..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Aşık olmayan âdem / Benzer yemişsiz ağaca. -Yunus Emre
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İnternet > Simten K. Ataç




9 Mart 2002
Kaybolan Yıllar  
Simten K. Ataç
Özleteceksin kendini ve sık sık anımsatacaksın beynimde ki hayalin ile. Buharlı bir cama yazılmış yazılar gibi , üzerin silinse bile cam her buğulandığında tekrar belireceksin...


:CHEF:
İçeri girdiğim andan sonraki birkaç saniyeyi burnuma gelen o lavanta kokusunu içime çekmek ve aydınlığa gözlerimi alıştırmak için harcadığımı hatırlıyorum. Gözlerim önce odanın içerisinde ağır bir tur attılar. Uçuk pembe renge boyalı odada minik çiçeklerle bezeli kumaşların kapladığı iki tane tek kişilik koltuk yerleştirilmişti camın hemen önüne. Bir saksı ; içerisine dikilmiş rengarenk menekşeler ile birlikte, koltukların ortasında ki sehpanın üzerinde yer almıştı. Kısa duvarda ahşap bir konsül vardı , üzerinde siyah- beyaz, renkli bir sürü anı gelişigüzel yerleştirilmişti. Tek kişilik yatak , derli toplu duruyordu, üzerine duvarın renginden biraz daha koyu tonlarda bir pike yatak örtüsü örtülmüş , akşama tekrar göreve çağrılacağı zamanı bekler gibi duruyordu kendine ayrılmış köşede. Odanın son duvarına dönen bakışlarım hedefi bulmuşlardı bir anda. Elindeki kitabı özenle kapattı Türkan Teyze ve ağır adımlar ama içi gülen gözler ile yanaştı yanıma. Ağzından bir tek ses dahi çıkmadan ellerimi buruşmuş ve sertleşmiş ellerinin içine hapsetti bir süre ve gözlerimin içine tüm sevgisiyle bakarak , “Hoş geldin yavrum” dedi. Allah’ım , bu ne inanılmaz bir karşılamaydı böyle. Yıllardır bu nevi bir huzuru içinde barındıramayan ben, tüm varlığımla dahil edilmiştim yaşlı kadının hayatına sanki. Büyük bir samimiyet ve yakınlaşma verilmişti avuçlarıma. Koluma girdi, tüy kadar hafif bedeni yaslandı yavaşça bana ve ona uygun küçük adımlar sürüklediler bizi pencerenin önünde bizi bekleyen o iki koltuğa. Bir tiyatro mizanseni yaşar gibi hissediyordum kendimi fakat bir sonraki sahne bir türlü hafızamda canlanamıyordu.

Kırlaşmış saçları ensesinde minik bir at kuyruğu yaratarak bir araya getirilmişlerdi , gri gözlerinden enerji akıyordu sanki bana doğru. Ufak yüzünde yaşadığı her yılı simgelediğini sandığım bir dolu kırışıklık vardı. Silikleşmiş dudaklarını pembe bir ruj ile belirginleştirmeye çalışırken pratiğini kaybettiğini fark ettiren bir taşma göze çarpıyordu. Kendimi yaşlı kadını incelerken bulunca utandım ve yüzüme yayılan kızarıklık ile de istemsiz olarak bunu yansıttım Türkan teyzeme. “ Neden kızardın güzel kızım, yaşlılar böyle şeyleri umursamazlar. Üstelik yüzlerine bakan bir çift gözü ayıplamak şöyle dursun minnet ile karşılarlar”. Beni gülümsetmeyi başarmıştı bu sözleriyle. Antika olduğunu düşündüğüm fincanlarla çay içtik baş başa. Türkan teyze , hiç susmadı o gün. Yıllarca beklediği bir insanmışım gibi durmadan anlattı durdu ve bende tek taraflı bir sohbetin figüranı olarak katıldım gününe. Hava kararmak üzereydi ve biz sohbetin en dibine doğru gelmiştik artık. Resimlerini paylaşmıştı benimle , tüm dostlarını tanıştırmıştı. O kadar çok toprağa yatırdığı insan vardı ki geride bıraktığı hayatında , hüznü içime oturmuştu. Özlediği insanları aktarırken gözlerinde hüznü yaşamak tahmin ettiğimden daha zor olmuştu benim için.

“ Bu kadar yaşadım , kendimi tanıdım ve kim olduğumu çözebildim ben yavrum ama acabaları içimi kemiren bir soru var aklımda, cevabını vermek öyle zor ki. Bu duygu hakim olduğu saatlerde kendimi tamamen yalnız ve büyük bir sıkıntının pençesinde bir çocuk gibi çaresiz hissediyorum.” Soran gözlerle bakmaktaydım yaşlı kadına. Paylaşmak istiyor ise devam edeceğini biliyordum nasılsa. Fakat merak etmekten de alıkoyamıyordum kendimi. Kısa bir sessizlikten sonra cümlesine devam etmeye yetecek gücü toplamıştı sanırım. “Eğer tekrar genç olmak için bir şansım olsaydı onu nasıl kullanmak isterdim , buna karar veremedim bir türlü. Kendi geçmişimi tekrar yaşamak mı isterdim yoksa bambaşka bir insan olarak mı geçirmek isterdim yeni yetmiş yılımı buna bir türlü karar veremedim. İçimden geçen , kaybolan yıllarımı geri almaya çalışma arzusu mu yoksa aslında hiç olamadığım biri olup , yolu tekrar bilinmezlerle yürümek mi ?” Tekrar sustu.

Şu ana kadar devam eden sohbetimiz içerisinde en can alıcı yerde olduğumuzu biliyordum. Hayatı ve zamanı neredeyse en sonuna kadar kullanmış bir insan bana var olan tek ikileminden , kaybolan yıllarından bahsediyordu. Üstelik tekrar sahip olmak istediğinin hangisi olduğuna karar verememiş olmanın şaşkınlığını paylaşıyordu benimle. Tekrar genç olmak mıydı istediği yoksa aynı sahneyi tüm tecrübesi ve beynine kazınmış hataları telafi edebilecek yöntemler ile bir kez daha yaşamak mı? Ne zor bir yere gelmiştik , Türkan teyzenin hayatına dair. Üstelik ne içinden çıkılmaz bir ikileme beraber tıkılmıştık. Üzeri peçete ile kapatılmış bardağını yavaşça eline alıp bir yudum su ile dudaklarını ve boğazını ıslattı. Bardağı sehpanın üzerine bırakırken tekrar başladı konuşmaya.

”Belki anlamsız gelecek bu sana ve belki de buldu da buluyor diyeceksin. Ama hayatımın hangi dönemine bakarsam bakayım pişmanlık veya takdir ile karşılaşıyorum ister istemez. Tüm pişmanlıklarımı takdir edebileceğim sevinçlere döndürmek arzum var, sona gelmek üzereyken. Ben bunları söylerken mutsuz ve sevgisiz bir hayat yaşadığım hissine kapılma lütfen. Bana getirdiklerini yaşadım hayatın , severek ve isteyerek. Fakat gene de bir tutam keşke ve acaba barındırıyorum bu yaşlı kalbimde. Sormadığım sorular ve cevabını söylemediğim şeyler var geçmişte. Onlar olmasaydı neler olabilirdi veya neler olamazdı diye düşünecek çok zamanım oluyor ve bütün bunların gerçekte yaşanmadan yok edilemeyecek ikilemler olduğunu biliyorum. İlerde bir gün ,bütün bu ikilemlere bunları o gün kapıdan içeri giren kıza neden söylemedim pişmanlığını da eklemek istemediğim için yüksek sesle ifade etme gereği duydum sadece. Yoksa hayat bana her insanın kendi hayatının tek çözümü olduğunu öğretti zaten yavrum.”

Ağlamakta olduğumu ancak o tekrar durakladığı zaman fark edebildim. Nedenini kendime izah edemeden sadece ağlamaktaydım. Önce doğruldu koltuktan , sonra ayağa kalkıp ihtiyar elleri ile göz yaşlarımı sildi, başımı tutup gözlerinin içine doğru kaldırdı.”Ağlama” dedi. “Ağlama , bak gözlerime. Hem mutluluk hem de hüzün göreceksin onlarda. Gördüğün o mutlulukta senin de payın olduğunu asla unutma ve sakın bir ihtiyarın yüzüne bakmaktan utanç duyma güzel kızım. Şimdi bu kapıdan çıkıp gideceksin ama kalbimde sana sevgi ve minneti bırakacaksın kendinden bir hediye olarak. Özleteceksin kendini ve sık sık anımsatacaksın beynimde ki hayalin ile. Buharlı bir cama yazılmış yazılar gibi , üzerin silinse bile cam her buğulandığında tekrar belireceksin. ”

Yorulmuştu artık , tüketmişti nefesinin o gün harcamaya karar verdiğinden çok daha fazlasını. Yatağı göreve çağırma zamanı gelmişti. Yaşlı kadını yatırıp , güzel gri gözlerine birer öpücük kondurduktan sonra tekrar içime çektim lavanta kokusunu derin derin ve ışığı kapatıp ayrıldım Türkan teyzenin benle paylaştığı hayatından.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Otogar Hikayeleri
Önyargıların Gölgesinde
Gönülsüz Gidişler
Mutluluk Kaçınılmaz
Dostluk Gönüldedir
Kar Tanesi
Nereye Kadar?
Benim Küçük Kadınım
Yalan
19 Ocak 2007 - Hrant Dink Cinayeti

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Lanet [Şiir]
Bazı Anlarımdayım [Şiir]
Dönme Dolap [Şiir]
Hoyrat [Şiir]
Şehir&dağ [Şiir]
Tualin Düşü [Şiir]
Günebakan [Şiir]
Hayat Denklemi [Şiir]
14 Şubat Öyküsü - 4 [Öykü]
Pegasos'un Kanatlarında Yaşamak [Öykü]


Simten K. Ataç kimdir?

bence , hayatlarımızın sorumluluğunu elimize aldığımız andan itibaren , suçlayabileceğimiz kimse kalmamış demektir. Sizce?


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Simten K. Ataç, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.