Sevgi en azgın yüreği uysallaştırır, en uysal yüreği azdırır. -Alexis Delp |
|
||||||||||
|
Hile içinde kurguladığınız düşünmelerle siz birine ya da birilerine; yarın beraber gidelim, diyordunuz. Kurgunuza göre siz gidilecek yola tuzak kurup o kişiyi darp ettireceksiniz. El sözüne uyulup, sözüne mutlak gözü ile bakılandı. El kişileri darp edicinizdi. Hileniz buydu. Ama gidelim dediğiniz kişiye göre gitme eyleminin darp türü bir eylem olacağını düşünememesi elbette o kişinin ya da o kişilerin körlüğü olacaktı. Kendisine; gidelim, diye söylenen kişi; neden kötü düşünmeyen, kolektif ve özgecil düşünüş içinde olan kişiydi? Kurban kişi sistem içinde olmayan El gibi bir tasımı düşünmemişti. Böyle bir kurguyu kafasında evirip çevirip olgunlaştırmamıştı. Böyle bir art niyetle olmamıştı. Doğal bir kolektif aktivite içinde size evet diyordu. Böylece yarınki tuzağa düşüyordu. Öyle ki kolektif yapı içinde özgecil oluşa göre düşünmeye şartlanmış bu kişinin El’ söylemi içinde kodlanan tuzakları düşünüp anlaması olanaksızdı Kolektif genel yarara göre düşünen mantık, ister istemez El tuzaklı düşünmelere karşı bir körlüktü. Körlük henüz hileye karşı gözü açılmamaktı. Ancak köleci çelişki içinde gözü açılacaktı. Kolektife göre anlaşılan ama kolektif olmamakla gittikçe kararan, kolektif sürece göre belirsizleşen bir tuzak yol ortaya çıkacaktı. Ama bu kes te tavşan karşı yamaca geçmiş, nesilden nesle atalarını bu yol üzerine bulmuş olacaklardı. Unutulan geçmişi bilmeyip, kendisine öğretilenler üzerinde düşünüp, öğretiye göre olmanın ortalama değerlerine göre uzlaşmalar üretecekti. İmanı tutacak kadar kalan aklın, bu kısmına istediğiniz kadar modülasyon yükleyebilirdiniz. Buna uyuşma diyorduk. Bencillik kişide var olan verili bir tutumdu. Ama yüzyıllardır içinde olduğu kolektif anlayış içinde aiti olan kardeşlerine tuzak kurmak aklının alacağı bir durum değildi. Zaten daha önce köleci üretim tarzı yansımalarını verecek; bu tür bir hileci anlamayı destekleyecek olan üreten ilişki sahipli anlayışları oluşacak bağışıklama içinde olmamıştı. Şimdi de geç kalmıştı. Köleci sistemle birlikte hileci yansımayı veren düşünce olası oldu. Bencilliğin cazibesiyle kim kişiler hileci düşünceler üretmeye başladı. Hileli düşünceler şekere zehir katmak gibi kolektif oluş üzerindeki algı ve duygularla bilinen güvenli olan yol içinde bilinmeyeni güvensiz olanı anlattılar. Kişilere vaat ettiler. Bencil duygularını harekete geçiren kişiler bencil indisler üzerinde bu vaadin odağına kendilerini koydular. Elmayı yediler. Tuzak tutmuştu. Şimdi tuzağın bir demlenme, bir mayalanma, olup biteni bir sindirme dönemi vardı. Bu demlenme çağı içinde sonda olan süreçler başa; başta olanı da sona konmakla sistemin çarkı ide sel olarak işletilmeye başladı. Oysa sistemin ilk başlangıcı içindeki hemcinslerimiz ancak üretim ilişkisi sonucunda gerçekleşecek olmakla, olmayan bir tutumu sistemin içine koyamazlardı. Yani ancak üreten ilişkiler sonrası alakalı, alakasız durumlarıyla ortaya konan süreçleri, köleci sistemdeki gibi ilk başa koyamazlardı. Neydi ilk başlarda olmayıp ta sonrası içinde olmakla başa konup kurgusu yapılan anlamalar? Üretimdi. İttifaktı, uygarlıktı. El mana anlayışıydı. Ana oluş rol model duygusuydu vs. Bunlar ancak üreten ilişki sonrası olabilecek gerçekleşmeleri keyfi durumla ilk başa koyup ta süreci izah etmeydi. Ancak üretim sürecini başlatmış, üretim hareketini geliştirmiş böyle bir durum içinde sonda olanı başa koyabilirdi. Bu süreç içinde kazanılan yeti bilgi ve deneyimle; haydin gruplar arası bir ittifak yapalım, denecek ittifak söylemini başa koyup ilk başta olmuş gibi söyleyebilirdi. Üreten ilişkiler girişmeli sentezi içinde ve üreten ilişkiler kültürle olan sentezin içinde bir uygarlığı ortaya koyalım diyebilirlerdi. Ancak üreten ilişkiler girişmeli bir araya gelmenin içinde olabilecek durumla biyoloji sentezleri içinde görülecek durum sonrasında birçok melezlerimiz olsun diyebileceklerdi. Bu durum içinde melezlerimize de insan diyelim, diyeceklerdi. Aksi durumda ne bunları böyle diyebilirlerdi. Ne de bunları böyle demek akıllarının ucunda geçerdi. Ne de bu gibi söylemleri söyleme ihtiyacı duyarlardı. Yani biz önce tüm bunları ortaya koyalım da ondan sonra nasıl olsa biz üretim yapabilen beceriyi ortaya koyabiliriz deme lükleri ve böyle düşünme şansları HİÇ YOKTU Yani ilk kolektifi yapıyı başaranların verileri, köleci inşanın istediği gibi at oynatma süreçlerine konu olmuştu. Kolektif birim zamanlı inşayı ortaya koyanların elinde, böyle dama taşı gibi ileri geri sürecekleri veriler yoktu. Yani ilk kolektif inşayı başlatanların elinde kolektif birim zamanlı artık süreç içinde başlatılan bir üretim ilişkisi yoktu. Üretim ilişkisine bağlı üretim hareketi yoktu Yine ilk kolektif inşayı başlatanların elinde üretim hareketi girişmeli ittifaklar yoktu. İttifak girişmeli yansımalardan doğan bir uygarlık ve melezi insan gibi birikmiş aktarma süreçler yoktu. Bu nedenle ilk kolektif inşayı başlatan hemcinslerimiz, başta olanı sona alamıyorlardı. Sonda olanı da başa koyamıyorlardı. İçincilik ortaya koyamıyorlardı. El niçin mülk sahibiydi? İnsanlara rızklarını vermek için. Eğer El in insanlara rızk vermesi olmasaydı, El in mülk sahibi olacağı yoktu. Daha doğrusu ilk kolektif inşayı ortaya koyan hemcinsler, içince mantıkla önce avlanıp sonra da avlandıkları için acıkmıyorlardı. Başta olanı sona alamıyorlardı. Aksine acıkmaları nedenle avlanıyorlardı. Bu nedenle ilk inşayı ortaya koyan hemcinslerin ittifakları, uygarlığı, melezleri ve insan gibi eylemle, söz ve davranışları yoktu. Üstelik ilk inşayı ortaya koyanlar insanlar değil hemcinslerdi. Köleci sistemi ortaya koyanlar da hemcinsler değil, insanlardı. Melezlerdi. İnsanın El mana anlayışlı tutumlarıydı. Paydaşlı yapılar üreten kolektif miras ve üreten ilişkili yansımaların üzerine oturduktan sonra bu güç içinde azıtacaktı. Böyle olmasaydı köleci sistem azıtması sonda olan eylemi, üreten ilişkilerin önüne koyup; köleci süreci ve kişisi mal sahipli özelleştiren süreci başlatamazlardı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |