen kara para sahibi babalar hakkında sürdürdüğümüz soruşturma sonuçlandı. Halk adına ilgili yargı grubunda bir kaç gün içinde dava açacağım..."

Güvenlik Genel Merkezi Baş Denetmeni G9Güv, "...Mafya babaları hakkında gerekli araştırmayı yapmayan, onların eylemlerine göz yuman, yardımcı olan, uyuşturucu ve silah ticareti işine karışmış, yetki ve görev sınırlarını aşmış güvenlik görevlilerinden 11 kişi açığa alınmıştır. Güven-lik soruşturması devam etmektedir. Suçlu babam da olsa görevinden alınacaktır..."
Diğerleri de kendi alanlarında Temiz toplum ve Mafya ile mücadele anlamında özel bildiriler sunmuşlardı.
Ber, Maf'ın; "Grubum adına söz veriyorum; Mafya'ya karşı olan topyekün mücadelemizde zafer bizlerin olacaktır..." şeklinde süren bildirisini acı bir gülümsemeyle okumuştu. "Yavuz hırsız, ev sahibini bastırır," özdeyişini anımsadı. Olayla örtüşüyordu.
Diğer fotoğraflar ve isimleri yüz yüze olmasa da medya kanalı ile tanıyordu.

Efsane gerçekleşiyordu; "Su, suda; ateş, ateş de; toprak, toprak da; hava, hava da gizleniyor ve temizleniyordu"

Toplumu hipnozlama özelliğini sürekli içinde barındıran bir futbol takımının içerisinde bulunan 11 oyuncu sayısı kadar sayı içeren günah-karla; binlerce günahkarları... 11 tane günahla; binlerce günahları barındı-ran çok sayıda grup, kendi grubu içinde maskeleme efsanesini gerçekleştiriyordu.
     Toplum ve birey, yanlışlara karşı biriktirdiği negatif enerji boşalı-mının verdiği rahatlık ve pozitif enerji kazanımı aşamasındaydılar. Çoğunluğu memnundular.
Örtünenler; onlardan daha ziyade memnundular... Örtünerek uyum sağlamışlardı. Sistemlerini tepki görmeden devam ettirebileceklerdi.
Onlara örtünmek serbestti. Dini, geleneksel veya her hangi bir amaçla –bazılarının iddia ettiği siyasi amaç da dahil- bir bayanın, yeşil kurdele ile fiziksel bedeninin az bir kısmını da olsa örtmesi ise hala yasaklıydı...
Bu yasak; yeşil kurdeleye özgürlük verilmesi taraftarı olanların yoğun olduğu bir partinin iktidarında daha yoğun ve sert bir şekilde uygu-lanıyordu.
Güzel ve verimli bir ortamdı. Bir taşla artık işe yaramayan onbir yedek kuş vurulacaktı. Vurulmayacak kuşlar ise liste halinde düzenlen-mişti. Vurulmayacaklar listesinde ise binlerce kuş vardı ve bu kuşlar kendi asıl kuşlarıydı, onların.
Avlanacak kuşların kendilerine yararları kalmamıştı. Bazıları zarar vermeye bile başlamıştı. Bazıları ise ötüp kulaklarını çınlatıyorlardı. Bazıları ise toplumun kan isteyen gözlerini doyurmak için öldürülmeliydi. Kim bilir o gözler doymazsa, kendilerine yönelebilirdi...
Başarılıydılar... Önemli olan tek eylemle birçok sonuç alabilmekti. Tek eylemle tek sonucu ataları Neron’da almıştı. Medeniyet üst seviye-deydi. Çağın çok gerisinde kalan Neron’la özdeşlemek yakışık almazdı. O bir olguyu yakmıştı... Kendileri ise bir ateşle bir çok olguyu yakabilmişlerdi.

     Ber, üye olduğu grupları düşündü. Son zamanlarda grup kavramı; yönlendirilmeye tüm şartları ile hazır bir öğe olduğu kanısı iyice kesinle-şiyor, hatta üst seviyelere vuruyordu.
Biri; Avukatlığını sürdürmek için zorunlu üye olduğu Avukat Odasıydı. Buradan istifa etmek; avukatlık mesleğinden istifa etmesi anla-mına gelecekti. İstifa edemezdi.
     Mar kentlilerin taşrada dayanışma ve yardımlaşmasıyla ilgili derneğin politik bir yapısı yoktu. İstifa etmesinin anlamı yok gibiydi. Bun-dan istifa edip etmeme kararını atiye bıraktı.
     Geriye; Yenilikçi Hukukçular Grubu kalıyordu. Bu gruptan istifa etmesi kendi elindeydi, serbestti ve hatta gerekliydi.
     Oluşan ve oluşturulan kaos ortamına bilerek veya bilmeyerek kan verenlerden biri de; Yenilikçi Hukukçular Grubu Merkez Başkanı ve bazı yönetici üyeleriydi.
     Daha dün gibi anımsıyordu. İlk ateşin yakıldığı, ilk suyun akıtıldığı, ilk toprağın havaya savrulduğu akşamı... Birahanede televizyon haberlerinden izlemişti, onu ve onları...
     Gecikmemeliydi. İstifasını yazmalıydı...
Bilgisayarın başına geçti.
     Önce; üst başlığı yazdı...
Uzun uzadıya yazdığı istifa dilekçesinin son paragrafını; ".............laiklik, çağdaşlık, demokrasi benimde kabul ettiğim ve özümsediğim kavramlardır. Demokrasi inancı, halkın dini duygularına, kültürüne saygı göstermeyi de barındırıyor. Hatta bireylerin bu yöndeki özgürlüklerine, (başkalarının özgür alanına müdahale etmedikleri sürece) bırakın ket vurmayı, aksine desteklemeyi de demokrasi anlayışımın bir gereği olarak gören şahsımın bu anlayışıyla, sizlerin aksi yöndeki ve dayanağı olmayan ‘demokrasi anlayışınızla (!)’ çatışması çelişmesi... Farkında olduğunuz veya olmanız gereken hazırlanmış oyuna, birilerinin üflemesiyle oyuncu olarak rol almanız nedeniyle grubunuzdaki üyeli-ğimden istifa ettiğimi....." ibareleriyle sonlandırdı.
     Can alıcı sözcüklerin altını çizerek, kalın ve italik düzenleyerek, çıktılar aldı. Bir örneğinin; Yenilikçi Hukukçular Grubu Genel Merkezine posta kanalı ile, diğer örneğinin ise Ad kenti Yenilikçi Hukukçular Grubu Şube Başkanlığına elden verilmek üzere elemanı Secret'e teslim etti.
     Secret'le yüzleşince, her eve gitmesinde anımsadığı, ofise geldiğinde unuttuğu bir gereksiniminden söz etti. "Secret Hanım!..."
     "Buyurun, Ber bey!"
     "Tanıdığın bir temizlikçi bayan var mı?. Evimin içi pislikten geçil-miyor. İyi bir temizliğe ihtiyacı var."
     Secret, "Tanıdığım yok, " dedi. "Ama; gazetelerde sürekli çıkan bir ilan dikkatimi çekmişti."
     Secret, Ber'in önünde bulunan gazetelerden birini seçti. Sayfalarını karıştırdı. "İşte bu!" dedi, parmağıyla bir ilanın üzerine basarak.
     Ber, "Teşekkür ederim. Ben ararım," dedi. "Sen dışarıdaki işleri hallet!"
     Firmanın ismini garipsemişti.
‘Evlere temizliğe gidilir.’ yazılı ilanda belirtilen numarayı aradı.
"Alo! Tık Tıklı Tam Temizlik Firması mı?"
"Evet! Buyurun, ben firma müdürü Yel. Size nasıl yardımcı olabi-lirim?"
Ses tanıdık gelmişti, isim yabancı değildi. Ses ile isim, tanıdığı Yel'i çağrıştırıyordu. Yanılıyor olabilirdi. O gerçekten Yel ise, kendisini tanıyacaktı. "Ben avukat Ber!. Evimin temizliğe ihtiyacı vardı."
Ber, tahmininde isabet kaydetmişti. "Ber!... Canım... Nasıl istersen... Görüşmeyeli nasılsın?..." sözleri peş peşe sıralandı.
"Yel işi büyütmüşsün!"
"Eeeee!... İnsanlar yükselmek için çalışmalılar, ben de öyle yaptım. Bu firmayı kurdum, Temizliğe artık ben gitmiyorum. Eleman gönde-riyorum..."
"Evimi biliyorsun. Adres vermeme gerek yok. Evi bok götürüyor. Pazar günü için eleman ayarlayabilir misin?..."
"Uygundur."
     "Fiyatı da önceden öğreneyim."
     "Para sorun değil."
     "Olsun, sen yine de söyle."
     "Tarife duruma göre değişir."
     "Tam temizlik istiyorum."
     "Tam temizliği anladık da, tık tıklı mı olsun? Yoksa..."
     "Tık tıklı nasıl oluyor?..."
     Yel'in kahkahaları Ber'in ahizeye yapışmış kulağının hoşuna gitmemişti. Ahizeyi, kulağından az uzaklaştırdı.
     "Tık Tıklı Temizliğin ne olduğunu bilmiyor musun?."
     "Bilmiyorum..."
     "Benim yaptığım temizlik nasıldı?."
     "Çok iyi temizlik yapıyordun. Memnundum."
     "Temizlik dışında ne yapıyordum?.."
     Ber, ‘Tık Tıklı Temizliğin’ anlamını kavramıştı.
     "Tık Tıksız olsun," tercihinde bulundu.
     "Sonra cayarsan yine haberim olsun. Ya yabancı mısın?... Ne verir-sen... Ağanın eli tutulmaz."
     Kısa süren son konuşmalarından sonra telefonu karşılıklı kapadılar.


                         ***


                              34


     Cinsel açlıklarını doyurmak, hatta önlerindeki hafta sonuna kadar idare edecek seviyede doyurmak için, tüm birikmişlerini ve enerjilerini sarf ediyorlardı...
Arada yeni teknikler, taktikler geliştirmeye çalışıyorlardı.
Ber ile Markız arasında standart cumartesi günleri, kısa bir aradan sonra son haftalarda sürekli kılınmaya başlanmıştı....
Nasıl ve neden geliştiğini bilmiyordu. Ama Markız’ın kendisine karşı soğukluğunu hissediyordu. Bu hissi ve varsa onda oluşmuş soğuk-luğu yok etme amacıyla elinden gelen tüm çabayı fazlasıyla gösteriyordu Ber.
Kendi cinsel güdülerini bir yana bırakarak, onu mutlu etmeye çaba-lıyordu...
Bunda da başarılı olduğunu; o’nun belirli bölgelerinden akan salgı-larından, vücut yakıcı sıcaklığından, göğüslerinin aşırı sertleşmesinden, arada yanlara kayan yeşil renge dönüşmüş gözbebeklerinden, kendi sırtın-da hissettiği tırnak baskılarından, duyduğu sıklıklı soluklarından, omuzla-rında hala acısını duyduğu dişlenmeden kaynaklı ağrıdan, kalp çarpıntı-larından ve duyumsadığı doğal vücut kokusundan anlayabiliyordu.
     "Markız!...” diye seslendi. “Müthişsin!..."
     "Sende az değilsin, Ber!..."
     Ber’in bilinç altında Markız’ın cinsel gereksinimlerini sağlayarak, onun kendisi dışında başkalarına yönelme olasılığını yok etme amacı yatıyordu. Böyle güzel bir kızı elde etmek için çevresinde dolanan bir çok kişi olabilirdi. Bir şekilde ikna kabiliyeti olan birinin onu elde etmesinden, onun elinden alınmasından korkuyordu....
Bu olasılığa duyduğu öfke nedeniyle, üzerinde pek durmamaya gay-ret gösteriyordu.
Karşılıklı uğraş devam ediyordu... Ber, beyninde aniden elektriksel akım özelliğine benzer ağrı verici çarpmalar, iğnelenmeler hissetti... Bir süre sonra bu ağrı yerini hoş duygulara bıraktı.
Alnının iki kaşına yakın kısmından başlayan, başına, daha sonra omuzlarına ve sırasıyla ayak parmaklarına kadar yavaş yavaş ilerleyen ürperişler hissetmeye başladı. Aşırı zevk duyumsuyordu ve bu, sanki bedeninden gelmiyordu...
Kalbi durduracak yoğunlukta hazsal duyumsamalardı...
Aşırı heyecanı; soluk alış verişlerinden de fark ediliyordu.
Med’le olan ilişkisi esnasındaki hissedişlerine çok benziyordu...
Hayır!.. Ta, kendisiydi...
Ber, Med’i algıladı...
Med’in, "Ber! Kusura bakma kendime hakim olamadım," iletisini duyumsadı. "Sizlere katılma arzumu engelleyemedim.."
"Med! Bu bana biraz ağır gelecek. Sevdiğim iki kişi ile aynı anda..." iletisini Med’e sundu. "Dilersen senle başka bir zaman teke tek görüşe-biliriz..."
"Yüz yüze görüşmeyi tekrarlamayacağımı söylemiştim."
"Med!... Sana göre, şu anda gerçekleştirdiğin olayı da gerçekleştir-memen gerekiyordu.... Ne fark eder?.. Seni bağlayan ne var ki?..."
     Ber; yüzünde fiziksel bir acı hissetti.
Nedeni, Markız’ın sert tokadıydı...
Sert tokat acısı ve duyduğu ağlama sesi ile irkildi...
Markız’ın çömelmiş vaziyette ağladığını görüyordu.
Az önce hissettiklerinden Markız’ın bilgi sahibi olamayacağı kanı-sıyla, "Neden ağlıyorsun Markız?.." diye sordu.
Muhatap suskundu.
     Sorusunun yanıtsız kalmasının verdiği telaşla, "Konuşur musun?..." dedi yalvarışlı ses tonuyla.
     "Konuşacak ne kaldı?..." dedi hıçkırarak. "Beni Med’le aldattığını tahmin etmeliydim... Beyimizin, ekonomik sıkıntısının kaynağını da böylece öğrenmiş olduk... Demek paranı hep Med’e yediyordun."Derin soluklar alıp veriyor. Hıçkırıkları devam ediyordu. "Benle birlikteyken bile onun adını sayıkladığına göre seni bayağı etkilemiş olmalı," dedi kıskançlık kokuları veren bir sesle.
     Ber, ne diyeceğine karar veremiyordu... Markız, Med’i nasıl ve nere-den tanıyordu?...
     "Sen Med’i tanıyor musun?..."diye safça sordu.
     "Nasıl tanımam, benim sayemde tanışmamış mıydın?... "
     Ber, şaşkın bakışlarla, "Sen!... Ne zaman tanıştırmıştın?" diye sordu.
     "Dalga mı geçiyorsun?... Dur-Al Marketinde birlikte çalıştığım arkadaşımla ben tanıştırmamış mıydım?..."
     "Onun ismi MedKız değil miydi?
     "Biz ismini kısaltır, ona Med derdik..."
     Ber, rahatlamıştı bu yanıta... Yoksa çözümü zor olan binlerce olası-lıklar içeren düşünceler oluşacaktı beyninde...
     Ber, "MedKız’la, senin bulunmadığın bir ortamda kesinlikle özel görüşmemiz dahi olmadı," dedi. Beyanını desteklemek amacıyla, "Yemin ederim!" diyerek ekledi.
     "O halde sayıkladığın Med kim?... Doğrusunu söyle kızmayacağım."
     Markız’ın sorusu yanıtsız bırakıldı.
     "Yanıt versene!... Versene!... Versene!..."
     Markız’ın ünlemli ve yinelemeli sorusu beyninde yankılanıyordu.
     Med’in; "Benden herhangi bir kişiye söz edersen tüm bağlantılarımı koparırım!" uyarısını anımsadı.
Med’den söz etmemeliydi...
Markız ısrarlıydı, "Med’in kim olduğunu ve ilişkinizin boyutunu söylemezsen, bir daha senle asla görüşmeyeceğim ve konuşmayacağım!..."
     Ber, anlam itibarıyla Med ile Markız arasında bir tercih yapması gerektiği teklifiyle karşı karşıyaydı. İkisinden birini tercih etmek istemi-yordu. Çünkü, ikisi de kendisi için önemliydi. Her ikisini de çok seviyor-du. Yaşama bağlayan iki önemli bağdı bunlar. Birinin koparılması dahi yaşamını olumsuz etkileyecekti.
Suskun kalmak en iyi seçenekti... Varolan durumu kurtarmak için kıvırabileceği hiç bir kelime, söylem hatırına gelmiyordu. Hassas bir ortamdı. Dikkatsizce söyleyeceği her kelime aleyhine kullanılabilirdi...
Yanıtlamadı Markız’ı...
Bu arada Markız, çıkardıklarını giyinmiş, sinirli tavırlarla evden çıkma hazırlığındaydı.
Markız’ı şimdi engellemezse bir daha göremeyeceği kanısı oluştu.
Markız’ı kolundan tuttu. Zorla kanepeye oturttu. Zor, oyunu bozardı. Markız’ın fiziksel güç kullanmasına ise aynı şiddette karşılık vererek galip çıktı, Ber.
Markız, yine aynı ağlama sahnelerini tekrarladı. "Beni burada kaç saat tutabilirsin ki?" diye soruyordu.
"Mantıklı bir soru," diye düşündü. Seçenekleri tekrar gözden geçirdi. Med’den söz ederse Med’i; Söz etmezse Markız’ kaybedecekti. İki seçenekte; "Kırk katır mı? Kırk Satır mı?" özdeyişiyle özetlenebilecek kendisi için ölümcül tercihlerdi.

Med’le ilk ve son kez birliktelik yaşadığını, bundan sonra olamaya-cağını yeminle destekleyerek Markız’ı teskin edebilir miydi?...
Med’in az önceki eylemi, onun bazen ilkelerinden taviz verebile-ceğini akla getiriyordu. Onun yıllardır; bazen telefonla, bazen beyinsel, bazen duyumsal yollarla süregelen bağlantılarını koparacağına da inanmı-yordu. Düşünsel, duyumsal benzerlikleri zamanla çoğalmış, birbirlerine aşırı bağımlı iki insan olmuşlardı. Ortak idealleri için ortak mücadele iradesinde bulunmuşlardı.
Markız’la evlenmeyi düşünüyordu. Bu isteğini bugün ona açacaktı. Gelişmeler ise buna fırsat tanımamıştı.
Solkol’un el altından verdiği bilgilere göre; her nedense bir takım kişilerle telefonla olan diyaloglarında sessiz moda giriyormuş. Bazı akşamlar, lüks bir araba işyerinden onu alıyormuş...
Bu ilişkiyi sürekli kılmak ve sağlamlaştırmak için evlendirme görevlisinin önünde imza atmasının gerekliliğine inanıyordu. İmza; birbirlerine resmen sahiplenmeleri sonucunu doğuracaktı. En azından ufak tartışmalarda, kıskançlıklarda anında ayrılma olasılıklarını yok edecekti bu sahiplenme...
Hem Med’le olan tüm ilişkilerini ayrıntılı anlatmak zorunda da değildi.
Ber, çelişkili düşüncelerdeydi. Kesin bir yargıya varamadan, "Benim internette sörf esnasında tanıştığım, chat yaptığım bir bayan... İlk ve son kez birlikteliğimiz olmuşsa da ikimiz de bunun devamını getirmeme sözünü vermiştik birbirimize."
"Arkadaşım Med olmadığından nasıl emin olabilirim?"
     "Kesinlikle senin arkadaşın Med değil!..."
     "Hem bu ilişkinin bittiğine inanmamı nasıl beklersin?... Med, birlikte olduğu insana, -hele bu senin gibi biriyse- kene gibi yapışır, bırakmaz."
     "Seni inandırmam için ne yapmam gerekiyor?..."
     "Sözünü ettiğin Med’in benim arkadaşım olmadığını kanıtla!"
     "Nasıl?"
     "Karşılaştır."
     "Gelmez!"
     "Telefon aç o halde sesini duyayım!"
     Ber, baskıdan bunalmıştı. Sinirden elleri ve dudakları titriyordu... Markız’a yalan söylemediğini ispatlayacaktı. Yalan üzerine kurulu ilişkinin pamuk ipliğine bağlı olduğunu, mesleği gereği ilgilendiği boşan-ma davalarına kaynaklık eden olaylar öğretmişti kendisine.
Telefona sarıldı, gerçekleşen cinsel ilişki günü Med’in kendisine vermiş olduğu ve ondan sonra bir çok kez aramakla ezberine aldığı numa-raları tuşladı.
Yanıtlayan; tanıdık olmayan orta yaşlı bir kadın sesiydi.
"Buyurun!..."
"Ben Ber! Med hanımla görüşebilir miyim?"
"Med, diye biri yok!...Yanlış çevirmiş olmalısınız."
Ber, özür dileyerek telefonu kapadı. Bu kez tuşlara tek tek kontrollü bastı.
Karşılık veren, az önceki sese sahip kadındı. "Kardeşim! Lütfen dikkatli çevirin... Burada Med isimli kimse bulunmuyor!"
Telefon fihristini kontrol etti. Telefon numaralarında bir hata yapma-mıştı.
Ber, son aramasında, "Bir kez daha aramayacağım, inanın ki... Sadece sormak istiyorum, bu numarayı Telefon merkezinden ne zaman aldınız?..." diye sordu, iyice sinirlenen sese dönüşen telefonun ucundaki kadına.
"Senelerdir bu numarayı kullanıyorum... Son kez söylüyorum; yine rahatsız ederseniz sizi şikayet etmek zorunda kalacağım."
Ber, bu kez özür dilemeden olanca hıncıyla telefonu kapadı...
Sağa sola baktı, bacaklarını salladı...
Elleri titriyordu.
Göz kapakçıkları tik atışlarındaydı.
Ber’in kırmızıya dönüşen yüzünü, oluşan tiklerini, el titremelerini, alnından akan ter taneciklerini gözlemleyen Markız, ona çok yüklendiğini düşünerek, yapmacık olduğu anlaşılan şefkatli bir ses tonuyla, "Ber, kendini yorma... Sorun değil," yaklaşımında bulundu. "Ben de seninle bugünlerde ilişkimiz hakkında zaten konuşmak istiyordum."
"Kalp kalbe karşıdır, derler. Ben de seninle bu konuda konuşmak istiyordum."
"Buyur, o halde."
Ber, kendisinin sunacağı teklifi, Markız’dan duyacağı hevesiyle, "Önce sen söylesen?..."
"İhanetin yanında sıkılmadan nasıl bu kadar ısrarcı oluyorsun, anlamıyorum."
Markız’ı daha fazla kızdırmanın anlamı yoktu. "Dinle, o halde..." diye anlatımına başladı. "İlişkimizi resmileştirmek istiyorum... Kısaca; kabul edersen seninle evlenmek istiyorum."
Markız, böyle bir teklif karşısında bocaladı. Bu teklifin arkasından, önceden verdiği bir kararı açıklamasının şık olmayacağını düşündü. Oluşan ortam buna uygun değildi.
Uzun süredir böyle bir teklifi almamıştı Ber’den. Fiili birlikteliğini sonlandıracağı bir anda böyle bir teklif geliyordu. Ne diyeceğini şaşırdı. Ber’i kırmak da istemiyordu. Onunla güzel günleri olmuştu.
Ber, teklifinin karşılığını heyecanla bekliyordu.
Markız, "Şimdilik yanıtlamak istemiyorum, " dedi.
Ber, bunun üzerine, "Peki, ilişkimiz hakkında senin söylemek iste-diklerin?..." diye sordu.
"İleride vereceğim yanıt bunu da karşılayacak."
Ber, inatlı ve tekrarlı ısrarlarını yineleyerek.
Sonuç alabilmişti.
Markız, "Birlikteliğimizi sonlandırmak istediğimi belirtecektim," dedi gözlerini Ber’den kaçırarak.
     Ber, hiç bu kadar kötü hissetmemişti kendisini... Başından kaynar sular dökülüyordu sanki. "Neden!..." diye bağırdı. "Neden?!..."
     "Aylardır, sana söylemeye çalışıyordum. Dilim varmıyordu. Ama bu hafta bunu söylemeye kesin niyetliydim."
     . "Bu kararı vermende seni ne etkiledi?" diye sordu Ber. Gözleri korku doluydu Sorularının olumlu yanıtlanmasını istemiyordu. "Yoksa, başka biri mi var?."
     "Başka biri yok. Birlikteliğimizin sonu yok. Nedeni bu."
     "Sana evlenelim teklifinde bulundum."
     "Ben kabul etsem de ailem kabul etmez."
     "Neden?..."
     "Ailem hem milliyetçi hem de mezhepçidir. Kendilerinden olmayanları istemezler. Sen kırsal kenttensin... Mar’lısın. Hem de farklı mezheptensin!."
     "Şimdiye kadar Mar milliyetçiliği veya mezhepçilik yaptığımı anım-samıyorum. Doğduğum yere, ailemin mezhebine ben karar vermiyorum. Ayrıca; ailen ve sen mezhebinize uygun olarak neler yaptınız şimdiye kadar?... Madem bu farklar vardı, ailen benle çıkmana neden izin verdi?..."
     Markız, sorular karşısında terlemişti. Yanıtlayabileceği sorular değildi bunlar. Ber’i iyi tanırdı... Her yanıtı, onun daha başka sorular yönlendirmesini doğuracaktı. Köşeye sıkıştırılacaktı. Çelişkileri gidere-bilecek gücü de kendinde bulamayacaktı.
     Ber, içini çekerek, "Markız!... Birbirimizi yıllardır tanıyoruz. Her şeyimizi paylaştık. Birbirimizin, ses tonu, anlık bakmaların, küçücük mimiklerin ne anlamlara geldiğini dahi bilebilecek aşamayı dahi geçtik..."
     "Evet?.."
     "Sen!. Yalan söylüyorsun. Ayrılma isteğinin gerçek nedenini söyle-meden seni bırakmayacağım. Bunu kafana sok."
     "Gerçeği mi istiyorsun?"
     "Kesinlikle."
     "Gerçeği seni daha çok incitebilir."
     "Senden ayrılmak acısı yanında gerçeği bilmemek de çok acı verecektir."
     Ber, gerçeği istemişti. Öfkeliydi. Açıkladı.
"Neyine güvenerek benle birlikteliğini devam ettirme hatta evlenme isteğinde bulunmaya cesaret edebiliyorsun?... Anlamıyorum."
     Ber, bu karşılamayı beklemiyordu. Markız ne demek istiyordu? Onu tanımasaydı, sözlerinin ilişkide çıkarlarını gözeten bir bayana ait olduğunu düşünecekti. "Kendime ve sana ve yıllardır süren birlikteliğimize güvene-rek..."
     "Bunların yeterli olmadığını biliyorsun."
     "Eksik olan ne var?..."
     "Dinle o halde, hangi parayla benle ilişkini sürdüreceksin?... Araba-nı, kooperatifte sana düşen daireni, içine dahi geçemediğin büronu satma-na rağmen hala bankaya, tefecilere olan borçların bitmedi. Eskisi gibi para da kazanamıyorsun. Bırak bir demet çiçeği, bir dürüm kebap ikramında dahi bulunamayacak ekonomik bir seviyeye düştüğün halde hala bu ilişkiyi sürdürebileceğine nasıl inanabiliyorsun?... Anlamıyorum. Dışarı-da, oturup bir şeyler yiyemeyeli haftalar oldu!... Lütfen! Sen de beni anla..."
     "Söylediklerini anlıyorum. Senin böyle şeyler söylemeni anlamıyo-rum."
     "Gerçekle yüzleşmek bazen üzücü olabiliyor."
     "Bu senin gerçeğin ve dediğin gibi üzücü..."
     Markız, daha fazla kalmasının ve konuşmasının gereksiz olduğunu düşünerek kapıya yönelirken, Ber; gözlerinden akan iki damla yaşla uğurladı onu...


                         ***


Devamı: 20.SAYFA'DA.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın politik roman kümesinde bulunan diğer yazıları...
Istakoz Büyüsü / 14. Sayfa
Istakoz Büyüsü / 10. Sayfa
Kimlik No 666 / Kontes Princ - 1
Kimlik No 666 / Kont Drakula - 1
Kimlik No 666 / Arka Kapak Yazısı
Istakoz Büyüsü /6 Sh.
Istakoz Büyüsü / 13. Sayfa
Istakoz Büyüsü / 16. Sayfa
Kimlik No 666 / Başlangıç Bölümü
Istakoz Büyüsü / 15. Sayfa

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Saddam, kızı Irak ve tecavüzcü Bush... [Eleştiri]


Bahattin YILDIZ kimdir?

Soyutlamaları seviyorum. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Asimov, King, Kafka, Dostoyevsky...


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Bahattin YILDIZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.