İnsan gülümsemeyle gözyaşı arasında gidip gelen bir sarkaçtır. -Byron |
|
||||||||||
|
- Evin reisi babadır. - Baba içeri girdiğinde onun koltuğu hazırdır. - Televizyonun kumandasını baba kullanır. - Babanın istediği programlar seyredilir. Eğer evde iki tane televizyon varsa, her zaman kullanılan büyük televizyonda babanın programı, diğer küçük odada, mutfakta, yatak odasında..v.b yerlerde bulunan küçük televizyonda da diğerlerinin istediği program seyredilir. - Yemek yenilen masada babanın yeri bellidir, diğerleri farklı farklı yerlerde oturabilirler. - Dairenin girişinde sanki sadece bir erkek yaşıyormuş gibi zilin yanında babanın ismi vardır. - Davetiyelerde “.....Bey ve Ailesi” yazılır. Baba tek başına bir birey olarak kabul edilebilir ama yanındakiler her zaman “diğerleri” diye nitelendirilir. - Yolda araba kullanan kadın her zaman hatalıdır. Zaten kadının araba kullanması yanlış bir şeydir. Madem ki arabayı erkekler icat etti, o zaman neden kadınlar kullanıyor diye bir zihniyet hakimdir. Bu kaba taslak bilgileri belirttikten sonra esas konumuza gelebiliriz. Ataerkillik öyle büyüdükten sonra ortaya çıkan bir yaşayış biçimi değildir. Bizim çocuklara olan tutumlarımız ve onların ilgilenmelerini istediğimiz şeyler çocukların beynine ataerkil unsurlar içinde yaşayış biçimini aşılamaktadır. Kızlara verilen oyuncakları bir düşünün. Bebekler, küçük ama gerçeğine tıpatıp benzeyen çamaşır makineleri, bulaşık makineleri, küçük ev prototipleri ve daha birçok sözde sadece kadınların sorumluğunda olan işleri kapsayan oyuncaklar. Bu tür oyuncaklarla oynayan kız çocuğu büyüyünce ister istemez evin sorumluluklarının (bulaşık, temizlik, çocuk bakıcılığı...v.b.) sadece kendisine ait olduğunu düşünecektir. Kendi yaşadığı durumdan bir an olsun sıyrılıp kendi hayatına dışardan bakınca bunun farkına varabilir ancak yetişkin olduğunda da kumanda evin içindeki erkeğin elinde olduğu için onu sorgulamak bir yana belki farkına bile varamayacaktır. Öbür tarafta erkek evlada bahşedilen oyuncaklar kaba ve haşmetli gürültüleriyle arabalardır. Ama araba dedik diye hemen geçmeyin. Şahin, Doğan, Anadol değil: son model Ferrari’ler, X5’ler ve daha kim bilir belki de çoğunun büyüyünce ulaşamayacağı pahalı arabalar. Sistem kendini müthiş besliyor. Küçükken eline araba verdiğin zaman meyvesini büyüyünce alıyorsun: yetişkin erkekler arasında en heyecanlı, en hevesli ve hararetli, daha doğrusu konuşabildikleri ender konulardan bir tanesi de araba konusu oluyor. Bir de bunlara şiddet içeren çizgi filmler, tabancalar..v.b oyuncaklar eklenince, erkek çocuk büyüdüğünde karşısındaki şoförle konuşmak yerine kavga etmeyi tercih ediyor. Sunay Akın’ın dile getirdiği bir söz vardır- sonuna kadar da katılırım- “Oyuncaklar bilimin bir adım ötesindedir.” İşte bunun örneğini ben gözlerimle Irak savaşında gördüm. Henüz gerçeklerini görmeden kocaman korkutucu her tarafı ölüm kokan devasa oyuncak tabancaları çocukların elinde gördüm. Sonra da küçüklüklerinde o tabancaların oyuncaklarıyla alıştırma yaptırılmış Amerikan askerlerinin Irak savaşında gerçekleriyle canlar aldığını gördüm. Bir yanda hız, şiddet ve kabalıkla herşeyin üstesinden gelebileceğine inandırılan erkek çocuklar, öte yanda da sadece evin işlerini yaparsa mükafatlandırılacağına inandırılan kızlarımız var. Renkleri bile farklı, erkekler maviye kızlarda pembeye tutkundurlar. Renklere cinsellik koyan biz büyükler maviyi erkeklere, pembeyi de kızlara yakıştırmışız, o gün bugündür erkekler pembeyi dişil bulup kendilerine yakıştırmıyorlar. Renklerin gücüyle oluşturulan bu kız çocuklar ve erkek çocuklar arasındaki diyalektik düzen altında, kaba kuvvet ve şiddet erkeklerin elinde olduğu için erkekler (kendilerine göre) her zaman kızlardan bir adım önde görülürler. Küçük kızlarımızın giydiği etekler hafif açılınca, “şiist ört bakım üstünü, ayıp” derken öte yanda erkek çocuklarımıza “göster bakayım, ağabeylere pipini!” deyip, namusun ve namussuzluğun tarifini yalnızca erkeklerin yapabileceğini aşılarız. Bu fotoğrafın ilerde oluşturduğu manzara, elinin kiri hala elinde dururken aldatan, karısını öldüren erkekler oluyor. ...ve biz yıllardır biliriz ki, ağaç yaşken eğilir ama sadece biliriz, o kadar...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Murat Sayım, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |