..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Anı > Kâmuran Esen




15 Ekim 2003
İçinden Arap Çıkan Kuyu  
Kâmuran Esen
Hayali cihan değen anılar.


:CFBI:
 
 
                                        İÇİNDEN ARAP  ÇIKAN  KUYU (!)
 
                     Çocukluğum............Köyümüzde, bir evin arka tarafında  kuyu vardı. Üzerinde tahta bir kapak dururdu. Çocuklar bu kapağı kaldırır, yere diz çökerek, kuyunun derinliklerine doğru avaz avaz bağırırlardı. Özellikle erkek çocukları. Hepsi benim arkadaşlarım. Dikkat ediyordum, yaramazlıkları hep erkek çocukları yapıyordu genellikle. Bir defasında  bir erkek arkadaşımız , yüksekçe bir tepeden aşağıya kaplumbağayı yuvarlamıştı.  Zavallı kaplumbağa, yukarıdan aşağıya yuvarlanırken “ tıssss ” diye ses çıkarmıştı. Bu, galiba kaplumbağanın ağlama sesiydi. Çok üzülmüştüm. Bunu arkadaşıma söylediğimde nasıl alay etmişti benimle.“ Salak! Kaplumbağa ağlar mı! ” demişti. Neden ağlamasın, onun da canı var. Bence tüm canlılar ağlar. Ağaçlar, hayvanlar, hatta otlar bile. Bir  gün annem pırasa doğruyordu. Bir baktım, doğranan pırasa parçalarının uçları hep ıslak. Alın  işte göz yaşı! Bundan iyi gözyaşı mı olur!
 
                  Kuyuya taş atan, taşın kuyuda çıkardığı sesi dinleyen yine erkek çocuklarıydı. Kuyunun ağzı, yer seviyesindeydi. Her an bir çocuk kuyuya düşebilirdi. Hatta bazı erkek arkadaşlar, kuyunun üzerinden atlayarak, ne kadar cesur olduklarını bize göstermek isterlerdi. Böylesine  yaramazdı erkek çocukları. Onlar atlarken, ayakları takılıp kuyuya düşecekler diye ödüm kopardı. İşte o kuyuya çok yakın olan meydanda toplanırdı köyümüzün çocukları.
 
                   Burası, bizim oyunlarımız için çok uygundu. Büyük ceviz ağaçları nedeniyle gölgelikti. Yazın kullanılan ve saman taşınan çitler, biçilmiş buğdayların taşındığı sap arabası dururdu bir kenarda. Bir de hızar. İşte bunlar bizim oyuncaklarımızdı. Biraz da gözlerden uzaktı. Büyüklerin ikide bir bize müdahale etmelerinden kurtuluyorduk burada. Tırmanmak  ve salıncak kurmak için ağaçlar vardı. Ablam ağaca çıkmayı çok severdi. Ağacın en yüksek yerine hiç korkmadan tırmanırdı. Erkek çocuklarının sapan kaya ile avlayacakları kuşların uğrak yeriydi burası.
 
               Ancak, bizim eve biraz uzak olduğu için, annem bizi buraya pek göndermezdi. Bazen zorla izin alırdık annemden.  Oradaki kuyu yok mu, hep   o  kuyunun yüzünden annem bizi oraya göndermiyordu. Evimize uzak oluşu bahaneydi, biliyordum.  O kuyudan bir arap çıkar, sonra biz çocukları yermiş(!). Annem öyle diyordu. Acaba arap, o kuyunun içinde boğulmadan nasıl kalabiliyordu? Hele hele kuyuya taş atan çocukları, kuyunun üzerinden atlayanları, eğilip kuyuya bakanları hiç affetmezmiş bu arap(!). Annem bunu bize sık sık hatırlatırdı. Arabın nasıl bir yaratık olduğunu düşünür dururdum. İnsanla hayvan karışımı, koca dudaklı, kocaman dişli, uzun siyah tüylü  ve keskin pençeli  bir yaratık olabilirdi. Kimbilir şimdiye kadar kaç tane çocuk yemişti(!) .
 
                   Köyde, hiç sevmediğim ve kendisinden çok korktuğum bir amca vardı. Fazlı Amca........O amcayı görünce, korkudan  karnım ağrırdı benim. İnsanın korkudan karnı ağrır mı? Belki inanmayacaksınız ama benim ağrırdı işte. Kendisi de bunu bilirdi. Beni görünce, bir elini karnına götürür, yüzünü buruşturarak, “Ay karnım! Ay karnım! ” diye benim taklidimi yapardı. Annem o amcanın bana şaka yaptığını, aslında beni çok sevdiğini  söylerdi ama, ben inanmazdım. Benimle alay ettiğinden, beni hiç sevmediğinden emindim. Sevmezse sevmesin, ben de onu sevmiyorum zaten. Şimdi ona “pis” falan diyeceğim ama, ayıp olur.Hem annem çok kızar.Ama İsmail Amcamı çok seviyorum. İsmail Amcam beni harmana yerinde dövene(*) bindiriyor. Atların çektiği, buğday başaklarının üzerinde hızla dönen dövene  oturuyoruz ikimiz. Uçuyoruz adeta.Düşmeyeyim diye İsmail Amcam belimden tutuyor beni. Bazen türkü bile söylüyor... Fazlı Amca mutlaka çok küçükken korkutmuş beni. Yoksa niye korkayım ondan? İsmail Amca’dan niye korkmuyorum? Keşke kuyudaki arap,  çocukları yiyeceğine Fazlı Amca’yı yese. Ben de ondan kurtulsam. Ama ne mümkün! Fazlı Amca uzun boylu, iri yarı bir adam. Öyle araba falan yedirtmez kendini. Hatta öyle suratsız ki, arap onu görünce korkabilir. Yemekten vazgeçebilir.
 
                  İşte  bu arabın kuyudan çıkıp bizi yiyeceği korkusuyla, ben ve kardeşlerim kuyuya hiç yaklaşmazdık. Bazı çocuklar kuyuya taş atıyorlardı, üzerinden atlıyorlardı, eğilip kuyuya bağırıyorlardı; ama yine de arap kuyudan çıkıp bu çocukları yemiyordu.(!)  Ne sabırlı bir araptı bu(!). Bunu anneme söylediğimizde annem ; “Arabın ne zaman çıkacağı belli olmaz, sakın kuyuya yaklaşmayın. Çıkmaz çıkmaz, bir gün çıkacağı tutar.” diyordu. Biz de kuzu gibi annemizi dinler, korkudan kuyunun hep uzağında dururduk....O arabın bize bir iyiliği de vardı. Araptan korktuğumuz için kuyuya yaklaşmıyor, böylece kuyuya düşmekten kurtuluyorduk.
 
                  Şimdi her kuyu gördüğümde, köyümüzü hatırlarım. Köyümüzün kuyusundan nasıl korktuğumu hatırlarım. Ve sorarım kendime: Kuyudan arap çıkacağına, nasıl oldu da inandım.
 

.Eleştiriler & Yorumlar

:: :))
Gönderen: Nells / ist
20 Ekim 2003
Hocam; Arap'ın sizi yemediğine çok sevindim :))) Yoksa biz bu harika yazıları nasıl okurduk :)))) Sizi çok özledim...Sevgiler Nells

:: bende oradaydım:)
Gönderen: ayse / istanbul
19 Ekim 2003
yine sıcacık yine bizi dalıp götüren bir yazı elinize ,yüreginize sağlık okurken yaşamak bu olsa gerek ,sizle oralarda yaşadım adeta ,o çocuksu ürpertinizi nedense bende içimde hissettim hep varolun lütfen.Birgün ögretmenden korktugumdan okula gitmemiş kömürlükte saklanmıştım ama yanlış yer seçmiştim tabiki ,1 saat sonra annemle burun buruna kalmıştık :)))) şimdi hatırladıkca gülerim çocukluk bu olsa gerek ,kışgünü kömürlükte saklanlırsa ,kuyulardanda araplar çıkar tabiki çocukluk..




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın anı kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sen Bir Garip Çingenesin / Nene Gerek Gümüş Zurna !
Çocukluğumdaki Çerçiciler Ve Düğünler
Yağmur , Güneş , Rüzgâr ve Babam
Eşeği Düğüne Çağırmışlar
Biz Üç Kardeş
İpotek
Hafızam Beni Nasıl Yanılttı
İspiyoncu Kuşlar
Yaramaz İsmail Abi
Kesim Motoru / Anı

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Farzederek Yaşayamazsın
Kiralık Evin Şartları...........
Yanmayan Bir Ampulden Nasıl Mutlu Olunur
Bir Doğum Günü Öyküsü
Bir Boyama Kursu Öyküsü
Ağır Misafir
Kadın Hastalığı
Keltepe'nin Öyküsü
Bir Memleketin Dönüşüm Hikâyesi
Kiracının Kapısını Her Gece Ecinniler mi Çalıyor!

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Dönüşü Olmayan Gidiş [Şiir]
Seni Özlemenin Kitabını Yazabilirim [Şiir]
Bensiz Yaşamaya Alışacaksın [Şiir]
İşte Gidiyorsun [Şiir]
Gelseydin Eğer [Şiir]
Ne Zaman Seni Düşünsem [Şiir]
O Beklenen Hiç Gelmeyecek [Şiir]
Çek Beni İçine Bir Nefeste [Şiir]
Sığınacağım Başka Yürek Yok [Şiir]
Uykularında Sev Beni [Şiir]


Kâmuran Esen kimdir?

Okumak ve yazmak bir tutkudur benim için. Yazdıklarımı okuyucularla paylaşmak amacıyla buraya gönderiyorum. Yıllardır, yerel bir gazeteye haftalık köşe yazıyorum. Mudurnu Belediyesinde gönüllü kültür müdürü olarak çalışıyorum. Yayımlanmış Kitaplarım: -Şiirlerle Öyküler - şiir / Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yazarlar Dizisi ( 1988). . . . . . . . -Sevgi Yumağı - şiir ( 1997 ). . . . . . . . . -K. Esen'in Kaleminden Mudurnu - derleme / Mudurnu Kaymakamlığı Kültür Hizmetleri Dizisi ( 2002 ). . . . . . . . . . . -Oynatmayalım Uğurcuğum- deneme , anı / --Senfoni Yayınları ( Haziran / 2004 ) -Mudurnulu Fatma Nine'nin Günlüğü - Baskıya hazırlanıyor

Etkilendiği Yazarlar:
Okuduğum her yazardan veya yazıdan etkilenirim. Bende bir etki bırakmayacak, herhangi bir şey öğretmeyecek bir yazı düşünemiyorum.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.