Prensiplerden hoşlanmam. Önyargıları yeğlerim. Daha içtenler. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Zamanında Hortum diye bir film seyretmiştim. Bir tek bilgisayar hilesi ile havada uçan dana ya da ineklerimiz eksikti.. Bunun yerine, kentin çöp konteynerleri, kalın ağaç dalları, plastik çiçek saksıları, süpürgeler, kovalar ve bilumum nereden geldiği belli olmayan iç çamaşırı ve gömlek çeşitleri bol miktarda uçuşuyordu.. Hatta nasıl geldiyse bir adet trafik ikaz hunisi bile kapının önünde oradan oraya sürüklenip duruyordu.. / Yolda yürümeye çalışanların hali sarhoşları andırıyordu.. Dışarıdaki gürültülerin sebebini öğrenmeye çalışan konu komşunun açtıkları pencereler kapanmamak için rüzgarın yardımına başvuruyordu..Esprisi bile insanı savuracak bir zaman aralığı../ Beklenen oldu..Hem de sonumuzun nereye varacağı izlenimine kapılmışken.. Kent ışıklarını tek tek susturdu.. Az önce doğma büyüme alışkanlığımız olan elektrikler Thomas’tan habersiz bir şekilde kesildi.. Bulduğu elektriğin kendisinden yüzyıllar sonrasında bile, gün gelip kesileceğini nereden bilsin adam.. Kesilmese de, adamı nasıl yad edecektik durmadan.. Garip çelişkiler yumağı..Şimdi elektriksiz bir ortam içinde bekliyoruz.. İnsanın aklına neler gelmiyor ki, yokluğunda.. Neleri yaşamıyor insan..Mesela bu satırları mum ışığında yazmanın apayrı bir zevki var.. Bir yandan içli çekerek söylenmenin, diğer taraftan dışa vurmanın.. Ezik yanlarını nefeslenmenin../ Gürültünün ve sessizliğin uç noktası.. Kesişme zamanı.. Tam yirmi dört saattir bu kentte elektrik yok.. Uğramadı bile, değil uğraması göz bile kırpmadı.. Şaşırmadım oysa buna..Akşamüzeri karşı sokaktaki fırının jeneratörü sayesinde vitrininde kaç ekmek var, kaçı nerede nasıl duruyor, kaçı satıldı, kaçı kaldı gibi ince hesaplara girmenin mantığı içerisinde ışıksızlığı solumak ne garip bir duygu olsa gerek.. İnsanlar ışığa nasıl da hasretler..”Ekmek kaldı mı?”,”Hayır kalmadı.”,”Öyleyse biraz ışıklanabilir miyiz?”..ya da, “Evladım benim torun yarın sınava girecek, sizi rahatsız etmeden, şuracıkta dersini çalışabilir mi, hem burası bizim evden daha sıcak..” ..Böyle ışıksızlığı düşmanıma bile vermesin.. Hangi çağdayız, neredeyiz biz, bizi tanıyan var mı..Sen kimsin, Ben bu yüzü göremiyorum ama, bu sesi bir yerlerden çıkaracağım şimdi..Bil bakalım ben kimim..Çaylar neden demli olmuş, kim çaldı lan papazı, Ahh! terbiyesiz herif ne olacak..gibi hemen her zaman olabilen güncel genellemelerin karanlığa gömülmüş bir kent içerisinde yaşanması elbette kaçınılmaz bir durum../ Dışarısı böyle iken, içerisi, yani dört duvara bakan yüzlerin dünyası da bambaşka olur..Konu komşunun kendi yüzlerini neredeyse unuttuğu bir zamanı elektrik kesilmeleri hatırlatır.. “Yarın sabaha kadar elektrikler yokmuş duydun mu kız Saliha..”, ”Ne diyorsun sen, benim çamaşır makinesinde herifin yarın giyeceği gömleği kaldı..Adam keser beni..”, ”Kız kombide çalışmıyor valla..napçaz şimdi..”, ”Kız ne bileyim ya..gelir belki de..”../Bu monologlar sürer gider birkaç saatte bir..elektrikler gelene kadar.. Kahvehane içinde lüks lambası ile kağıt oynayan ruhlar bile dolanır durur.. Kulakların elektriğin geldiğini belirten teknolojik aletlere uzanması gecikmez elbette.. Aile içinde ya da, birden fazla bireyin bir arada bulunduğu ortamlarda evin en küçüğü televizyona, ortancası tavandaki lambaya, en büyüğü buzdolabına, diğerleri de, uyumaya bakarlar.. Hatta bunların dışında, yan daireden gelen radyo sesinin bile bayram heyecanı oluşturması an meselesidir.. Kaldı ki, bu mesele radyonun pille çalıştırıldığı gerçeğini öğretene kadar..Bir anlamda susamışlık olsa gerek.. /Beklentinin boşa çıkmışlığındaki ince hüzün tabakası..ya da radyo frekanslarının bile duyulacak derecedeki özgürlüğü bu sessizlikte.. Evin içindeyim bende.. evin içinde bulunması gerekenlerle birlikte..O saatte..Geceye yolculuğun sessiz beklentisinde.. Büyük annem mum ışığında yenilen romantik yemek sonrası ortalarda geziniyor.. Onu mumların yer değiştirdiği bir zaman aralığında sürekli dolanırken görmeye çalışıyorum.. başına bağlamış olduğu beyaz tülbent’in renginden..”Büyükanne ne duruyorsun orada?”,”Elektriği bekliyorum.”,”Nasıl yani, dış kapıdan mı geliyor bu elektrik..”,”Şeyleri var, duvarda yakacak yerleri de, şeyleri yok.. elektriği..” , ”Büyüksün sen Büyükanneeee..”../Ne kadar alışkanlık yapmış elektrik içimizde.. Ne kadar da alıştırmış bizi kendine..Biraz sonra salonda oturmuş, üç mumun aydınlattığı bir alanda birbirimizin yüzlerine bakıyoruz.. Hepimiz ayrı zamanlarda çekilmiş bir korku filminin karesinden fırlamış gibi susuyoruz..Bakışlarımız konuşmaya çalışsa da, olmuyor..Babam sırf konuşmuş olmak için pike yapmaya çalışıyor..”Anlatın bakalım..”..Sanki o zamana kadar hiç birşey anlatmamışız gibi anlamsız anlamsız kümeleniyoruz karanlıkta..Lodos haberleri ve kentin trafolarının üzerine kısa bir haber geçiyor babamdan altyazı eşliğinde..Uyku bedenime hakim olmak üzereyken alt yazıları okuyamıyorum, sadece dinlemekle ve seyretmekle yetiniyorum..Gözlerim mumların alevine karışıyor..Kaykılıp yatıyorum koltukta../.. Annem komşudan öğrendiği bir gerçeği sanki hayatın tek gerçeği gibi lanse ediyor bize..”Tam bir hafta elektrikler yokmuş..”..Birde ciddi ciddi anlatmıyor mu bunu../ Lafının gerisini getiremeden, atılıyoruz hemen..Hadi canım..olmaz öyle şey.. Kim nereden uydurmuş bunu ya..O nereden biliyormuş.. Ne diyorsun sen anne.. Bu arada Büyükannem anlatmaya başlıyor, kulak kesiliyoruz.. “Köylerde çocuklara fazla şımarmasın, çok hareketli olmasınlar diye anne babaları tarafından mamalarına haşhaş katılıyormuş..Çocukta fazlaca uyuyormuş..Ama çokta unutkan oluyorlarmış büyüyünce..” Hepimiz aynı senaryoyu tekrar ediyoruz arada bir rüzgarlanan mum alevlerinin çevresinde.. Birbirimize bakıyoruz.. “İyi de büyükanne konumuzla ne alakası var bunun..”,”Ne bileyim şimdi aklıma geldi de..” Böyle bir eğlenceyi elektrik olsaydı kesin yaşayamazdık.. /Buna bu süreçte kendimi iyice inandırdım.. Cep telefonlarının şarjı bitmiş, ısı sistemi çökmüş, buzdolapları buzlarını eritmeye başlamış kimin umurunda..Yak mumları, otur salona, film çekimlerine katıl..hatta bazı bölümlerinde birebir figüran kılığında gezin dur.. Trajedi../Geçmişte yaşamak istiyordum, kesin vazgeçtim artık.. Thomas’tan sonrası bize daha uygun sanırım.. Yaşayıp ta yaşamamak ne kötü bir eksiklikmiş alışkanlık ezberi olan şu hayatımızda.. /Ve elektriklerin gelmesi ne büyük bayrammış vesselam../Çığlık çığlığa..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Birkan ASKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |