..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Deneysel > Emine Pişiren




16 Ekim 2008
ve Allah Kadını Yarattı  
'Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım, yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimsem olmadığından yalnızım ben.'

Emine Pişiren


“…Doğum yapan her şey dişidir. Kadınların ezelden beri bildiği kâinatın dengelerini, erkeklerin de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere değişmeye başlamış olacaktır. -Mohawk Kabilesi-“


:BFAD:
“…Doğum yapan her şey dişidir. Kadınların ezelden beri bildiği kâinatın dengelerini, erkeklerin de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere değişmeye başlamış olacaktır. -Mohawk Kabilesi-“

"Yanımda kimse olmadığından değil yalnızlığım, yalnız olduğumu söyleyebileceğim kimsem olmadığından yalnızım ben.-Mevlana-"

VE ALLAH KADINI YARATTI…

Kadın ve erkek = dişil ve eril = BİZ.
Biri olmaz ise diğeri hiç olmaz. Doğanın dengesi açısından vazgeçilmez ‘’iki’’ varlık. Peki, bu denge de kadının yeri neresidir? Ayrıca kadın ne düşünür, neyi hayal eder, ne ister? Aklımızın sınırlarını zorlarız; ister istemez zorlarız kadını kadını anlamak için. Hatta karşı cinsten sıklıkla duyarız:
“Kadına ulaşmak zordur.”
“Kadını anlamak ve çözmek dünyanın en zor işidir” gibi...
Oysa kadına ulaşmak, onun duvarlarını aşmak ve duygusal dünyasına girmek çok kolaydır.
Onun duygusal doğasına, onu yaradan bir “görsel seçicilik” özelliğini eklemiştir. Bu seçici tavrı onu her seferinde anlaşılmaz kılacaktır.
Nasıl mı?
Şöyle bir düşünün. Yüzlerce ve hatta milyonlarca erkek spermi hızlı hareketleriyle ileriye doğru yüzerler. Ne için? Hedefe varmak için. Peki, hedef nedir. Kadının yumurtasıdır. İçlerinden sadece biri ona ulaşmayı başarır ve içine alır yumurta da… Diğerleri kaybetmiştir.
Kadının seçiciliği daha insan doğmadan başlamıştır.
Davranış bilimleri ve sosyal bilimcilerinin bu konuda birçok araştırması ve test örnekleri ile sayfaları doldurmuştur. Kadın ve erkek arasında küçük de olsa, yaşamında türünün devamı için gerekli olan bu küçük “farkı” göz ardı edemeyiz.
Kadının bu görsel seçiciliğini biraz açmak istiyorum.
Yaşamının en ciddi kararını verecek olan kadın. Erkekle karşılaştığı zaman iç dünyasında onu sorgular. “ Şu çok şişman, şu göbekli, şunun bıyığını beğenmedim, şu çok zayıf ve uzun, bunun saçları yok, bunun burnu uzun ve büyük, çok kısa boyluymuş, giyinmeyi bilmiyor galiba, tırnakları kirli ve uzun, hijyenik olsa olurdu…”gibi o kadar soru ile beğenilerini zorlar ki, sonunda birinde bulur. Yani on erkekten sadece birine;
“ İşte bu!”
Der, türü devam eder. Çünkü kadın “onda bir” seçme hakkıyla düşünür ve seçer.
Peki ya erkek? Yok, mudur, onda bu “seçme, beğenme” özelliği? Vardır elbet. Erkek bir kadına yaklaştığında onda bir düşünür. Yaradan ona da bu hakkı vermiştir. Eşittir. Tabi bir küçük ayrıntıyla…
“Şu kadının gözü güzel, şunun dudaklarına bittim, şunun bacakları nefis, ya şunun yuvarlak kalçaları iç gıcıklıyor vallahi, saçları ne güzel, bakışı ve o gözleri yok mu, gülüşü beni cezp etti, konuşmasına bayıldım…” gibilerinden beğeni seçeneklerini çoğaltır. Yani on kadından dokuzunu beğenir ama birine;
“Ayy, bu kadınla dünyada olmaz!” der ve ardını döner.
Bu “onda bir” erkek ve kadının türünün devamında çok etken bir seçici kurul toplantısı gibidir. Kısacası kadın bu aşamada zor gibi gösterilir. Onun beğenilerine hitap ederken olması doğasının isteklerine hitap edilmelidir. Birilerinin koşması ve çabası gerek.
Yok, öyle “kolayca” avucunuza gelmelerini sakın beklemeyin. Emek ve çabasız elde edilen her iş değersizdir. Biraz zahmet edip, zorlu yokuşun zirvesine bayrağınızı diktiğinizde, tırmandığınız ve engelleri aşıp vardığınız o yükseklikten aşağıya baktığınızı düşünün.
“ Zoru aştım, yoruldum ama değdi. İlk ben fethettim.”
Düşüncesi bile güzel değil mi?
“Kadın ruhunun” tepelerini aşmak ve bir kadının yüreğini fethetmek çok zahmetli, çetin bir tırmanıştır. Ama bu fetih ne kadar zorlukla elde edilmiş ise yıkılışı da bir o kadar yıpratıcı ve sancılıdır…
Kadın bunca zahmete, bunca riske ve zamanın o sarp ince patikalarında ölmeye veya onla yaşamı ladesleşmeye değer mi?
Değmeli… Değmeli… Değmeli…
Çünkü tüm sır kadında gizlidir. Bu sırra eren her erkek kendi değerini onda göreceği de kesindir. Tıpkı bir Kızılderililin bu tinsel trendi kavradığı gibi;
“…Doğum yapan her şey dişidir. Kadınların ezelden beri bildiği kâinatın dengelerini, erkeklerin de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere değişmeye başlamış olacaktır. -Mohawk Kabilesi-“
Onun tek gereksinimi bir parça huzur ve başını yastığa koyduğunda güvenlikte uyuma isteğidir. Onun tek istediği; başını sevgiyle yaslayacağı bir göğsün olması, küçük ayakların ayazlı gecelerde sevdiği erkeğin ayaklarıyla ısınmasıdır.
Onun tek istediği, tinin gizemini çözen erkeğinin sınırsızca kollarında zamanı paylaşıp, kokusunu duyumsamak ve yüzlerini yeni değiştirdiği lavanta kokulu yastıklarda, tekinsiz geceleri birlikte paylaşmaktır…
Erkeğe göre “kadının ne istediği?” ve “ne aradığı?” veya “ne aramadığı?” tam bilinmese de kadın aslında KADIN olmak istemiştir.
Allah yeryüzünü yarattıktan sonra, bir erkeği değil de önce “bir kadını” yaratmış olsaydı, belki de KADIN daha anlaşılır olacaktı. Bende hayal gücümle teatral bir sahne kurguladım. Bakalım finalde ne hissedeceksiniz?

...Yeryüzü sessiz ve kadın çok yalnızdı.
Kadın ellerini gökyüzüne doğru kaldırdı.
Kadın fısıldadı:
“Allah’ım, sana ihtiyacım var, çok yalnızım ne olur, gel yanıma!”
Ve bir güvercin uçtu dalından, gagasının ucunda bir zeytin dalı taşımaktaydı, kadın bunu fark etmedi bile. Yalnızlığı ona acı vermekteydi.
Kadın ellerini gökyüzüne kaldırıp, haykırdı:
“Allah’ım, ne olur gel, konuş benimle!”
Ve şiddetli bir gök gürültüsü duyuldu.
Ama kadın sanki sağır gibiydi, duymadı bile…
Devam etti duasına…
Bu kez gözlerinden yaşlar sel gibi boşandı yanaklarından aşağıya…
Huşu içinde ve kendinden geçmiş gibiydi…
Gücü azalmış gibiydi. Islak kirpiklerini gökyüzüne çevirip, avuçlarını açtı:
“ Ne olur, seni görmek istiyorum. Gel yanıma, çok yalnızım.”
Kadının bu duası üzerine, gök aydınlandı ve bir şimşek çaktı. Tam karşısındaki ağaca düşüp onu yaktı. Alev alev yanan ağacı, kadın hiç görmedi bile…
Öncekinden daha güçlü ve titreyen bir sesle haykırdı:
“Allah’ım, lütfen bana öyle bir mucize göster ki, onun senden geldiğini anlayayım ve yalnızlıktan kurtulayım…”
Ve ALLAH, erkeği gönderdi.
Kadın ıslak kirpiklerini elinin tersiyle sildi.
Ve fısıldadı:

“ Teşekkür ederim Allah’ım!”

Emine Pişiren/Edremit-Akçay/06.10.2008



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Anne Cennette Yemek Var mı?
Yumurtanı Nasıl İstersin Canım, Rafadan mı Kafadan mı?
Sarı Kediyi, Niçin Kireç Kuyusuna Atmıştım? - 1 -
Gel Mezarıma İşe Oğlum
Sarı Kediyi, Niçin Kireç Kuyusuna Atmıştım? - 2
Sarı Kediyi, Niçin Kireç Kuyusuna Atmıştım? - 2 -
Aşık Olmak İstiyor Musunuz?
Biz Önce Beş Kişiydik
Bu Çocuk Benim Değil
O Annene Söyle, Çocuğun Aklına Bunları Sokmasın (Son Bölüm)

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Adamdan Saymışız [Şiir]
Ah Ulan Istanbul! [Şiir]
7. Didim Şiir ve Şairler Buluşması [Şiir]
Çekinme Söyle [Şiir]
Yağmur Kuşu Suskunluğu [Şiir]
Hangi Dua İle Sana Gelelim? [Şiir]
İsterdim [Şiir]
Davetsiz Konuk - 1 - [Şiir]
Madem ki... [Şiir]
Git Demene Gerek Yok [Şiir]


Emine Pişiren kimdir?

Yazmayı, okumayı ve birikimlerimi paylaşmayı seven biriyim. Edremit'in yerel bir gazetesinin köşe yazarıyım. Bazı web sayfalarında da edebiyat adına paylaşımlarım yayınlanmaktadır. Sevgi ve ışık sizle olsun.

Etkilendiği Yazarlar:
Mehmet Emin Yurdakul, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Victor Hugo, Balzac, Leo Buscaglia, Eric Frrom, Irvın Yalom, Dale Carneige, Doğan Cüceloğlu, Haluk Yavuzer...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.