Çocukların eğitimi, zaman kazanmak için nasıl zaman yitireceğimizi bilmemiz gereken bir meslektir. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Milyonlarca insan içinde sanki bir tek ben varım. Yalnızım...Her şey beni bekliyor sanki. Ben çekmeliyim gürültülü kentin gürültüsünü. Ben şiir yazmalıyım gururlu kız kulesine, onu övercesine...Her bir tepesine ayrı ayrı gitmeliyim İstabul’un. Bir dilenci olmalıyım cami önlerinde biraz şefkat biraz para dilenen. Sonra soğuk ve bir o kadarda karanlık sokaklarda bir figüran olmalıyım umarsız ve aşağılayan insanların bakışlarına inat... Büyük kent derler buraya küçük olan ne var ki zaten? Herkes büyük Beşiktaş,Fenerbahçe,Galatasaray... Sokaktaki afişler, bilboardlar sanki yürürken boğazıma dolanıyor. Tüketiciye hiçbir yorum bırakmayan egoist reklamlar yine kandırmaca oyunu oynuyorlar. Sokaklarda ilerlemek çok zor insanlar yığın halinde, herkes ya işine ya da başka bir yerlere gidiyor. Güneş tüm insanların üzerinde ama pek azı onu görüyor. Belli ki güneş biraz dertli ama görevini hiç aksatmıyor. Doğmalıyım diyor ne olursa olsun. Doğmalıyım tüm gönüllere... Gemiler yorgun itici yüzleriyle yine gülen insanları taşıyor. Boğaz geçiş vermeye mahkum sevimsiz gemilere. Martılar aç insanların gözlerine çekinerek bakıyor bir parça ekmek atan olur diye. Kentten yine gürültüler yükselmeye başladı. İşte gerçek hayat başlıyor. Herkesin gözleri daha sabahtan yorgun. Kiminin cenazeden farkı yok, kimi yaşam dolu kendine sınır koymasa uçacak sanki. Belli ki hayatı hala tozpembe görüyor. Bilmiyor hayatın ona oynayacağı oyunları. Sahilde dolaşan aşıklar vardı bir de. Baktım ve düşündüm hazin sonlarını. Belki de kendimi düşünüyordum. Sahte aşklar yüzünden içimizdeki haykırışları yazdık teröristlerden boş kalan duvarlara : ‘Ne zaman biz aşık olmayı öğrendik o zaman ayrılık sözcüğü sözlüklerde yerini aldı acımasızca.’ Yürüyorum yine büyük kentin küçük ve somurtkan sokaklarında ardıma hiç bakmadan. Belki de geçmişle hesaplaşmaktan veya hayallerimden korkuyordum çünkü ne zaman bütün cömertliğimle hayal kursam; ertesi günü kabusum olur. Haftada bir başları secdeye giden insanları görüyorum nasılda gururlular, sanki hepsi cennetle müjdelenmiş. Köşede sessizce bekliyor küçük cami, insanlara aç bir şekilde...Eski mihrap bir insanı özlüyor. Bir Kur’an var. İnsanların ulaşamayacağı bir yere koymuşlar. Belli ki aylardır açılmamış o da aynı dertte özlüyor bir şeyleri hem de çok özlüyor tahmin edemeyeceğin kadar çok... Bu sefer bir dilencinin simasında arıyorum kendimi kimseye aldırış etmeden.Bana azap veriyor bir dilenci kadar olamamak. İstemek...Her şeyi istediğimizde veren var, ama isteyen yok, dua yok kimsenin dilinde...Herkes sadece istiyor şükür yok kimsenin dilinde... Eller şiirlerdeki gibi karıncalanmıyor artık dua etmekten. Seccadeler tertemiz alınları bekliyor bir gülün yaprak döken hasreti gibi. Vuslat ayrılık kadar yakın, bir o kadar da uzak.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © murat kuvvet, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |