Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız. -Atatürk |
|
||||||||||
|
Biraz kitap tozu yutan herkesin ağzında sakız gibi çiğnediği bir “değişim” sözcüğü var. Nereye gitsem, kiminle konuşsam, söz dönüp dolaşıp değişime geliyor. Resmi kurumlar, özel kuruluşlarda kaçınılmaz bir moda... Aslında değişimi aşağılamak değil amacım. Çünkü onu sıkça kullananlardan –bana da pekala ukala diyebilirsiniz- biriyim. Benim kafama takılan asıl konu, ne değişimin sırrı, ne değişimin gücü; ben, değişim acaba geçmişte, toplumsal yüzümüzdeki “ben”leri yok etmede ne denli etkili olabilir, onu anlama peşindeyim. Belki de içinizden, “ben“leri yok etmek ancak dermatologların işi, değişime de ne oluyor diyebilirsiniz. Tıp da toplumun hizmetinde değil mi? Hem tıp fakültelerinden tıp doktorunun nadiren çıktığını söyleyenler siz değil misiniz? Neyse bu kadar gevezelik yeter sanırım. Gelelim asıl konumuza...Bu yazıyı yazmadan biraz önce internette, benim de eserlerimin yayımlandığı ciddi ve ödüllü bir sitede okuduğum bir yazı karşısında donup kaldım. Yazarı bir kadındı. Yazı, resmen yatak odası edebiyatında ödül almaya aday olabilirdi. Evet dedim, işte değişim bu! Öncelikle yazanı hiç kınamıyorum, ancak eğer böyle bir yazı, bundan onbeş yıl önce benim sorumlu olduğum dergiye gelmiş olsaydı ve yanlışlıkla ya da yazının yarattığı heyecanla(!) basma gafletini göstermiş olsaydık, soluğu, kesin basın savcısının ve basın mahkemesinin karşısında bulurduk. Böylece “Küçükleri muzır neşriyattan koruma kanunu” sayesinde, belki bir süre, demir parmaklıkların ardında bulurduk kendimizi. Şimdiyse hiçbir korku olmaksızın herkes yazıp, çiziyor, basılıyor ve okunuyor... Kimseye de bir şey olmuyor. Çünkü “kör satıcının, kör alıcısı olur”. İnternetin getirdiği bu geniş özgürlük alanında, dünya global bir köy meydanına döndü. Burada herkes ne ararsa onu kolayca bulup, kopyalayıp, yapıştırıyor, yazıcıdan çıktısını alıyor, e-kart yollayabiliyor; hatta çok rahat bir şekilde çalıp, kendi ürünüymüş gibi etrafa caka satabiliyor. Değişimin ve beraberinde getirdiği toplam kalite anlayışının eğitim kurumlarına sağladığı etkileri üzerine bir yazı tasarlarken, bakın nerelere geldik. Kabul etmek gerekir ki, günümüzde gezip gördüğüm bir çok eğitim kurumunda çok güzel işler başarılıyor. Bir çok yönetici yaşadığı onca olumsuzluklara aldırmaksızın, alkışlanacak çalışmalara imza atıyor. Peki eğitimi yönetme iddiasında olan ve merkezi yönetimin bütçesel olarak da en büyük kuruluşu durumuna gelen Milli Eğitim Bakanlığı ne yapıyor dersiniz? Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte başlatılan temel eğitim reformlarının tarihine bir göz atıldığında; en çok yaşanan değişimin “Lise ve İlköğretim Okullarının Sınıf Geçme ve Sınav Yönetmeliğinde” olduğu görülür. Bunun elbette sosyolojik bir boyutu var. Bu yönetmelik, siyasal erki elinde bulunduran gücün, toplumu en can alıcı noktasından vurduğu yanıdır. Çocuklarını geleceği gören bir toplumdan, ayağı yere basan ve medeni kanun gereği onsekiz yaşından gün almış herkesi, hukuksal bir deyimle “cezai ehliyet” sahibi gören zihniyet değişimini yaşamadığımız sürece, her önüne gelen Milli Eğitim Bakanı yönetmeliklerle oynama hakkını kendinde bulacaktır. En sıcak ve yakın örneğini yine yaşıyoruz. M.E.Bakanı Doç. Hüseyin Çelik, son aldığı bir kararla, Liseli gençlere 25 Eylül’de tek ders sınav hakkı tanımış. Oysa aynı bakanlık bir öğretim yılı boyunca çeşitli nedenlerle okula hiç gelmeyen öğrencilere Temmuz ayında onbeş günlük yetiştirme kursuyla sınıf geçirtmemiş miydi? Peki, bir yıl boyu okul yolunda çile çekmiş, sınavlarda ter dökmüş öğrencilerin hakkı n’olacak? Hani nerde adalet, nerde kalkınma ve nerde eşitlik! Valla benden söylemesi, bu değişim dalgası bırakın geçmişin benlerini yok etmeyi, benim tenimde ve olmadık yerlerinde yepyeni benler yaratmaya devam ediyor. Ben kendimi kandırmaktan vazgeçtim, sizi bilemem.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ömer akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |