Anlamak beğenmenin başlangıcıdır. -Spinoza |
|
||||||||||
|
Ben bin yıldır bu mahzenin mahkûmuyum. Yağmur sesine de alışkınım, soğuğa da... Çok gardiyan geçti bu topraklardan; kimisinin elinde kalbini gördüm, kimisinin kalbinde elini... Mantıkla, kalbin gergefinde bir girift çıkmazdı her şey! Her şey bir pirenin soluk alıp vermesi kadar bir şeydi işte! Her şey, bir sineğin sevişme zamanıydı! Çok kısa! Olabildiğince bir andı görebildiklerimiz. Kıvrımlı ince, derinden okşanmış bir patika yol gibi yumuşak damarları var bu sarı yaprağın. Eylül bitti deme bana! Bu sarı yaprak! Yüzündeki korkunun yansıması değildi belki ama belki de sonu alkış tutmayacak bir sonuçtu. Yaşlı, olabildiğince beli bükülmüş kambur bir adam gibiydi, yaprağın tutunduğu! Öksürüyordu ağaç, bastonu yoktu belki ama olsaydı inan o da tutamayacaktı. Duruyordu işte, kökünden tutunmuş, bir beden gibi yerde yatan çamura. Çamur bendim, yaşlı ağaç... Bu hayattır; o sarı yaprak sakın sen olma sevgili! Ben bin yıldır bu mahzenin mahkûmuyum. Yağmur sesine de alışkınım, soğuğa da... Çok gardiyan geçti bu topraklardan; kimisinin elinde kalbini gördüm, kimisinin kalbinde elini... Evet, coşmalıydı bir şeyler. Gezdiği zaman... Bileklerinin en çatlak noktasında vurduğunda bir bıçak, fışkırmalıydı belki! Bu hayatın kılcal damarı olmak için savaş verecektik, atar damarı olmak için değil. Kesti mi zulüm, yaşamak ölüm bize! Tutmayacak bilek, tutmayacak el. Önce baş dönecek, sonra beden, o yaşlı ağaç gibi, eğilmeden ve bükülmeden düşecekti yere. Ama kanını dökerek, ama savaşarak, ama dosta kaş bükmek olsa da, düşmana baş eğmeyerek... Zavallıca değil, hiçe giderek değil, korkakça, şerefsizce kaçmakla olmayacak geçişi bu mevsimin. Kansa kan, ölümse ölüm! Bir tırtılın çektiği doğum sancısı, kelebek olma adınaysa, acılar yaşanmalıdır sevgili, büyütmek için bizleri! Milyon yıldır bu ruhun sahibiyim! Cenneti de biliyorum, cehennemi de! Çok ölü geçti bu mezarlardan, kimisinin elinde altın bileziği, kimisinin kuru ekmeği... Mantıkla, kalbin gergefinde bir girift çıkmazdı her şey! Her şey bir çekirgenin zıplama süresi kadar bir şeydi. Her şey, her şeyin, elinde olmayan nedenlerden dolayı infilak etmesiydi. Teknik bir arızaydı aşk, bant yayınıydı gülmeler ve alttan yazılarla konuşuyorduk. Bu savaştı! Bu en derin, hayalî çıkmazların ve köhne yordamın kısır çelişkisiydi. Bunun adı savaştı! Bu hazandı! Biz ayaz mevsimde, çorak bir coğrafyadaydık belki, belki de, silinmiş bir tarihte... Biliyoruz ki tarih yeniden yazılmayacak ve hiçbir vaha konulmayacak kucağımıza... Üzülmek yersiz... Çamur bendim, yaşlı ağaç... Bu hayattır, o sarı yaprak sakın sen olma sevgili! Ben bin yıldır bu mahzenin mahkûmuyum. Yağmur sesine de alışkınım, soğuğa da... Çok gardiyan geçti bu topraklardan; kimisinin elinde kalbini gördüm, kimisinin kalbinde elini... İnadına sevgi, inadına... Söz dimağdan çıktığı zaman, inadına ölüm, güneş bir arpa boyu gemlediğinde ağızları, güneşe gölge olacaktık, çatlağa sıva... Yaraya merhem olacaktık, ekmeğe katık, suya sabun, ateşe buz, soruya cevap, ölüye hayat, geceye gündüz, günaha sevap... Eğilmeden, bükülmeden düşecektik yere, ama cana can katarak, belki ağlayarak, dosta kaş bükmek olsa da, düşmana baş eğmeyerek... Zavallıca değil, hiçe giderek değil, korkakça, şerefsizce kaçmakla olmayacak geçişi bu mevsimin. Kansa kan, ölümse ölüm! Bir hayat seçmişiz ki adı hazandır gülüm! Biz ölmedikçe şereflice, bir daha hiç ölmeyecek bu ölüm! Bir tırtılın çektiği doğum sancısı, kelebek olma adınaysa, acılar yaşanmalıdır sevgili, büyütmek için bizleri! Milyon yıldır bu ruhun sahibiyim! Cenneti de biliyorum, cehennemi de! İnsanlar; üstlerinde sıfatları da vardı. Binalara yazılmıştı isimleri. Granit süslemeli bahçe duvarlarında, hamaklara kurulu yataklarında sallanıp durdular. Keyif çattılar çekirgenin zıplayışı, sineğin sevişmesi kadar, keyif çattılar, alabildiğine düzgündü çimenleri... Bizimkisi biraz çoraktı ama hiç kısır olmadı sevdamız.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Orhan TURAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |