Benim yaradılışımda fevkalade olan birşey varsa, Türk olarak dünyaya gelmemdir. - Atatürk |
|
||||||||||
|
Cazip olmak (çekicilik) aklı işletme, akla seslenmeden çok bencilliğinize ve bencil tutkunuza sesleniyordu. Ne tür bir anlamın anlatımı içinde yükselirseniz, diğer yandan anlatım zıddı olan karşıtları da alçalır. Akılsızlığınız ve akıl perdelenmeniz böylesi durumlarda yükselen yere yapılan vurgular nedeniyle oluşur. Yani bencil cazibeye yoğunlaşırsanız. Cazibenin çekici olmayan zıtlığına karşı az çok ya da geçici bir süreliğine veya aklınız başınıza gelene dek kadar çok daha uzun süreler boyunca, olumlu tarafı yükseltilen anlamaların olumsuzluğuna kapanırsınız. Düşünmenin alan yönü yükselen cazibe eğimi üzerinde, akışçı olur. El tarzı ilk söylemler kolektif oluşun üzerinde muktedir olma üzerine yapılan anlatımlar olmakla kişisi hoşlanmaydı. Güden düşünce bir eli yağda bir eli balda ayakları da serinde olmaktı. Yani bu hoşlanma eğim içinde hayali güderken, güdülür olmaktı. Güden cazibe hep kazanma üzerine yapılan anlatımlardı. Güden düşüncenin merkezinde de hep siz vardınız. Sürecin tasarrufu her keyfi oluşla sizdeydi. Yükselen bir oluşa, bir düşünmeye karşı o anlam ve söylemin beraberinde gerçekleşecek olan zıt türden yansımalar olacak diğer belirmeler de bu illüzyonun kayıplarıyla birlikte düşünsel anlamsal süreci karartma olacaktı. Eylem ya da akış hep yükselttiğiniz düşünce ve anlam yönünde olacaktı. Ya da bencil cazibenin çekiciliği karşısında, olumsuz belirmelerin görülmemesi, duymazdan gelinmesi olacaktı. Akışa kapılmak, olumsuzluk uyaranına göz yummanız olacaktı. Bu durumda eğim alanınız sürecin, söylenenin anlamın ve idenin yükselenine göre cazibe oluşu sürecin olumsuz yansılarını size perdeler. Eğim alanının yükselmesi demek en az direnç ya da firen ilişkisi ile en kolay akış yapmaya yönelme demektir. Bazen olumlu olana karşı olumsuzluğu yükselterek siz olumlu olana izin vermeyen yüksek bir dirençle, olumlu olana karşı korsunuz. Bazen de birçok olumsuzluğa karşı olumlu olana yönelmekle olumlu olanları yükseltirsiniz. Cazip olanla beliren olumsuzlukların su yüzüne çıkma eşiklerini iyice düşürürsünüz. Bu süreç perdelenme ve illüzyonla beliren propagandadır. Örneğin kolektif yararlı akışa göre sizde, kolektif yararın iç sinilmesini ya da kolektif yararın alışılması olan bir sindirme durumun kabul edilirliği vardır. İç sinilen bu durum siz de sonradan olan sapma değişme gibi durumlara karşı kıyas olacak bir ölçme değerlendirme yapmanın değer yargısını oluşur. Değer duygunuzu oluşan bu kolektif düzenli pay alışla iç sinilen durum köleci yapı içinde direncinizi ortaya koyacak yol haritası olmanın tek meşruiyet kaynağı olmakla sizin HAK kavramınız olacaktır. Hak kavramı daha önceki kolektif yaşantı düzenli ilişkilerinizden edinilen izlenim ve deneyden gelen referanslara göre, şimdiki köleci yapı içindeki her bir sapma ve değişmeye gösterilen dirençti. Bu hak noktası olan direnç “hak arama, hak ediş, hakkınız olanı isteme, haklı olma, haksız olanı ifade etme” gibi söylemlerle kolektife göre olandan kaynaklı direncinizin dile getiriliş şekliydi. El bu direnç noktasının şiddetini görmekle direnci kırmayı hedefledi. Kendisini “hak olanı söyleyen muktedir oluş” olmakla, tanımladı. Kendisine Hak dedi. Bu türden direnç kırıcı anlamları üzerinde toplayan düzenleme ve direnç koyan eylem düşünce ve fiillerin söylenişini kendisine en güzel isimler olmakla koydu. El hak, El Malik, El Melik, El malik El Melik, El Rızk, El Adl ya da El Adil gibi köleci oluşu var edip, kalımlı kılacak isim ve sıfatları tek tek ayrı ayrı ezber durumlarıyla kendini çağırma olmakla kendisine söyletti. Ritüel etti. Bu tür köleci inşa kurallı kavramlara göre kişisi kâr yapma mantığı herkese göre olan bir inşa kuralı değildir. Sömürmenin kuralıdır. Sömürülmenin kuralıdır. Sömürtülmenin sizlerdeki imleç baskı basıncı olan vicdan muhasebenizdi. Kolektif kayıplardan boşalmakla kolektif olandan boşalan yeri dolduran kölece imgelerdi. “Sizi yönlendiren imge oluşlarla düzen kılmayı amaçlayan” enerjin düzensizliklerdi. Sizleri kontrol edici köleci düzenli titreyen vicdanınızdı. Sistem içine görece derece derece yayılmış olan yoksullukla sizden daha yoksul olana bakıp kendi kendinize kendi yoksulluğunuza başkası üzerinde acıma eylemiydi. Mülk sahipliği üzerinde iradeyi, yönetmeyi, kararlar almayı vs. kolektif konseyin (kurulun) elinde alıp mülk sahiplerinin insafına vermek güçlü olmanın kuralıdır. Kaba gücün ve güçlü olanın ayakta kalma kuralıdır. Bu insanlığın kolektif yapılı uygarlıktan çıkıp yöneten irade ile gücü kişi sahipli özel mülk içine sokulmasıydı. Bu süreç üretim nesnesi ve üretim araçları sahipli sömürü düzeninin baskı ve basıncının, aldatma hile yapma şiddetinin, zulmünün başlaması olan barbarlığa geçilmenin süreciydi. İnsanlar güçlünün gücünün hak olduğu kaba güç kullanan barbarlığı, ittifakı kolektif uygarlıkla geride bırakalı çok olmuştu. Ama barbarlık köleci mantık üzerindeki mülk sahipli çevrimle, başka zamanın başka zemin çevrimi içindeki başka olanaklarla yeniden ortaya konuyordu. Bu kâr yapma ticaret yapma gibi söylemlerin altındaki barbarlık sömürgecilik ve emperyalizmdi. Geçmişte yaşanan, kolektif örgütlenme olan, depo edilen hafızayı tutan akıllara göre ve gerçek inşa kuralı içinde olmaya göre süreci kritik etmeyi baz alan inşacı sürece göre kişisi kâr yapma kuralı, insan özneli inşanın olmazsa olmazı değildir. Kâr yapma yükselmesinin hemen yanı başında ve beraberinde beliren düşünce, eylem geçekleşmesi “zarar etmedir”. Zaten aldatan put olan köleci ve kapitalist mantıkta; zıtların varlığıyla, zıtların bir arada gerçekleşmesinin zihinsel düzlemle hakiki oluşu karşısındaki gerçekliğine barbarlık, bilgi olarak yaklaşmaz. Ve bilgi olana sizi yaklaştırmaz. Bilgi olana bilinç diye değil, karartılan noktalar olan sizin bilmezliğiniz üzerinde din iman söylemli sosyal duygulu anlamlar söylemi üzerindeki yaklaşır. Zıtların varlığı bilgisini bir bilgi olarak değil ne idiğü belirsiz bir durumun akıl sır ermez belirmesi olarak söyler öğüt verir. Öğüt vericilerin en meşhurları da dinlerdir. Dinler karartılan noktaların içini sömüren sömürten mana anlayışıyla doldurup sizleri sömürülmeye yatkın edici her tür ritüel içinde tutarlar. Bu bağlamla zıtların varlık yokluk bilgilenmesi yerine “kârla zarar birbirinin kardeşidir” derler. İnsana kardeşten daha güvenli gelen bir söylem olur mu? Kâr olan aldatılma ve sömürülmeniz; zararınız size kardeş olarak söylenmekle size kardeş söylemli afyon etkisi veriyordular. Diğer yandan sömürü ve sömürme olan aynı kâr mantığı güzellemesiyle dinler de “cennet karşılığında canlarınız ve mallarınız sizden satın alınmıştır” diyordu. Ve devamla “bu ne güzel bir alışveriş değil mi?” Diyerekten de kendilerinin ne kadar da çok köleci mantık öğretisi olduğunu ortaya koymazlar mı? Siz muktedir olma, hükmetme hevesini sürdürülebilir kılmak için giderek kâr denen hile ve zarar ettirme mantığına yöneltirsiniz. Böylece kâr mantığınız yükselir. Kârın gerçekleşmesi için kâra yapmanıza ne engelse; örneğin ahlak gibi, erdem gibi, saygı gibi kolektif yasalar gibi vs. engelleri gizli gündemle tanımaz dümdüz edip, yok sayarsınız. Hem de kendinizin eğriliğe uğraması karşısında ahlaka, erdeme, yasalara vs. sığınırsınız. Barbarlık, ahlakın, erdemin yasaların vs. doğruluğuna inandırdığınız kitlelerin inançları doğrultusundaki davranışlarına göre sizi eğrilmeniz müthiş bir kazançtı ve kazanan böylesi bir ikiyüzlülüktü. Çünkü herkesin eğri olduğu yerde zıttı olan doğru olarak kazanırdınız. Herkesin doğru olduğu yerde ancak eğrilerek kazanırsınız. Herkesin doğru olduğu ya da herkesin eğri olduğu yerde zıddına dönüşmedikçe kâr da zarar da olası değildir. Dahası saman gibi su yüzüne çıkan eğriler, zararınız karşısında size üstün gelen bir söylemi tavırla; ticaret yapma ve kâr ayıp mı? Derler! Dinen de yasalarımıza ve geleneğimize göre de bunlar meşrudur diyerek sizin bu tür direnç mekanizma süreçlerinizi verimsiz kılarlar. Siz de içinde kurnazlığı olmayan bir eylem tavırla kâr yapmayı pekişici eylem, söylem ve düşüncelere yönelirsiniz. Zarar mantığının eşiğini yok edemezsiniz ama zarar mantığının eşiğini en aza, en zayıf noktaya indirerek insanları sömürürsünüz. Yasaların egemen muktedir mülk sahipliğini koruyan, adaletiyle mülke temel olan yasalar olmakla size ancak bu bağlam içinde lütuflar sunan yasa olduğunu bilmediğiniz sürece ışığınız hiç olmayacaktır. Özel mülk sahipliğine geçişte farkında olunabilir yitirilecek kayıplara karşı sizler de oluşun şek şüphe ve dirençler de kişi sahipli muktedir oluşun tamah çekiciliği gölgesinde zaten kayboldu. Tamahı oluşan kişisi benci uygulamalar sonunda gelecekte ortaya konacak zorluklar da gelecekteki süre gelen “böyle gelmiş böyle gider” deyişli kabullenilmiş ligin içinde yiten sorunlar olmakla sistemin içine daha güvenli imgelerle çevrim edilecektiler Bu tür söylem ve eylemlerle orta yere konan düzensiz enerjili hastalıklı işleyiş; sömürüye, sömürülmeye, kandırılıp istismar edilmeye meydan verdi. Bu meydan veriş içinde bu türden “ne edersek edelim sonucu değiştiremeyeceğiz mantıklı kaderci söylemlerle” olan her tür ifadelerle bu sistemin özneleri kendilerini yanıltmaya ve öğütlerle kendilerini yanılmaya açık hale getirdiler. Tüm gayretler kimi kişilerin sömüren, iş-aş veren üretim nesnesi ve üretim araçlarını tasarruf eden bir güçle mülk sahibi olması üzerine kurgulanmıştı. Yönetme, irade etme, takdirde bulunma karar verme ve karar almanın “tümü olan bu mülk sahipliği” böylesi bir muktedirlik ve egemenlikti. Var oluşun ve inşacı var oluşun ortaya çıkma ve belirmesi gereği kolektif olan süreç kendi ilişkin bağıntıları içinde zaten zıttı olan çevrimleri de oluşuyordu. Kolektif oluşa uygun olmayan belirimler içinde olan zıtlar kolektif özneli yarar nedenle kolektif özneli düşünceyle baskılanabilirdi. Kolektif ilişkindik içinde zıtların varlığı ile beliren olgu ve olayların beliren karşısında beliremeyeni olan zıddından oluşan birçok boşluk alan devinmeleri vardı. Bu tür boşluk alan uygulamalarını oluşacak olanla zıt taraf yansımaları veren zıtlıklar boşluğu bir tür karadelik hareketlerini de ortaya koyuyordu. Gelişen, kolektif alan içindeki kolektif benci özgecil soyutlama güçleri artan; insandı. İnsan bilinci kolektif olanın yanı sıra tersi de olan bu tür karadelik vari boşluklu alan açıklığının içini dolduracak kişi benci anlam ve söylemleri konuşur olmayı da akıl etti. Böylece kolektif olana karşı kolektif olanın zıddının sanal söylemlerini oluşturmaya başladı. Sanal söylemler ve sanal düşünmeler de enerjidir. Sanal olan enerji oluşla akan; düzenleyen ve düzeni bozucu olandı. Bu akış yapan sanal enerji boşluklu alan içindeki gerçek anlam ve gerçek eylem ilişkisini veren inşacı referansların yerini alacaktı. Üreten ilişkiyle otaya konana rızk diyecekti. Böylece emeğin paylaşan ilişkilere referans olması gerçekliğini gizleyecekti. Çalışıp çabalayan bir emek ortaya koymadan rızk verilmediği halde, “rızkınızı ben verdim” diyen sanal söylem ortaya konacaktı. Rızk verme; çalışma, çaba koymanın yerine geçmekle çalışma çaba koyma keenlem yekûn olacaktı. Gerçeği perdeleyen sanal anlamlar, taat, itaat vs. sömürüyü gözeten göz akıl mantık oyunlarının illüzyonuna dönüşecekti. Bu akıl oyunları, gerçek olanın yerin sanal bir mana anlayışının istemesi, dilemesi gibi keyfi oluşlara rücu etmenin mantığıyla dolduruluyordu. Doğada bir işleyiş vardı. Örneğin çok yoğun ortam içindeki ondan daha az yoğunlukta olan bir cisim, her durumda ve her haldeki ortamıyla yoğun olanın içinde yüzüyordu. Ama buna “El öyle istediği için o yüzüyor” deniyordu. Yani duruma kendisine rücu edilmesi gereken güden bir keyfi oluş katılıyordular. Yine akan enerji karşısında özdeğin bir direnç belirmesi olan, akmanın, akıtmanın, iletmenin tersi olan akmayan, akıtmayan, durduran durumuyla kimi maddeler yalıtkandı. Daha açık deyişle yalıt kanlık ta iletkenlik te niceli bir enerji düzenli durumun belirme biçimli, özelliğiydi. Denkliği sağlayan enerji düzenleri yalıtımdaydı. Denkliği (dengeyi) sağlayamayan enerji düzenli dengesizlikler iletimdeydi. Özdek iletkendi. Yalıtkan ve di elektrik olmakla akışa olgu ve olaylar kesikli (duran, biten, sınırlı ve frenle olan dirençle) sürekliği oluşuyordular. Yani özdeğin belirmesi iletken-yalıtkan olmaktan başka di elektriktiler de. Ör. kondansatör gibi polarma oluyordular.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |