Mektubum sanırım fazla uzun oldu, çünkü daha kısa yazmak için yeterince vaktim yoktu. -Pascal |
|
||||||||||
|
M.NİHAT MALKOÇ Sürmene’m!… Sürmene’m!… Âh Sürmene’m!... Gençliğimizin fırtınalarını sende bıraktık. Deli dolu yanlarımızı toprağına gömdük. Sen ki içimize altın harflerle yazdığımız bir sevdasın. Baba ocağımsın, ana kucağımsın sen… Yağmurlarında ıslandığım günlerin hatırası suluyor ruhumun goncalarını. O masum gençlik aşklarının üzeri henüz küllenmiştir. Dağlara, taşlara ve ağaçlara çizdiğimiz kalpler ancak silinmiştir. Fakat hiçbiri gönüllerden silinmemiştir. Seneler geçse de nabızlarımız ‘Sürmene’ diye atar. Sürmene’nin taşı, toprağı şairlerimizin ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Bu şehir dünüyle, bugünüyle ve yarınıyla içimizde yaşıyor. Sazımız sözümüz sıladan izler taşıyor. Türkülerimizin nağmeleri bizi bu topraklara bağlıyor. Yeşille mavinin kucaklaştığı Sürmene’m dosta güven, düşmana korku salmaya devam ediyor. Sürmene’m!… Sürmene’m!… Âh Sürmene’m!... Gurbette mesken tutan haramiler sana dair hislerimizi çaldı. Masallarımızı uzun kış gecelerinde bıraktık. Bir yabancıyım soğuk bir şehir dekorunda. Sürgün duygularım iltica edecek dost yürekler arıyor. Ne olur beni çocukluğuma, Sürmene’me, ninemin anlattığı masallara götürün. Sıladan çok uzaklarda mukavvadan inşa edilmiş şehirlerde üşüyor pejmürde duygularım. Bahar kokusunu, kuş seslerini, evimizi saran sarmaşıkları özledim. Sıla özlemi her geçen gün depreşiyor içimde. Salı pazarından aldığımız mısır ekmeğini, köy yumurtasını, sofralarımızın baş tacı kurutları, süzme yoğurtları, altın sarısı tereyağını, yayık ayranını nasıl unuturum? Ruhum sığmıyor sıcaklığını kaybetmiş metal siluetli şehirlere. Gurbetin kasvetli havasında ruhum daraldığında çocukluğumun masallarında alıyorum soluğu. Bu beton saltanatında ahşap evlerin sıcaklığını ne çok özlüyorum. Güne kuş cıvıltılarıyla, horoz sesleriyle başlamayı ne çok istiyorum. Şairin dediği gibi ‘Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar / Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.’ Bu buzlar ancak senin sevginin sıcaklığında erir. Sonsuzluğa akan gençlik yıllarım senin berrak sularında durulur. Sürmene’m!… Sürmene’m!… Âh Sürmene’m!... Seninle hüznü, en çok da sevinci paylaştık. Sabır çiçekleri büyüttük metanet bahçelerinde. Daralan ruhlarımız tertemiz dudaklardan dökülen dualarla inşirah buldu. Geçmişin anılarını geleceğin umut teknesinde yoğurduk. Güneşin tam tepede olduğu saatlerde rızkını çıkarmak için yollara düşen, çarşı pazar dolaşan ‘Vereyim mi maden suyu buz’ diyen çocukların sesleri zamanı aşıp kulaklarımda yankılanır. İçtiğimiz maden sularının tadı damağımızdadır hâlâ. Çocukça düşlerle yaptığımız tahtadan arabalar, çevirdiğimiz çemberler geçer aklımdan… Ya kuşların korkulu rüyası olan kuş lastiklerimiz… Köprübaşı durağındaki dükkânında herkesin maskotu olan Kuş Dursun’u unutmak ne mümkün… Onun dükkânına girip de şeker yemeden dönen kaç kişi vardır acaba? Daha nice unutulmaz simalar!... Sürmene’m!… Sürmene’m!… Âh Sürmene’m!... Senin içinde doğup büyüyenlerin sadece bıçağı değil, basireti de, zekâsı da keskindir. Bu topraklar hain beslemedi hiç… Milliyetçiliğiyle, vatanseverliğiyle, paylaşımcılığıyla, liderliğiyle, buluşçuluğuyla anıldı bu toprakların insanları. Karadeniz gibi hırçınlaşıp çabuk kızsalar da hiç adam satmadılar bugüne kadar... Burada yetişen maharetli insanlar devasa gemiler yapıp onları azgın dalgalara saldılar. Haram yemediler, ekmeklerini taştan çıkardılar. Kadınlar hep erkeğin yanında oldu. Hatta erkeklerden bir adım önde… Keşanlı ve peştemallı kızlarımız, bacılarımız, analarımız erkeklerine destek olup hayatın yükünü hafiflettiler. Bir başkadır benim Sürmene’min düğünleri, kına geceleri. Eş dost toplanır kemençe eşliğinde horonlar oynanır. Sürmene deyince hamsiyi ve karalâhanayı da unutmamak lazım. Onlardır sofraların kralı. Mısır ekmeğinin olmadığı bir sofra nerden baksanız eksiktir. Çocukluğumuzda yediğimiz incirler, karayemişler hatıralarımızı süslüyor. Doyum olur mu Zarha dağından Sürmene’nin manzarasına. Sürmene anlatılmaz, yaşanır tek kelimeyle!...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.Nihat MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |