Aşık olmayan âdem / Benzer yemişsiz ağaca. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Bir gün büyüyüpte çocukluğumuzu hatırladığımız da genel de çocukça saflığımızla o masallara inanmış olmanın bugün kü aklımızla saçma olduğunu düşünürüz. Ve bunu çocukça bir şey olarak kabul ederiz. Gerçi kabul edelim ki büyüsekte bize anlatılan bazı masallara hala inanmaya devam ediyoruz. Ama bu insanın o masallara inanma istediğinden kaynaklanıyor çoğu kez. Ve bunlar çocukluğumuzun masallara inanmışlığı ile aynı olmuyor hiç bir zaman. O zamanlar anlatılan her şeyi sorgulamadan kabul ediyor ve inanıyoruz. Büyüdükten sonra inandığımız masallar ise daha çok zaaflarımıza hitap eden masallar oluyor. Çocukluğumdan aklım da en net kalan masalın kahramanları, iyi kız ve onun kötü üvey annesiyle kızından oluşur. Sınırlı oyuncu kadrosu ile oldukça sıradan sayılabilecek bir masaldır. Üvey anne İyi kıza bir görev verir. Amacı bu görevle ondan tamamen kurtulmaktır. Dikkat ederseniz büyüdükten sonrada hepimiz üvey anne olmasa da iyi düşüncelere sahip olamayan insanlar tarafından verilen görevlerle karşılaşırız. Benim masalım da iyi kız bu görevi kabul eder ki başka bir şansı da yoktur. Bu zaman, zaman, istem dışı, görev ve sorumluluklar almak zorunda kaldığımız da ki yaşadıklarımızla örtüşen bir durumdur. İyi kızın düşüncesi aldığı bu görevi en iyi şekil de yerine getirmektir. Yola çıkar. Yolda yıkık dökük bir fırına rastlar. Masal bu ya fırın konuşur ve iyi kızdan onu onarmasını ister. Iyi kız bu yardım isteğini geri çevirmez ve hiç bir soru sormadan onarır. Fırın ekmeğin yapıldığı insanların doymalarını sağlayan bir yerdir. Bura da gözetilen amaç insanların çalıştıkları emek verip ekmek kazandıkları yerleri korumaları gerektiğidir. Ki bu fırın onun şahsi malı veya ekmek yediği bir yer değildir. Başka insanlar tarafından kullanılmış ama iyi muhafaza edilmemiş bir ekmek teknesidir. Bizim iyi kız geçmişte veya gelecekte bir menfaat sorgusuna girmez. Önemli olan kimin oradan ekmek yediği değildir. Önemli olan oranın ekmek yapılan insanları doyuran bir yer olmasıdır. Bizim büyüdükten sonra unuttuğumuz bireyin toplumun bir parçası olduğu gerçeği ile bir yüzleşme söz konusudur. Birey sadece kendi için çalışmaz kendi için yaşamaz. Birey toplumla birlikte çalışır ve birlikte yaşar. Bireyin davranışları toplum yararına olduğun da geri dönüşü o toplum da yaşadığı için kendisine olacaktır. Bu geri dönüş olumlu davranışlarla iyi yön de bir yansıma olduğu gibi olumsuz davranışlarla kötü yönlü bir yansıma şeklinde de gerçekleşebilir. Toplu yaşamın birinci koşulu bireyi ilgilendiren her şeyin toplumu da ilgilendirdiği ve toplumu ilgilendiren her şeyin bireyi de ilgilendirmesi gerektiğidir. Son zamanların en kullanılan cümleleriden biri benim sorunum değil. Bir şeyin için de ben kelimesi geçtiğinde bencilliğin görüntüsü gelir gözlerimin önüne. Ben kavramına ulaşabilmenin yolu kendini soyutlayıp kaçmakla elde edilen bir betimleme değildir. Bir kişinin ben olabilmesi için bizin içinde varlığının bir anlamının olması gerekir. Bizle yani yaşadığımız toplumun içinde bir ben olabilmek bir ben yaratabilmek ancak o toplumla birlikte yapabildiklerimizin bir sonucu olabilir. Ne dir bunlar? Aile bizdir. Aile denilen biz benim yetişmemi sevilmemi eğitilmemi ve ben olmanın ilk aşamasını yaşadığım bizdir. Okul bir bizdir. Arkadaşları öğretmenleri ve hatta temizlikçileri ile benim oluşmama yardım ederler. Siz eğer bu benim sorunum değil derseniz bütün bizlerin oluşumunuza kattıklarını hiçe saymış olursunuz. Bizi her şey, toplum adına her şey, ilgilendirir. Ilgilendirmek zorundadır. Gelelim masalımıza. İyi kız yoluna evam ederken bu kez karşısına yine hor kullanılmış ve kirletilmiş bir su kuyusu çıkar. O da iyi kızdan yardım ister. Iyi kız onu da onarır temizler ve tekrar eski berrak buz gibi sularıyla kuyuya hayat verir. Bunu hatırlayınca başka bir manzara daha geliyor gözlerimin önüne. Eski çeşmelerimiz. Genelde üzerlerine anlamsız yazılar yazılır. Kendilerini sonradan gelen insanlara hatırlatmak isterler bu yazıları yazanlar. Ancak ben bu yazıları görmek istemediğim gibi yazanları da asla hatırlamak istemem. Bu, tarihi bir çok anıtımızın ne kadar değer bilmezlikle korumasız bırakıldığını hatırlatıyor bana. Yani bizim korumadığımız ve sahip çıkmadığımız bir çok değerin varlığını. Sadece anıtsal yapılar mı korumadığımız ve sahip çıkmadığımız? Elbette ki hayır. Nice tarihi değerde insanımızı unutup yok oluşun acımasızlığına terketiğimizi hatırlıyorum. Ya da hala hayatta olup unutuşumuzun acımzasızlığı ile yüz yüze bıraktığımız değerlerimizi. İyi kız bu kez bir ağaçla karşılaşır. Ağaç da kötü durumdadır. Üzerinde bir çok böceğin yavaş yavaş onu yok etmesini çaresizlikle izlerken bir zamanlar meyveleri ile beslediği insanlar onu kaderine terketmişlerdir. İyi kız onu böceklerden kurtarır dibini çapalar ve su vererek tekrar hayat verir. İşte size gerçek bir çevreci. Çevreci olmak için illa bir yerlere kendimizi zincirlememiz gerekmiyor. Tamam bu eylemlerde aynı ortak açam için. Aslında çevre dediğimiz en yakın çevremizdir. Kendi evimizde kendi mahallemizde kendimize yakışan bir çevre yaratmak için yapacağımız ufacık bir eylemden ibarettir. Bir kitapta annesinden söz eden adam onun oturduğu bütün mahaller de birer ağaçlık yaptığını ve annesi öldüğü halde onun adı ile o ağaçlıkların anıldığını yazmıştı. Sizin bizim diktiğimiz kaç tane ağaç vardır bir ömür boyu. Bir ömür boyu tükettiğimiz ağaçları hesaplayabiliriz. Peki yok olmasında katkı sağladığımız ağaçların yerine bir tane yeni ağaç dikmeden ölüp gittiğimizi hiç düşünmüş müydünüz? İyi kız olmak gittikçe zorlaşıyor değil mi? Halbu ki masal kaghramanımız sıradan bir kız çocuğu. Bizler onun kadar olamıyoruz. Neyse iyi kız bütün bunlardan sonra asıl gönderildiği yere ulaşır. Gittiği yer yaşlı aksi bir kadının evidir. Kadının evinin içi çok pistir ve çöplerle doludur. Üstelikte ondan yardım istemek şöyle dursun onu kovmaktan beter azarlar. Bütün bunlara rağmen iyi kız bütün iyi niyeti ile evi temizler yaşlı kadına da çok güzel yemekler yapar. Ona gülümser ve sevgi gösterir. Yaşlı kadın bu davranışlar ve yapılan güzel şeylerin etkisiyle değişir ve kıza sevgisini gösterir. Kız görevinin ondan üvey annesinin istediği şeyi götürmek olduğunu söyler ve izin ister. Yaşlı kadın ona üvey annesine götürmesi için bir mektup kendisine de bir kutu verir. Haberler de izleyip kısa bir an sonra unuttuğumuz çöp evlerde ki insalar geldi gözümün önüne. Yanlızlıklarına terkedilmiş unutulmuş insanlar. O kadar yanlızdırlar ki hayatlarında ki bütün boşlukları çöplerle doldurmaya çalışıyorlar gibi geliyor bana.Yanlızlıklarını hissetmemek için. Birlikte yaşamanın birbirimizle birbirimiz için yaşamak olduğunu anlamadığımız için yanlız kalan insanlar. Kız dönüş yoluna çıkar. Ve gelirken karşılaştığı ağaç ona en güzel meyvelerini sevgiyle ikram eder. Kuyu en güzel sularını fırın en güzel çöreklerini verir. Giderken karşılık beklemeden yaptığı her şey dönüşte sevgiyle karşılığını bulur. Üvey anne kızın elindeki mektubu okur. Mektupta yaşlı kadın bütün servetini iyi kıza bırakacağını söylemektedir. Kızın elindeki kutuda ise çok nadide mücevherler vardır. Üvey anne kazanımlarını gördükten sonra aynı görevi kendi kızına verir. Kötü üvey kız yolda iyi kızın karşılaştığı bütün her şeyle karşılaşır ve onların yardım isteklerine şimdiklerin verdiği yanıtı verir. Benim sorunum değil. Yaşlı kadının evinde de hiç bir işe el sürmediği gibi kadına kötü davranır. Yaşlı kadın iyi kıza verdiği gibi bir mektupla bir kutu verir kötü kıza. Kötü kız dönüşte ağaçtan meyve ister ağaç vermez. Susar kuyudan su ister kuyu vermez. Acıkır çöreklerinden ister fırından o da vermez. Yorgun bitap eve ulaşır. Anne kız iyi kızdan saklayarak mektup ve kutuyla odalarına girerler. Mektupta kızı ve kendisi hakkında olumsuz düşünceleri ve mirasından asla pay vermeyeceğini söylemektedir yaşlı kadın. Bu kez büyük bir heyecanla kutuyu açarlar. Kutunun içinden bir yılan çıkar ve ikisinide sokar. Biri bana geçenlerde, gittiğim yoldan dönüyorum demişti. O zaman bunun ne anlama geldiğini düşünmemiştim. Şimdi biliyorum. Hepimiz gittiğimiz yoldan bir gün dönüyoruz mutlaka. Eski bir şarkıdır bilemem hatırlar mısınız? Bir zamanlar anlatılan masallara inanırdık. Onlarmı bizi kandır dı bizmi anldandık. Bayramları bekler bayramları yaşardık. Bayramlar mı eski di bizler mi yaşlandık. Benin balonlarım vardı. Onları kimler aldı? Mutlu bayramlar vardı. Kim bilir nerde kaldı? Dostumdu benin balonlar çocuklar beni anlar çocuklar ve o balonlar. O çocuk yüzlü bayramlar şimdi nerdeler? Gitti mi yoksa yine gelir mi o günler? Nerede kaldı masallar , sevgiler ümitler? Eskiden bu şarkı da bana çocukça gelirdi. Şimdi o kadar çocuk kalabilmeyi istiyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |