Yaşamdan korkmayın çocuklar. İyi, doğru bir şey yaptınız mı yaşam öyle güzel ki. - Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Yürüyorduk… Yan yana olmak yakın olmak anlamına gelmiyordu şüphesiz.... Uzaktık… Uzaklardaydık… Yalnızdık ikimizde… En uzaklardayken en yakın olabilmeyi başarabildiğimiz günlerde uzaktı şimdi… Sanırım biraz da yabancıydık ... Konuşmayı beceremiyorduk… Bir suskunluk büyüyordu aramızda git gide.. Ve her adımda büyüyen o boşluk… Söylenmiş yada söylenecek her sözü anlamsız kılıyordu üstelik… Sahildeydik.. Deniz durgundu ve griydi sanki... Veya o an gri görmeye ben mi meyilliydim biraz? Basit, sıradan, günlük ve ruhumuza dokunmayan kısa cümleler kuruyorduk ara sıra.. Ve belki de deniz kadar griydiler… Günler süren yağmurdan sonra bulutların ardından, şöyle bir görünen güneş kadar iğretiydi gülüşlerimiz yüzümüzde… Hiç istemediğim halde birkaç sitem cümlesi dökülüverdi yine de içimden, tutamadım… Öyle sanıyorum.. Emin değilim.. Beynime üşüşen kelimelerin bir cümle oluşturup oluşturmadığından da…Hangilerinin ses bulup, hangilerinin beynimin kıvrımlarında gizlenebilmeyi başarabildiğinden de... Yoğun iş temposunu anlatıyordu O bana… Mazeret cümleleri değildi bunlar.. Belki de benden daha kontrollüydü ve ses bulmasını istedikleri sadece onlardı.. Ve “konuş, bana bırakma “diyordu.. “Bırakırsan hep işimi anlatırım sana”… Güneş aldatıcıydı ve rüzgar vardı biraz.. Bir banka oturduk sonra.. Ben, aramızdaki boşluk, uzaklar ve O… Bir yıkımdan sanık sevgiye verilen mahkumiyetin kayıtlarını anlatıyordu O ve saplarını alüminyum folyoyla sardığı kırmızı karanfiller satıyordu bir kadın.. Uzatılan karanfile yeterince “hayır” olmalı ki cevabım , tek söz etmeden uzaklaştı kadın.. Martılar çığlık çığlığa denizle cilveleşmeye devam ediyordu ve gemiler geçip gidiyordu uzaklardan.. Uzaktılar.. Uzaktaydılar.. Başka bir mevsimde, uzaklarda bir yerde… Vadideki kayısı ağacında kalan tek kayısı düştü toprağa.. Gören olmadı.. Bir yangın başladı uzak, çok uzak bir gezegende… Hızla sarıp sarmaladı alevler dağı, taşı, var olan her şeyi… Çok sürmedi.. Yandı, bitti, kül oldu… Külleri savruldu dört bir yana… Bir deniz feneri yıkıldı başka bir sahilde.. Ve dindi fırtına.. Yakında, çok yakınlarda bir inci gerdanlık kopup dağılıverdi.. Dönüp bakmadım.. Eğilip toplamadım… Yere düşen tanelerin, boşlukta yankılanan sesini dinledim… Belki de benimdiler, bilemedim… Bir martı havalandı kayaların üzerinden, kanat çırptı yorulana dek gökyüzünde.. Uzaktı şimdi, çok uzak… Kalabalıktı sahil… Sevdalar uçuşuyordu yanı başımızdan… Kalkmayı kim teklif etti… Ben mi.. O mu.. Uzaklar mı.. Boşluk mu fark edemedim… Yada önemli miydi kimin teklif ettiği, bilemedim… Sonuçta kalkmıştık ve yürüyorduk.. Uzaklar o kadar uzak ve boşluklar öylesine derindi ki; yan yana kalsak o tuzaklarda kaybolabilirdik… Kendi ıssızlığımdan bir “hoşça kal” bırakıp uzaklara, caddenin kalabalığında kaybettim yalnızlığımı.. O’ysa.. Uzaktı şimdi.. Çok uzak… Sadece bir düştü… Düştü.. Pencereyi açtım… Bir sigara yaktım.. Yağan yağmuru izledim sonra.. Üşüdüm biraz..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Esin ARDIÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |