Sanatçı, toplumda uzun çalışma ve çabalardan sonra alnında ışığı ilk duyan insandır. -Atatürk |
|
||||||||||
|
“BOYNUZ / BOYNUZLU” ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ ‘BOYNUZ’ ve bu terimden kaynaklanan türevleri ile karşılaşmıyan var mıdır aranızda, günlük yaşamında. Bıyık altından sırıtmalara yol açan, üzerine sindiği adamın karartan hayatını, acaba kaç niteleme vardır, ’boynuzlu’ kadar etkili? Merak ettiniz mi hiç, nedir bu terimin kökeni?Nerededir kaynakları? ‘BOYNUZ’un, İskandinav mitolojisinde ‘güç’ü simgelediğini, bu arada erkeklik gücü ile yakından ilişkili bir simge olduğunu bilmeyeniniz yoktur sanırım. Peki,’BOYNUZ’un bu mitolojik anlamı, hala korumakta mıdır kendini, yoksa tersyüz mü olmuştur, süreç içerisinde? Nedir bu ters yüz olmayı gerçekleştiren hangi dinamiklerdir, yoksa sadece tesadüf mü? Gelin birlikte bir göz atalım, Orta Asya mitolojisi ve Türki topluluklar hakkında Çin kaynaklarına,bakalım neler bulabileceğiz,’ boynuz’ ve ‘boynuzlular’hakkında. Çağdaş bilim adamları, Orta Asya’nın şamani topluluklarını, yaşam tarzlarına göre, göçebe/hayvancı ve ormanlı/avcı topluluklar olarak ikiye ayırırlar(1).Barthold, ”başrahip”(baş şaman)anlamına gelen”beki”kelimesinin, Merkit ve Oyrat gibi orman kavimlerinde, başbuğlar tarafından taşındığına işaret ederek, bu kavimlerde şamanizmin çok “inkişaf ettiğini”öne sürmektedir(2). Oysa ormanli şamani topluluklarda, başbuğun aynı zamanda “beki”unvanını taşıması, bu topluluklarda şamanizmin çok inkişaf ettiğini değil; tam tersine, bu topluluklarda şamanizmin, göçebe/hayvancı topluluklara göre ilkelliğini sürdürdüğünü ve henüz -çok basit ölçülerde bile olsa- dinsel otorite ile siyasal otoritenin birbirinden ayrılmadığını gösterir. Orta Asya topluluklarında şamanizmin inkişafı, anahanlıktan babahanlığa, kandaşlıktan uygarlığa geçiş süreci ile doğrudan ilişkilidir. Ormanlı şamani topluluklarda bu evrim –istilalar sonucu oluşan ani sıçramalar dışında- çok yavaştır. Bunun en önemli nedeni doğanın sınırlayıcılığı olmakla birlikte, ilkel topluluğun, gens’in(oba) değişime karşı bir inanç sistemi (ilkel bir ideoloji) geliştirmesi de,gözönüne alınması gerekli bir etkendir(3). Ormanlı/avcı topluluklar, anahanlıktan babahanlığa doğru çok yavaş bir geçiş süreci içerisinde yaşarken, anahanlık döneminin bazı motiflerini (geyik ana-ata) ve kurumlarını (ana soy çizgisi) da korurlar. Anahanlıktan babahanlığa geçiş sürecinin –ormanli/avcı topluluklara göre- daha kısa sürdüğü göçebe/hayvancı topluluklarda ise geyik ana-ata’nın yerini kurt ata alır. Nisbeten kısa bir süre önce, ormanlı/avcı yaşam biçiminden göçebe/hayvancı yaşam biçimine geçtiğine ilişkin güçlü belirtiler bulunan(4), Timuçin’in obası Boorçi-Kiyat boyunun ise, ceddi ala’sı olarak bozkurt ve dişi geyik gösterilir(5).Ormanlı/avcı’lıktan göçebe hayvancı’lığa ve anahanlıktan babahanlığa geçişi tamamlamış, ormanlı/avcılık ile anahanlığı tarihin derinliklerinde bırakmış olan Tu-Cüe (türk)’lerin ceddi ala’sı ise dişi kurt’tan türer; ilk dede, avda bir dişi geyik öldürdüğü için, cinsel ilişkide bulunduğu deniz ilahesi tarafından reddedilir(6). Bu inanç, ilk dedenin şahsında anahanlıktan babahanlığa geçişi efsaneleştirdiği gibi, anahanlığın eşitlikçi/demokratik anısının hala yaşadığını da göstermektedir. Orest’i ,öz anasını öldürdüğü için nasıl Erinniler cezalandırmak isterse, geyik ana-ata’yı öldüren ilk dede de deniz ilahesi tarafından cezalandırılır. Eberhard’ın ,Çin kaynaklarına dayanarak proto-Türk kavimlerinden saydığı Gav-Çığ’ların bir kolu olan Ye-Da’lar hakkında verdiği bilgilere göre, ”kardeşlerin müşterek bir karıları vardır. Hiç kardeşi olmayan bir adamın karısı, başında bir boynuz taşır, her kardeşin sayısı miktarında boynuz çoğaltılır”(7). Bu bilgilere göre Ye-Da’larda çok kocalılığın yaygın olduğuna hükmetmek gerekir. Ancak,aile kurumunun tarihsel gelişim ve değişim süreci içerisinde, gerek çokkocalılık gerekse çok karılılığın istisnai olduğu olgusu gözönüne alınırsa, Ye-Da’larda ortaklaşa aile tipinin görüldüğüne ve gerek kadın gerek erkeklerin “ortak eş” olduklarına hükmetmenin yerinde olacağını sanıyoruz. Kaldı ki,çokkocalılığı grup halinde evliliğin özel bir biçimi olarak nitelemek yanlış olmaz kanısındayız. Konumuz açısından asıl önemli nokta, kadının,kocasının kardeşlerinin sayısınca başında boynuz taşımasıdır. Söz konusu motifin –o dönemde göçebe/hayvancı bir yaşam tarzına sahip olmalarına rağmen- Ye-Da’ların ormancı/avcı kökenleri ve geyik ana-ata kültürüne işaret ettiğini kabul etmek gerekir. Kadının, kocasının kardeşlerinin sayısınca boynuz taşıması, aslında onun “geyikleşmesi”, ”ana-atalaşması”na işaret etmektedir. Kardeş karılarının kardeşlerle serbestçe cinsel ilişkiye girebilmeleri, o dönemde Ye-Da’larda –anahanlığın değilse bile-henüz analık hukukunun hüküm sürdüğünü, ana soy çizgisinin yürürlükte olduğunu gösterir. Ana soy çizgisinin yürürlükte oluşu, kocanın erkek kardeşleriyle cinsel ilişki,kadını başında-doğrudan doğruya geyik ana-ata’yı sembolize eden-boynuz taşıması, söz konusu toplulukta henüz anahanlığın hüküm sürdüğünü, en azından anahanlığın babahanlık tarafından henüz tasfiye edilmediğini göstermektedir. Orta Asya şamani topluluklarında, anahanlığın babahanlığa yenik düştüğüne ve ana soy çizgisinin yerini baba soy çizgisine bırakışına, Cengiz’in Büyük Yasası da tanıklık eder. Uygarlığa geçişin eşiğine dek gelen Cengiz Federasyonunun yasası, artık geçmişte kalan babahanlığın anahanlık üzerindeki yengisini yasal bir çerçeveye oturtarak, zina’yı yasaklar ve ölümle cezalandırır(8). Cengiz’in Büyük Yasa’sından daha sonra, Moğolistan’a Budizm’in yerleştiği dönemin ürünü olan Eski Tsaayin Biçik’te ise, zinanın cezası çok daha hafiftir. Asıl ilginç olan, Eski Tsaayin Biçik’te zina yapan kadının kocasının “boynuzlu”diye adlandırılmasıdır(9). Öyle anlaşılmaktadır ki, anahanlıktan babahanlığa, analık hukukundan babalık hukukuna geçiş sürecinde,çokkocalı kadınların “ana-ata’laşması”, ”geyikleşmesi”ni simgeleyen “boynuz”simgesi, babahanlıkta, karısı tarafından aldatılan erkeğe, -aşağılama, alçaltma anlamlarını kazanarak-izafe edilir olmuştur. Kökenlerinin, anahanlığa, hayvan ana-ata’ya dayandığını gördüğümüz “boynuz” ve “geyik” simgeleri, Türklerde uygarlık ve babahanlık dini olan İslamiyet’e girişle beraber kesin olarak birbirinden ayrılır. Anahanlığın anısı olan “geyik”motifi, yeni inançlar arasında kendine bir yer bularak “dişil”kutsallığını sürdürür. Anadolu’da ev’in en mütena köşesinin duvarını geyik motifli duvar halıları kaplar. Ne dersiniz, dişil ‘ata’ kültüne ilişkin bir işaret ile mi karşı karşıya olabilir miyiz? Geyikli Baba, adını geyiklerle dolaşmasından alır. Günümüzde, dişi geyik anlamına gelen”maral”sözcüğünün yumuşatılmış biçimi olan “Meral” Anadolu’da yaygın bir addır. Geyiğin taşıdığı “dişil”kutsallık yanında, geyiği sembolize eden “boynuz”simgesi, bir olumsuzlama, horlama, aşağılama anlamını içerir. Toparlarsak, Orta Asya şamani topluluklarında anahanlıktan babahanlığa geçiş süreci içerisinde –özellikle ormanlı/avcı topluluklarda –biçimsel de olsa, bazı anahanlık motifleri korunur. Anahanlık motifleri Türkler arasında İslamiyete geçişten sonra da görülür ve bu motifler yeni inanç sistemi içerisinde de kutsallıklarını koruyarak kendilerine yer bulurlar. Ne dersiniz ,aynı simgenin ve bu simgeden kaynaklanan kavramın Batı ve Doğu’da aynı süreçlerden geçmesi neye işaret etmektedir? Determinizm ile kadercilik arasındaki sırat köprüsünde mi dolaşıyorum yoksa? Saygılar sunarım Hoşçakalın İBRAHİM BALCI KAYNAKÇA VE DİPNOTLAR (1) D.Y.Vladimirtsov,Moğolların İçtimai Teşkilatı (Türk Tarih Kurumu Yayınları,1944;Çev:Abdülkadir İnan),s.73 (2) A.g.e.,s.80 (Barthold’un Türkistan’ından naklen). (3) Bu konuda yakın zamanda geniş bir makale yazabileceğimi umuyorum (4) Bu konuya bir başka yazımızda değinebileceğimizi umuyoruz.. (5) Moğolların Gizli Tarihi (TTK Yayınları, 1942; Çev: Ahmet Temir), s.3 (6) O.W.Eberhard, Çin’in Şimal Komşuları (TTK Yayınları,1942; Çev: Nimet Uluğtürk), s. 86 (7) Çin’in Şimal Komşuları, s.106 (8) Curt Alinge,Moğol Kanunları (AÜHF Yayını,Ankara 1967; Çev:Coşkun Üçok), s. 143 (9) A.g.e., s. 147. PS;Alın size 20 yıl öncesinden bir yazı,YAPIT Toplumsal Araştırmalar Dergisi,Haziran-Temmuz 1984 sayısında yayınlanmış.Bunca yıldan sonra,Milli Kütüphane’nin tozlu rafları arasından kurtarayım istedim,okuyanlara tek tek teşekkür ederim,yazının tekrar canlanıp vücut bulmasına katkıları için.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © İbrahim Balcı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |