..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız. -Atatürk
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Politik Olaylar ve Görüşler > ömer akşahan




19 Eylül 2004
Değişim Geçmişin Benlerini Yok Eder mi?  
Kabuğunu değiştirmeyen yılan ölür. Nietzsche

ömer akşahan


Benim kafama takılan asıl konu, ne değişimin sırrı, ne değişimin gücü; ben, değişim acaba geçmişte, toplumsal yüzümüzde oluşan “ben”leri yok etme konusuna ne denli etki yapabilir, onu anlama peşindeyim.


:BEEE:
Ömer AKŞAHAN

Biraz kitap tozu yutan herkesin ağzında sakız gibi çiğnediği bir “değişim” sözcüğü var. Nereye gitsem, kiminle konuşsam, söz dönüp dolaşıp değişime geliyor. Resmi kurumlar, özel kuruluşlarda kaçınılmaz bir moda...

Aslında değişimi aşağılamak değil amacım. Çünkü onu sıkça kullananlardan –bana da pekala ukala diyebilirsiniz- biriyim. Benim kafama takılan asıl konu, ne değişimin sırrı, ne değişimin gücü; ben, değişim acaba geçmişte, toplumsal yüzümüzdeki “ben”leri yok etmede ne denli etkili olabilir, onu anlama peşindeyim. Belki de içinizden, “ben“leri yok etmek ancak dermatologların işi, değişime de ne oluyor diyebilirsiniz. Tıp da toplumun hizmetinde değil mi? Hem tıp fakültelerinden tıp doktorunun nadiren çıktığını söyleyenler siz değil misiniz? Neyse bu kadar gevezelik yeter sanırım.

Gelelim asıl konumuza...Bu yazıyı yazmadan biraz önce internette, benim de eserlerimin yayımlandığı ciddi ve ödüllü bir sitede okuduğum bir yazı karşısında donup kaldım. Yazarı bir kadındı. Yazı, resmen yatak odası edebiyatında ödül almaya aday olabilirdi. Evet dedim, işte değişim bu! Öncelikle yazanı hiç kınamıyorum, ancak eğer böyle bir yazı, bundan onbeş yıl önce benim sorumlu olduğum dergiye gelmiş olsaydı ve yanlışlıkla ya da yazının yarattığı heyecanla(!) basma gafletini göstermiş olsaydık, soluğu, kesin basın savcısının ve basın mahkemesinin karşısında bulurduk. Böylece “Küçükleri muzır neşriyattan koruma kanunu” sayesinde, belki bir süre, demir parmaklıkların ardında bulurduk kendimizi.

Şimdiyse hiçbir korku olmaksızın herkes yazıp, çiziyor, basılıyor ve okunuyor... Kimseye de bir şey olmuyor. Çünkü “kör satıcının, kör alıcısı olur”. İnternetin getirdiği bu geniş özgürlük alanında, dünya global bir köy meydanına döndü. Burada herkes ne ararsa onu kolayca bulup, kopyalayıp, yapıştırıyor, yazıcıdan çıktısını alıyor, e-kart yollayabiliyor; hatta çok rahat bir şekilde çalıp, kendi ürünüymüş gibi etrafa caka satabiliyor.

Değişimin ve beraberinde getirdiği toplam kalite anlayışının eğitim kurumlarına sağladığı etkileri üzerine bir yazı tasarlarken, bakın nerelere geldik. Kabul etmek gerekir ki, günümüzde gezip gördüğüm bir çok eğitim kurumunda çok güzel işler başarılıyor. Bir çok yönetici yaşadığı onca olumsuzluklara aldırmaksızın, alkışlanacak çalışmalara imza atıyor. Peki eğitimi yönetme iddiasında olan ve merkezi yönetimin bütçesel olarak da en büyük kuruluşu durumuna gelen Milli Eğitim Bakanlığı ne yapıyor dersiniz?

Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte başlatılan temel eğitim reformlarının tarihine bir göz atıldığında; en çok yaşanan değişimin “Lise ve İlköğretim Okullarının Sınıf Geçme ve Sınav Yönetmeliğinde” olduğu görülür. Bunun elbette sosyolojik bir boyutu var. Bu yönetmelik, siyasal erki elinde bulunduran gücün, toplumu en can alıcı noktasından vurduğu yanıdır. Çocuklarını geleceği gören bir toplumdan, ayağı yere basan ve medeni kanun gereği onsekiz yaşından gün almış herkesi, hukuksal bir deyimle “cezai ehliyet” sahibi gören zihniyet değişimini yaşamadığımız sürece, her önüne gelen Milli Eğitim Bakanı yönetmeliklerle oynama hakkını kendinde bulacaktır.

En sıcak ve yakın örneğini yine yaşıyoruz. M.E.Bakanı Doç. Hüseyin Çelik, son aldığı bir kararla, Liseli gençlere 25 Eylül’de tek ders sınav hakkı tanımış. Oysa aynı bakanlık bir öğretim yılı boyunca çeşitli nedenlerle okula hiç gelmeyen öğrencilere Temmuz ayında onbeş günlük yetiştirme kursuyla sınıf geçirtmemiş miydi? Peki, bir yıl boyu okul yolunda çile çekmiş, sınavlarda ter dökmüş öğrencilerin hakkı n’olacak? Hani nerde adalet, nerde kalkınma ve nerde eşitlik!

Valla benden söylemesi, bu değişim dalgası bırakın geçmişin benlerini yok etmeyi, benim tenimde ve olmadık yerlerinde yepyeni benler yaratmaya devam ediyor. Ben kendimi kandırmaktan vazgeçtim, sizi bilemem.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın politik olaylar ve görüşler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Seçim Potporisi
25'le 35 Kelimelik Bir Yaşam
Türkiye Yeni Oluşumlara Ne Kadar Hazır?
Lozan Barışının 85. Yılında Türkiye
İşimiz Yazmak, Gücümüz Okumak!

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Eleştiri Ya Da...
Yazar Adaylarına...
Dilek Kutusu! Peri Olmak İstiyorum!
Aforizmalar, Kafka
Eğitim, Ama Nasıl?
Eleştiri mi Özeleştiri mi?
Öğretmen Benisa
Tazlar Köyünden Borusan'a
Folklor Şiire Düşman
Kum Torbası

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Hiçliğe Övgü [Şiir]
Kayıtdışı Şiir [Şiir]
Gece Dokunuşları [Şiir]
kalem [Şiir]
Meğer [Şiir]
Güz Yağmurları [Şiir]
Küçük Mariya İçin Kar Senfonisi [Şiir]
Giderken Düşürdünüz 'Ben'i Çantanızdan [Şiir]
Issız Sokak [Şiir]
ayrılıklar [Şiir]


ömer akşahan kimdir?

Kendini nasıl anlatır ki insan… Oturup yazılmaya kalkılsa, her edebiyat işçisinin yaşamı kalın bir roman olur. Ben bunu zaman zaman yazdığım denemelerde ve şiirlerimde yansıtmaya çalışıyorum. Yapıtlarımı izleyenlere küçük birer ipucudur; söylenen her bir sözcüğümüz, tümcemiz. . Kendimi şiirde ilk keşfedişim beni aynı zamanda büyük bir hayal kırıklığı yaşattı ve düzene yenik düştüm. Yol göstericim de yoktu yanımda; düzene isyan edeceğime, şiire küsüp öyküye yöneldim. Bütün bu yaşananlar ortaokul dönemime rastlar. Yine bir gün düzen beni aldı, bir sonbahar yaprağı gibi Aydın Dağlarının zirvesine fırlattı. Yıl 1981. Ve beni yeniden hayata bağlayan sihirli gücün şiir olduğunu orada anladım. O gün bugündür, can yoldaşım, arkadaşım, sırdaşım ve en büyük sığınağımdır ŞİİR! İnanıyor ve haykırıyorum; şiir mabedinde yanmayan hiç kimse, ben buyum, ben şuyum diyemez. Tek inancım, ömrüm oldukça yazmaya, gerekirse yazdırarak da olsa şiire ihanet etmeyeceğim. Aydın’ın İncirliova ilçesinde, ‘53 yılının Ocak ayında, bir Kova erkeği ve sevgili annemin tek eşinden 14. yavrusu olarak dünyaya gelmişim. Babam ve annem ümmiydi. Okul yüzü görmemiş bir ailenin ilk üniversite mezunu olarak kutsal öğretmenlik uğraşımı resmi düzeyde ‘99 yılına dek sürdürdüm. Halen özel sektörde işimden arta kalan zamanlarda, öğrencilere Türkiye’nin hemen her noktasında şiir dersleri veriyorum, gönüllü. Yeni Türk şiirini mevcut Türkçe ve Edebiyat kitaplarından öğrenemeyen gençlere yeni Türk şiirinin kapısını aralamaya çalışıyorum. İnanın bu çalışmalarda şiir adına öyle ilginç olaylara tanık oluyorum ki, gözyaşlarınızı inanın tutamazsınız. Tüm uğraşlarımdan edindiğim çok önemli bir gerçeğin altını kalınca çizmek istiyorum: ŞİİR ÖYLESİNE SİHİRLİ BİR ANAHTAR Kİ, AÇMADIĞI BİR KAPIYI GÖSTEREN HENÜZ ÇIKMAMIŞTIR! Bugüne dek, bir çok edebiyat dergilerinde şiir, deneme, öykü, inceleme, gezi , anı yazılarımla yer aldım. ‘90’da Ödemiş EFE dergisi yöneticiliği, Almanya’da Almanca yayımlanan GEMEİNSAM adlı yayının sorumluluğunu yaptım. Almanca şiir, öykü denemelerinin yanı sıra yurda döndükten sonra da Almancadan Türkçeye şiir kazandırma çalışmalarımı yayımladım. ‘90’da “Nasıl Çalışalım? Nasıl başaralım?” adlı çalışmam M. E. B. ca tavsiye edildi. Egebank tarafından 3000 adet basıldı. ‘98’de ilk şiir kitabımı Sivas’ta yakılan 37 güzel insana adadığım için yalnızca 37 şiir içermektedir. Evliyim. Eşim de emekli sınıf öğretmeni olup, bir oğlum ve bir kızımla beraber yaşamımızı renklendirmeye çalışmaktayız.

Etkilendiği Yazarlar:
Mayakovski, Cemal Süreya, Sabahattin Ali, Cahit Tanyol


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ömer akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.