"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Dut yemeden gidilir mi Datça’dan sevgili günlüğüm hımm✍🏻 Yere düşmeden nereden bulacağım o kısmını bilmiyorum. Efendim? Manavdan mı al dedin; ah benim canım günlüğüm öylesi her manavda var; gel gelelim yere düşmeden dalından narince alıp yiyebilmek… Bir dut ağacım yok şu gelip geçici dünyada hale bak; beton duvarların olsa, dört tekerlekli aracın olsa ne fayda! Doğayı, ormanı, taşları, toprağı verin ellerime ister içinden çıksın minik karınca; ister solucan dile gelsin… Toprağı dökün koynuma bütünleşsin bedenimle, ellerim kanat açıklığında en yakınımda ki ağacın köklerine uzanayım, bende sizdenim diyeyim göz süzeyim. Bende senin gibi kök saldım koca ağaç diyerek söze gireyim, üç hayırlı evlat ve torunlarımla köklerimi attım şu yalancı dünyaya, oturup söyleşelim havadan, sudan… Bahsetsem evlat büyütmenin zorluklarından parmak ısırır mı ağacın dalları… Paylaşır mı sevincimi? Alkışlar mı yaprakları, ya da kuru yapraklar cana gelir mi düşmüşler bir kere toprağa… Topraktan geldik, toprağa gidiyoruz mu derler kahverengi gözlerimin içine bakarak. Güç bulurda açılır mı tekrar iki kolum yanlara; hay der boyun eğerim Rabbimiz sana, kavuşmak düğün, bayramdır özgür ruhlar için…Ölüm de neymiş? Sana kavuşma kısmının sevinci yanında! Canına yandığımın şu iki günlük dünyasında ellerimi kimseyle paylaşmadın ya alın yazım bir tek buna yanarım…Yalnızlığımı basınca bağrıma, gözlerim dolsa da boynum kıldan ince kaderin yazgısı yanında. Hevesimi kursağımda ahirete saklarım bende, ne yapayım. Yaşamın gerçekleri sevgili günlüğüm✍🏻 ne kork ne hüzne boğul! Ölüm de neymiş de gülümse, ben ölümü öldürdüm yüreğimde… Niye bu kadar ölümden bahsettik ki ? Aaaa cafenin arkalarından gelen şarkının taşıdığı his nasılda cümle aralarına yerleşti, ah seni sinsi ölüm kelimesi! İnsanın derinliklerine yatan o hissi yaşamanın hazzı, şu dalgaların kayalara çırpınarak tırmanışına mı benzer aşk böyle bir şey mi? Sahi aşk Bodrum’damı Datça’damı yaşanır? Bence Datça’da yaşansın, lacivert sular ve içinde ki mini minnak balıklar şahit olsun suskunluklara… Öyle iyi geldi ki Datça bana sevgili günlüğüm✍🏻 çok anlayamasam da biraz biraz anlıyorum Can Yücel’in Datça sevdasını… Bir his var bu toprakta, buram buram aşk kokuyor. Rüzgarı yüzüne gözüne aşkı taşıyor… Yetmiyor gülleri ayrı kokuyor, rüzgarda çiçek kokuları bir bir yerini almış Datça’da; her bir çiçeğin kokusu sürünürken dudaklarıma, bir diğer çiçeğin kokusuna karıştırmıyor rüzgar… Rüzgarında işi zor Datça’da… Bir şeyler var Datça’da, balkondan baktığım şu karşı ki dağlarda ne var, dalgalar ısrarla o yana sürükleniyor… Kendileri gidiyor yetmiyor, benim yüreğimi de elimden alıp dalga dalga taşıyor Muğla sularında yüreğim dört dönüyor… 5’inci bölüm
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hülya Kırklaroğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |