En tatlı sevinçler, en hiddetli kederler sevgidedir. -Pearl Bailey |
|
||||||||||
|
Teknolojinin insanları yalnızlığa ittiğini düşünenlere katılmıyorum dersem belki itiraz eden çok olur. Söylediğim sözün bir nedeni ve özel bir hikayesi var elbet. Belki hikayemi dinleyince fikriniz değişir, belli mi olur ? Bu hikayenin temeli yirmi iki yıl öncesine dayanır. Yıl 1981, aylardan Ağustos. Türkiye’nin dört bir yanından Amerika’da* bir yıl okuma umuduyla AFS sınavına girip bu sınavı kazanmış 16-17 yaşlarında bir grup genç öğrenci İstanbul’da aynı hazırlık kampında buluştular. (* AFS ile başka ülkelere de giden vardı kuşkusuz ama o dönemki AFS’lilerin neredeyse tamamı Amerika’ya gidiyordu.) O yıllar, televizyonun siyah-beyaz ve tek kanal olduğu, yayının sık sık kesilip aralarda bol bol Necefli Maşrapa resminin gösterildiği ve Dallas dizisi başladığında sokaklarda insan izine rastlamanın imkansız olduğu yıllardı... O zamanlar Amerikalı deyince akla sadece Dallas dizisinin karakterleri Pamela, Sue Allen , Boby ve tabii ki JR.(Ceyar!) gelirdi. Amerikalıların hep öyle büyük, havuzlu çiftlik evlerinde zenginlik ve ferah içinde yaşadıkları düşünülürdü. Özellikle büyük şehirlerin dışında yaşayanlarda böyle düşünme eğilimi daha fazlaydı. İşte, İstanbul’un Caddebostan semtindeki hazırlık kampında buluşmanın amacı da bu uzun ve zorlu yolculuk öncesinde -bir kısmı yaşadıkları şehrin dışına ilk kez çıkan- bu gençleri hayatın gerçekleri, özellikle de Amerika ile ilgili gerçekler konusunda bilgilendiririken güzel ve kalıcı dostlukların da ilk adımını atmalarına yardımcı olmaktı. AFS bir ekoldü ve tıpkı Mülkiyeliler, Galatasaraylılar...gibi yıllar geçse de azalmayan aksine yıllar geçtikçe lezzeti ve değeri artan bir şarap misali büyük keyif veren dostlukların oluştuğu bir camiaydı ve bu camianın bir üyesi olmak da bir ayrıcalıktı. Caddebostan kampında dolu dolu geçen bir hafta sonu sonrasında güzel dostluklar kuruldu. Adresler alındı, resimler çekildi, görüşme ve haberleşme sözleri verildi. Aynı ekip birkaç gün sonra ailelerini, sevdiklerini ve alışkanlıklarını geride bırakarak Atatürk Havalimanında, Pakistan Havayollarına ait bir uçağın charter seferinde biraraya geldiler. Birlikte Frankfurt’ta geçirilen bir gece sonrası Newyork’taki CW Post üniversitesinin dünya AFS kampına ulaştılar ve çok farklı dil, din, ırk ve ülkeden binlerce AFS’li ile birlikte gerçekleşen büyük oryantasyon sonrasında da yerleştirildikleri ailelerin bulunduğu eyaletlere ve şehirlere doğru yolculuğa çıktılar. Chicago’dan Florida’ya, Pittsburgh’tan Wisconsin’a ... Newyork kampından ayrılırken pek çoğunun gözleri dolmuş, kimileri de hıçkıra hıçkıra ağlamıştı birbirlerine sıkı sıkı sarılarak. Bunca insanı biraraya getiren ve birbirlerine bağlayan şey neydi ? Aslında bu sorunun cevabı bir Amerikalı chaperonun öğrettiği, işaret dili ile de söylenen bir AFS şarkısında gizliydi : “Afs is love, unity and togetherness. We will walk together, talk together for joy and peace. We’ll remember thee ,we’ll sing for thee. We’ll salute AFS.” Evet, farklı yerlerden gelip birbirlerini tanımayan bunca insanı birbirine bağlayan ortak dil “sevgi dili” idi ve aradan geçecek onca yıla rağmen aynı dil AFS’li dostları tekrar biraraya getirecekti... Bir yıl su gibi akıp gitmiş ve 1982 yılının 14 Temmuz’unda bu sefer bir yıl birlikte yaşanan ailelerden ve arkadaşlardan ayrılmak çok zor gelse de geri dönülmüştü o çok özlenen vatan topraklarına. Kiminin elinde Türk bayrağı kiminin kulağında küpe, kafasında kovboy şapkası vardı uçaktan inerken ve aslında bu görüntü yaşanan karmaşık duyguların en güzel görsel ifadesiydi ... Bir süre kenetlendi AFS’li dostlar. Sık sık görüştüler, o güzel anıları yadettiler. Paylaştıkları o kadar çok ortak sevinç ve hüzün vardı ki... Daha sonraları okul, iş, evlilik, çoluk çocuk derken herkes farklı bir yol seçti kendine. Nasıl geçtiğini anlamadan yirimi yıl girdi araya. Artık, iş, güç rayına oturmuş, çocuklar büyümüş, yaşlar ilerlemeye başlamıştı. Eski şarkıları dinlerken gözler yaşarır olmuş, eski resimler, kartpostallar ve varsa mektuplar çıkarılır olmuştu ortaya. İşte o gunlerde teknoloji imdada yetişti. Telefon ve adresler değişmişti ancak, internetin sunduğu imkanlar ile bazı isimlerin e-mail adreslerine ulaşma imkanı doğmuş, yıllar geçse de ilişkisini kesmemiş sınırlı sayıda AFS’li arkadaş da destek verince geniş bir arama operasyonuna girilmişti. Ulaşılan isimlerle afs’82 yahoo grubu oluşturulmuştu aynı teknoloji sayesinde. 8-10 kişi ile başlayan bu grup şimdi neredeyse 35-40 kişiye ulaştı.Her geçen gün de artıyor bu sayı. Çok sık biraraya gelinemese de e-mail sayesinde haberleşiliyor sık sık. Yani, teknoloji sayesinde haberleşip yakınlaşıyoruz birbirimize. Şimdi hikayenin güzel ve özel kısmına geldi sıra ; 2004 yılının ilk günlerinde bir e-mail geldi afs’82 yahoo grubumuza. İzmirli bir afs’82 yahoo grup üyesi arkadaşımız sayesinde haberdar olmuştu grubumuzdan yine İzmirli olan ve orada yaşayan Müge S. Yıllar önce kaybettiği bir hazineyi bulmuş gibi sevinçli ve heyecanlıydı ilk e-mailini gönderirken. Afs ’82 grubunu toparlama konusundaki çabalarımız meyvelerini vermişti, ne mutlu bize! diye düşünmeden edemedim ve ona “gruba hoşgeldin” maili gönderdim fazla zaman kaybetmeden. Nereden bilebilirdim ki , yüzünü bile hatırlayamadığım, birlikte hiç bir anımızın olmadığı ve o ana kadar ‘82 afs’li olmaktan başka bir ortak paydamızın bulunmadığı Müge’nin 22 yıllık bir yaşam molası sonrası sanal ortamda karşılaşacağım gerçek bir dost olacağını ... İlk mailden bu güne sürekli yazışıyoruz, aralarda telefonlaşıyoruz, resimler yolluyoruz birbirimize geçen yılların açığını kapamak istercesine ve her bir e-mailimizde ne kadar çok ortak yönümüz olduğunu keşfediyoruz hayretle... Sevgili ’82 afs’li dostlar: Umuyorum ki bu güzel arkadaşlıklar paylaştıkça çoğalacak... Çünkü, biz aynı dili konuşuyoruz ... Şimdi soruyorum size Teknoloji insanları yalnızlaştırır mı ? Çiğdem Narter Birced ’82 AFS’li Ocak, 2004
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Çiğdem Narter Birced, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |