"İşimden büyük tat aldığımı söylemeliyim." -John Steinbeck |
|
||||||||||
|
Aynanın Yansıttığı Gerçek-3 “Kara renkli bir geçmişi tekrardan yaşamanın ya da yaşamak zorunda kalışın insanı içinden çıkılmaz ızdıraplara gark ettiğinin bilincine ilerlemiş yaşıma rağmen daha yeni anlamış biri olarak her gün aynı sebeple uyanıyorken yatağımdan ve sana yaptıklarım siyahın biraz daha gri tonlusu olduğu için akılda tutacak vakit bulamamışken yıllar sonra kim düşünebilirdi seninle tekrar karşılaşacağız.Aslında mazi beni takip etme bakımından kendi gölgemden daha sadık bir dosttur benim için ama geçmişi tekrar yaşamak ya da anıları tazelemektir beni şaşırtan.Şaşmıyorum geçmişimle ilgili yanlışlıklarım ve kişiliksiz davranışlarım sonucu ahını aldığım kişilerle karşılaşmaktan utanıyorum.Ve yine utandım hem de en derinden hissettiğim bir utançlık…Karşımdasın, mazimin karanlık sayfalarından birini tekrardan yaşamak zorunda kalışımdan,seksenlerle iki binleri birleştirmekten kaynaklana bir utançlık…Silmeye çalıştığım ama ben sildikçe o takraradan beliren bir mazinin sahibiyken nasıl kurtulmak planlarının peşinde koşabilirim?Bir yanda anayasa, ağzımdan namus ve şeref kelimelerinin birlikteliğiyle yapılan yemin bir yanda da yüzümün her zerresinin kararmasına yetecek olan geçmişim.Biliyorum ancak mezardır kurtuluşumun vesikası.Yaşıyorken orayı düşünmeyi veya oraya girmeyi düşünebilecek cesarete de sahip değilim.Demek koltuk değneklerim olmadan yaşamayı becerecek kadar takata da sahip değilmişim.En az senin kadar güçlüyüm hatta seni mahkum edecek kadar itibar sahibiyim diye düşünüyorken sen hep alnın açık yüzün pak dimdik ayaktasın bir paçavra gibi kullanılıp yüzüstü bırakılan hayata tek başına mücadele etmeyi anlayacak hissiyata sahip olma çabasını göstermeden başkalarının izniyle yaşayan ben.Hiç de değişmemişsin ve yüzündeki o masum ifade kendini koruyabilmiş yıların yıpratıcılığına rağmen.Masum ifade ama insanı çıldırtmaya yetecek kadar kahredici bir ifade.Her şeye rağmen mağrurluktan ve olanca ihanet,küstahlık karşısında gururu ayaklar altına alıp özür dileyecek ya da affedilmeyi umacak kadar düşüklükten uzak durmayı başarabilen bir bakış,bir duruş…Oysa ne kadar beklerdim benden af dilemeni bana yalvarışlar içerikli bakışlarla karşılık vermeni.Küçük bir ışık görsem yaşamak zorunda olduğumuz mazi bu şekilde olmayacaktı beklide benim açımdan.Oysa zor da olsa çıkış yolu varken değiştiremedik mazinin rengini. Suçsuzdun,haklıydın;fakat ben değildim kaleme hakim olan,ben değildim söz sahibi.Her şey önceden planlandı ve bana sadece olaya gerçekçi bir yargılama sergiliyormuş gibi davranmak kaldı.Sen de biliyordun,adının devamına iliştirdiğim kışkırtıcı ve toplumun huzurunu bozucu ibaresinin ben değil başkaları öyle istediği için iliştirdiğimi Yaşanacakların yaşanması gerektiğini ve değiştirilmeyeceğini bildiğin için itiraz etmeye bile kalkışmadın sadece :”zaman gelecek her şey gün yüzüne çıkacak ve benim de haklılığım ya da suçsuzluğum doğan günün yeni bir günün başlangıcı olduğunu bildiğimiz gibi aşikar olacak” demiştin.. Tedirgin olmana gerek yok artık ne o yıllardayız ne de yapmamız gereken bir görev var.Düşünmüyor değilim ısınabilecek miyiz birbirimize ya da cümlelerimizi her şeye rağmen yine mi tedirginlik ve güvensizlikle süslemeye devam edeceğiz?Her şeyden önce affetme ve affedilme kavramlarının içini doldurmamız gerekmez mi? Yıllar boyu unutulmuş sadece lügatlerin karanlık sayfalarına hapsolmuş olan bu kelimelere yeniden hayat vermemiz gerekmez mi?Düşünüyordursun affetmek ve affedilmek kavramının kimlerin ağzına sakız olduğunu, bu kelimeleri yaşatabilecek güce sahip olduğu halde hiçbir zaman canlandırmayı düşünmeyen ve canlandırmanın toplumsal huzurun sonu olduğunu açık açık ilan eden biri olarak benim de bu kelimelerden medet umduğumu düşünüyordursun.Yıllarını çaldım ve saatlerin takvim yapraklarının geçersiz olduğu dört duvar arasına….Kesme sözümü,başlamışken içimi dökeyim yapabildiğim kadar.Kimse katlanamadı,kimse varlığımdan haberdar olamdı ki yılların yükünü taşımaya mecbur kıldığım ve bir volkan gibi patlamaya hazır yüreğimi hafifleteyim.Değişti sandalyede sorguya çekilmesi gereken sanık.Suratlarımın şeklini değiştirebilirsin ve kırılması gereken kalem de senin elinde…Peş peşe soru sorma sırası sende.Cevap beklemeden bir başka soruya geçebilirsin Ne savunmaya takatim kaldı ne de cevap verebilme hakkına sahip biriyim. Dur, öyle hiçbir şey söylemeden çekip gidemesin.En ufak bir kelamı dahi hak edecek biri olmadığımı bana hissettirir gibi öylesine uzaklaşıp gitmek,hakir görmek kim olursam olayım bir insana yakışır mı? ---Zaman insanın değişmesinin en önemli sebebidir.İnsan olabilmenin sınırı yoktur ama bu sınır kendine yanlış yapan kişiyi affetmekten çekinmemenle başlar yeter ki o hatasını er ya da geç anlamış olsun.Cenk meydanında suratına tüküren düşmanını affedebildiyse,amcasını katleden Vahşi’yi affetmişse yüce insan bize de tabi ki affetmek düşer.” Olabilirlerle ifade edilen bazı şeyler aslında şart mahiyetindedir. Aldırma başkasının söylediklerine ya da söyleyeceklerine ve sadece beni dinle. Ben alem-i kabristandan yaşanılanlara dair ipuçları verebilirim. Varlık aleminden soyutlanmış güzel şiirlerim var size sunacağım.Uyanmamı bekleyin;çünkü yeni bir sürgün başlangıcındayım.Her gün ayrı mekanlarda buluşmamız sürgünün en önemli göstergesi değil mi ey sevgili okurum. Saygıyı benden öğrenmelisiniz ve saygısıza saygı duymak saygısızlıktır.Ki ben gerçeği en derinden yaşayan ve her şeyin farkına kestirme yoldan kolayca kavuşabilme gücüne sahip görünmeyen,yansıtmaktan çekindiğiniz ve her gece rüyalarınıza girerek ister istemez sizi tedirgin eden olması gereken tarafınızım.Her şeyin bir çıkış yolu vardır hem de bu çıkış yolu kestirme olmalıdır.Şu kısacık ömrümüzde her şeyi kısa yaşamaktan ziyade her şeyi doya doya yaşamalıyız hem de az zamanda çok şey yaşıyormuş gibi.Bu da kestirme yolların bilinmesiyle olur sevgili Abay.Gerekirse en kısa yoldan ölmeliyiz eğer ölüm vaktimiz gelmişse.Ağlayarak geldiğimiz dünyanın altını üstüne getiremeden gidersek yenilgiye uğramış sayarız kendimizi. Fakat ne altı var bu dünyanın ne de üstü, sadece bunlunduğumuz ve de yaşadığımız yer dışında.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ibrahim bektaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |