Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner |
|
||||||||||
|
Anlatmak istediğim şey; dostlar, akrabalar, arkadaşlar, arasında yapılan özel telefon konuşmalarında, bilerek veya bilmeyerek kırıcı ve kaba , tavır ve sözlerin ne şekil aldığını ve sonuçlarının ne olduğunu biraz ortaya koymaktır. Evlerimizin iki türlü konuğu vardır. Birincisi, kapımızı çalıp bizzat evimize gelen konuklar, diğeri ise telefonedip ses yoluyla kulağımıza,dolayısıyla evimize gelen konuklardır. Nedense insanlar, eve gelen konuğa âzami kibarlığı gösterir, iyi bir ev sahipliği yaparız da, telefonla kulak yoluyla gelen konuğa, aynı nezâketi göstermeyiz çoğumuz. En şaşırtıcı olan şey ise, aynı konuk iki ayrı yoldan, farklı zamanda bir eve konuk olmuşsa (yani bir gün ev ziyareti yapıp, bir başka gün telefon etmişse), evde îtibar görüp, telefonda kabalık görebilmektedir. Oysa dost aynı dost, seven ve sevilen aynı kişidir. Sanki ev sahibi çifte standart bir tutum içinde gibi görünür ve güven yitirir. İster kapı çalarak isterse telefon ederek arayan konuk, aynı konuk olduğuna göre, farklı davranan ev sahibinin tutumunda bir hata var demektir (muaşeret hatâsı). Hangi yoldan ve kanaldan gelirse gelsin, arayan kişi konuktur ve sevenler, sevilenler, aşk, dostluk, arkadaşlık açısından aynı şeydir. Aynı nezâketi görmesi gerekir. Fakat, riyakâr, görgüsüz, patavatsız, nankör, bencil, vefâsız, cimri, ukelâ,, mağrur, kibirli insanlar için ise, aynı şey değildir ve onlar her zaman , her yerde, ve her şeyde (telefon dâhil), çıkarları neyi gerektiriyorsa, sık sık tutum değiştirir, çifte standart bir tavır içinde hareket ederler. Bunlar, telefon konuşmaları sırasında (bilhassa arayan kişiye karşı) çok kalp kırıcı sözler sarf ederler.Telefon edeni, ettiğine bin pişman eder gibi, bozmak ve kırmak; evinin kapısına gelmiş bir misafiri, içeri sokmayıp kapıdan kovmaktan farksızdır. Telefon edene, aksi cevaplarla ve sevgisiz ses tonuyla, sorunlarını ve yapacakları işleri peşpeşe sıralayan, âdeta “hemen telefonu kapat, işlerim var, neden beni telefonla rahatsız ettin ki” der gibi, soğuk ve kaba konuşan ev sâhibi, neler neler kaybettiğinin bir an olsun farkına varmaz. Bunu idrak eden kişi zaten hata yapmaz. İster kapıdan,ister telefondan, ister mektuptan alınan ters cevap, neticede beyinde aynı masaya yatırılır ve sonunda, aynı karar çıkar: Bu beni sevmiyor, ikili oynuyor, aslında hiç nâzik değil, içi başka dışı başka, bir günü bir gününü tutmuyor, bence fazla güvenilmez..gibi..Netice olarak, kuruntu ve benzetmelerle, haklı veya haksız duygu ve düşüncelerle, araya soğukluk ve mesafe girmekte, bu telefon üslûbu devam ettikçe de, gitgide aşk, sevgi, dostluk ve arkadaşlık bitmektedir.Tabi, telefon eden kişinin de aynı hatâlara düşmemesi, her telefonda anlayışlı, halden anlayan nazik bir tavır içinde olması gerekir. Ne kadar arzu ve istekle telefon açmış olursa olsun, ettiği telefonun bazen yersiz ve zamansız gelen davetsiz misafir gibi algılanacağını, karşı tarafın gerçekten müsait durumda olmama ihtimâlini de göz önünde tutup, ona göre ölçülü davranması, durumu anlayıp telefonu kısa kesmesi gerekir. Her insanın acele işi olabilir, kapıdan çıkarken telefonu çalabilir, mühim olabilir düşüncesi ile kapıdan çıkarken son anda telefona bakabilir. Ama kısa konuşmanın, özür dilemenin, telefon edene acil evden çıkma nedeninin kısaca izah şeklinin de bir âdabı vardır. En doğal, gerçekçi ve yalansız görgü ve nezâket, en kısa zaman diliminde belli olur. Bazen bir sâniyelik gerçek bir nezâket, ömür boyu bir dostluğun devamına sebep olabilir. Bir anlık çok çirkin bir kabalık ise, yıllarca süren bir dostluğu yıkabilir. Dostluk, arkadaşlık ve aşk, nezâket kozasında örülen güzellikledir. “ Nezâket, tüm aynalarda her zaman güzel görünen ve hiç azalmayan bir güzelliktir.” Ve her insana en çok yakışan bir kıyâfet gibidir. Tüm güzellikleri süsleyen esas güzelliktir. Her zaman her yerde ve her işte (tabi telefon konuşmalarında da) ilk öncelik, nezâkettir. Bazı yaşlı insanlar, telefon edenlerin sayısının çokluğundan, zamansız edilen telefonlardan, telefonda kendisini ilgilendirmeyen konuların konuşulmasından ve sözün uzatılmasından yakınırlar. Haklı oldukları zaman olabilir ama bundan yakınmaları, bir gün onlara pahalıya malolabilir ve en çok arayana ihtiyaç duydukları en yaşlı en mutsuz zamanlarında bile kendisini arayan bir tek kişi kalmayabilir, kendisi aradığı zamanda ise, bir tek kişi bulamayabilir. Yalnızlık ve tek olmak, Allaha mahsustur, yalnızlığa ancak Allah dayanabilir. Telefonla arayan en istemediğimiz bir kişinin bu arayışına bile bir gün ihtiyaç duyabiliriz. Huysuzluğuna rağmen, sadece dış güzelliği için arananlar olabilir fakat güzelliği solunca aramalar biter. Oysa huyu güzel olan, ölünceye kadar aranır. Aranmak, vakit kaybı yaratan, baş ağrıtan, can sıkan bir olay değil, aslında sevilmek ve değer görmektir (istisnalar hariç). Ben kendi hesabıma; sevdiğim, saydığım, dost olduğum herkes, her gün beni arasın diye düşünenlerdenim. Herkese sağlıklı , mutlu güzel günler ve azalmayan telefonlar dilerim.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Erol Güngör, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |