Mayıs ayıydı.Havaların gittikçe ısınmaya başlaması,taşınmak için baharı bekleyen CAN ailesi için iyi bir gelişme olmuştu.Ancak güneş, her ne kadar yüzünü daha sık gösterir olsa da, eşyalarını yeni taşındıkları eve yerleştiren Can ailesi, uslanmaz rüzgarın hedefi olmuş,uzun süre esen soğuk rüzgara maruz kalmıştı o gün…
Evin en küçük üyesi Emre, anne babası ve ablasının aksine arabadan iner inmez etrafı keşfe çıkmış,annesinin dışarı çıkmayı yasaklayan tehditlerini duymamış gibi bahçeye koşmuştu.Önceden planladığı gibi,biraz eğlenmek ve ablasını korkutmak için,plastik çatalını ıslak toprağa batırarak,elindeki kavanoza doldurmak için birkaç şanslı böcek aradı.O sırada,yavaş ve temkinli adımlarla ilerleyen 2-3 tane salyangoz gördü yanı başında.Hemen iki tanesini kaptı ve düşünmeden kavanozuna attı.O sırada ablası Esin belirdi hemen yanında ve sinirli bir yüz ifadesiyle:’Ya sen nasıl bu kadar düşüncesiz,sorumsuz-elindeki kavanozu görerek-bir o kadar da iğrenç bir çocuk olmayı başarabiliyorsun!?’ diye bağırdı kardeşine.Emre hiç istifini bozmadan:’Ama ablacığım,niye kızdın ki şimdi bana?’diye cevap verdi.Bir yandan da etrafını kolaçan ediyor, başka kurbanlar arıyordu. Esin:’Öncelikle bilmeni istiyorum ki sevgili kardeşim,senin eşyalarını kolilerinden çıkarıp,kendi iradenle seçeceğin odana,birer birer yerleştirmeye ve her odada olduğu gibi senin odanda da olacağını varsaydığım örümcek ağlarını temizlemeye hiç niyetim yok.İstersen burada zavallı salyangozcuklara eziyet edeceğine, gelip odanı düzenleyebilir,eşyalarını yerleştirebilir,ailene ve dahi ülkene daha yararlı bir insan olabilirsin. Ne dersin?’diye konuştu.Emre yakaladığı salyangozları, her an dırdırcı ve sinir bozucu ablasının üstüne fırlatmaya hazırdı.Hatta tam kavanozun ağzını açmıştı ki ablası geriye doğru zıpladı ve çığlık atmaya başladı.Emre henüz bir şey yapmamıştı ama…Ablası eliyle, ileride arkasını dönmüş ve yavaşça ilerleyen küçük bir solucanı işaret ediyor ‘bu iğrenç yaratık da nereden çıktı?’ diye tepinip duruyordu.Oysa ki bu küçük solucancık,5 dakika kadar önce,Emre’nin yaptıklarını görmüş ve daha fazla dayanamayarak yuvasına dönmeye karar vermişti.Şimdi de olanlardan habersiz,sırtını iki kardeşe çevirmiş bir şekilde evine gidiyordu.Esin öyle korkmuştu ki bu solucandan,arkasına bile bakmadan eve doğru koşmaya başlamıştı.Emre ise kalakalmıştı toprağın üstünde.Plastik çatalını ve kavanozunu aldı, ardından başı önünde,düşüne düşüne evin yolunu tuttu.Ablası gibi çok korkmamıştı ama bayıldığı söylenemezdi şu solucana. Belki de ‘Niçin o zavallı salyangozlara eziyet ettim.Belli ki bu solucan, yardım isteyen salyangozların seslerini işitti ve bizi korkutup kaçırmaya çalıştı.Sanırım bu bana verilen bir cezaydı!Ve sanırım bir güç, beni uyarıyordu!’ diye düşünüyordu da ondan kaygılı bir yüz ifadesi takınmıştı.Yoksa… ’Acaba annem gerçekten ‘’Dışarı çıkmak yasak!’’ derken ciddi miydi?’ diye düşündüğü için mi kaygılıydı?
O veya bu düşüncelerle,kendini, yeni evinin, ‘’tahta kurularının, bir güzel kemirmek suretiyle kapı haricinde her türlü varlığa benzetme nezaketinde bulunduğu’’ ahşap kapının yanında buldu.İçeri girdiğinde, annesini ve babasını, şiddetli bir tartışmaya başlayacaklarken,ablasını ise hala aynı yüz ifadesiyle nereye oturacağını bilemez bir haldeyken gördü.Annesi,babası ve ablası, Emre’nin orada olduğundan habersiz gibi görünüyorlardı fakat hepsinin tek bir şeyden haberleri olduğu kesindi.Evet!Ev, her türden böcekle doluydu.Zaten çok ağaçlık bir alanın hemen yakınında olan ahşap bir evden de başka bir şey beklenemezdi. Ama yıllarca İstanbul’da yaşamış ve Erdem Bey’in doğa tutkusu yüzünden buralara kadar gelmiş olan Can ailesi, buna pek de alışık değildi. Ve Elif Hanım,doğal olarak bu durumdan Erdem Beyi sorumlu tutuyordu. Elif Hanım:’Bak Erdem,zaten bizim kızımız böyle şeylere tahammül edemiyor,burada kaldığımız sürece her günümüz zehir olacak!Baksana şimdiden, nerede yatacağım anne?Burada böcekler, solucanlar kol geziyor,ya biz uyurken gelir de bizi ısırırlarsa anne! Şöyle anne,böyle anne demeye başladı! Hayııır,benim için sorun yok Erdem!Ama kızımız alışık değil böyle şeylere’ diye sitem ediyor, açıkça buradan gitmek istediğini belirtiyordu.Dayanamadı Elif Hanım ve en sonunda:’Ah Erdem ah!Ne işler açtın başımıza! İstanbul’da,gül gibi sıcacık yuvamızda oturmak varken,sen kalk Allah’ın köyüne,dağın başına,solucanların,akreplerin,böceklerin,örümceklerin ve hatta yılanların yuvasına gel,sonra uğraş dur Esin’le!’diye bas bas bağırdı daracık mutfağın içinde.Erdem Bey ise bir şey diyemiyor,boyuna duvarlara bakıyor,serdikleri lüks halının pek de uymadığı eski döşemeleri seyrediyordu.O sırada Elif Hanım, sanki yaptıklarından utanmış gibi sustu.Bağırmakla bir şey elde edemiyordu zaten.Sadece, açık pencereden içeri taşan yaşlı ağacın, heybetli dallarının üzerinde kahvaltı eden sincapları kaçırmıştı o kadar. Elif Hanım, derin düşüncelere daldı.Az önce yaptıklarının ne kadar çocukça olduğunu mu düşünüyordu acaba?Yoksa… Eşyalarını içeri taşırken kirlenen eteğini görmüş ve bu duruma lanet mi ediyordu içinden?Öyle yada değil,susmuştu işte.Emre seslerin kesildiğini duyunca, anne ve babasının yanına gitmeyi düşündü.Esin de bitkin bir halde aralarına katıldı.
Uzun süre birbirlerinin yüzüne bile bakmadan,sessizce kavga ettiler.Aslında hiçbir şey duyulmuyordu,ses çıkmıyordu hiçbirinden.Susuyorlardı boyuna.Ama içlerinden geçenler hep aynıydı.Birbirlerini suçluyorlardı.Elif Hanım kocasına sitem ediyor,aklı başında bir adamın yapacağı işler değil bunlar diyordu kendi kendine.Aslında başlarda o da sevinmişti bu habere.Bir süre, kentin yoruculuğundan uzaklaşmak onlar için iyi olabilir diye düşünmüştü ama olmamıştı işte.Alıştıkları düzeni bırakmak öyle kolay değildi sanıldığı gibi.Erdem Bey ise eşini suçluyordu.Niye destek olmuyor bu kadın bana diye kendi kendine soruyor ama yine başladığı yere dönüyordu.Tabi destek olmaz be adam!Seninki de iş hani!Kalk sen…Ama sonra diyordu ki, iyi de bu kararı alırken karşı çıkmamıştı bu kadın!O zaman söyleseydi madem.Biz yapamayız oralarda deseydi en azından!Esin ise hem annesini hem babasını hem de Emre’yi suçluyordu.Ya cep telefonum bile çekmiyor bu iğrenç yerde!Uygarlıktan,teknolojiden uzak,çamur ve böceklerin meydana getirdiği bu garip yerde ne işimiz var ki? diyordu kendi kendine.Niye benim de herkes gibi bir ailem yok! Emre ise başlarda bu işe en çok sevinenlerden olmasına rağmen fikrini değiştirmiş görünüyordu.Solucanlardan ve örümceklerden korktuğu için falan değil.Onun derdi başkaydı.Kan tere batıncaya kadar futbol oynadığı,körebede hile yapıp, yakaladığı dostlarının yerini salyangozlar tutmamıştı.Umduğu gibi olmamıştı anlaşılan.Uzun süren sessizlikten fazlasıyla sıkılmış görünen Erdem Bey söze başladı:’Bakın,biliyorum çok hoşunuza gitmedi burası. Ama biraz olsun güzel yanlarını göremez miyiz,bir şans daha veremez miyiz buraya?Dinleyin,böcekleri bana bırakın.Onları temizledikten sonra, bir daha bizi rahatsız etmemeleri için-bir pazarlamacı edasıyla çantasından ilaçlar çıkardı-bunları kullanabiliriz.Basit fakat etkili ilaçlar!Öncelikle bu sorunu halleder,evimizi güzelce döşeriz.Sonrasında son bir kontrol daha yapar,kıyıda köşede kalmış böcek yuvası var mı diye bakarız.Evimizi elimizden geldiğince yaşanır hale getirir,buranın keyfini çıkarmaya başlarız.Sabahları ormanda yapılan sıkı bir yürüyüşten sonra,bahçeden toplanan taze meyveleri yemenin verdiği enerjiyle, öğleden sonra tekrar ormana döner,etrafı keşfe çıkarak harika çiçekler toplarız.Ardından geceleri bahçemizde oturarak, şehrin ışıklarından bir türlü göremediğimiz yıldızları inceler,ateş böceklerinin ışık danslarını televizyon ekranından değil de canlı olarak izleriz ilk defa.Belki de burası, şehrin, biz anlayamadan geçip giden yaşantısından biraz uzaklaşmamıza,robotlar gibi yetişip,önem veremeden büyüdüğümüz bazı değerleri ‘tekrar’ bulmamıza yardımcı olur!’Erdem Bey sustu.Emre bile olayın farkına varmış, bilinçli bir suskunluk içinde,başı önünde kalakalmıştı.Esin, sızlanmalarının ne kadar saçma olduğunun farkına varmış gibi suçlu suçlu bakıyordu anne babasına.Elif Hanım, ne zamandan beri ailelerinin çok önemli bir problemi olduğunu göz ardı etmiş,görmezden gelmişti ama eşinin ani patlaması onu da kendine getirmişti.Can ailesi,birbirleriyle iletişim kuramayan,şehrin akıp giden trafiğinde,ne yapacağını bilemez bir halde savrulup duran ailelerden sadece biriydi.Ve gün geçtikçe hayatın güzelliklerini ıskalamaya devam ediyor,gittikçe daha umursamaz,duyarsız hale geliyorlardı.Şimdi hepsi, ne kadar da şanslı olduklarını düşünüyorlardı.Bu onlara bir fırsattı.Kendilerini,ailelerini tanımaları için bir fırsat!Emre önce davrandı,babasına özlemle sarıldı.Ardından Elif Hanım sıkıca kucakladı oğluyla eşini.Ve Esin, gözlerinde uzun zamandır görmediği ailesini yeni bulmuş birinin pırıltısıyla onlara katıldı:’hoş geldin anne,baba,Emre…Hepiniz hoş geldiniz…’
İçimizdeki Sevgi Pınarı 2
...Ve Esin, gözlerinde uzun zamandır görmediği ailesini yeni bulmuş birinin pırıltısıyla onlara katıldı:’Hoş geldin anne,baba,Emre…Hepiniz hoş geldiniz.’