Kendinden daha uyanık insanları işe aldığın zaman, senin onlardan daha uyanık olduğunu kanıtlamış oluyorsun. -R. H. Grant |
|
||||||||||
|
Tarihi, bütünsel oluşuyla " kesikli sürekli olmanın içinde kavrayamayan insan öznelliği” vardı. İşte bu gerçeklikten koparılmış olmanın hakikiliğini öğrenen insan öznelliği, duruma müdahil (karışmalı) oldu. İlahtı anlayış kendi sosyal yaşantılı dinamiği içinde diyalektiği oluşuyordu. Bu oluşma içindeki aktarımı yapılan öznellikle, sosyal alandaki gerçeklik olan ilahtı anlayış arasında pek çok fark vardı. Öznelliğimiz, aktarıma konu olan ilahtı gerçeklikle; aktarılan öznellik arasındaki birçok bağları kopartıyordu. Çünkü öznellik, sosyal yapınız gibi devinemiyordu. Kopan bu bağların yerine de insan öznelliği içinde; özneye özgü yeni özneli olan sanal bağ yapıcılar kondu. Tarihin kendi kesikli sürekli oluşma bağsanlığı içindeki her bir durumlarıyla gelişen ilah kavramı, özneli olurken tarihin bu kesikli sürekli olması karşısındaki sosyal bağsanlıklardan kopartılıyordu. Çünkü özne dışındaki sosyal olaylar, kişinin öznel anlamasına göre çok hızlı gelişiyordu. Bir ön ittifakı oluşmanın estirdiği rüzgâr etkileri henüz geçmeden bir yenisi ortaya konuyordu. İnsanlık yapılan her yeni ittifakların, o ittifaka özgü sözleşme düsturlarını öğrenmekle baş başaydı. Öznellik için imanı kavilleşme oluşuyla ezberlenen ittifakı deklarasyonların henüz birisi yeni öğrenilip hazmına yeni başladığı anda, eski iman sürecinin hemen yanı başına daha değişik bir iman süreci konmasıyla kişiler, şaşkına dönüyordu. Bu nedenle kişilerin bir önceki ilahtı anlayış bağsanlı, imanı anlayışlarıyla; bir sonraki ilahtı bağsanlı imanı anlayışı arasındaki bağıntı kopuyordu. Kişi öznesi sosyal yapılı ilahtı anlayışta yansımalarını alsa da öznemiz kendi dışındaki sosyal gerçeklik gibi gelişip düşünerek olayları kavrayamıyordu. Kişi öznesi olayları kendi bencilliğine göre yorumluyordu. Sosyal gerçeklikle öznel hakikilik arasındaki yorumlama kopukluğu nedeniyle kişi öznesine yansıyan kimi kopukluklardaki bağ uçları kişi öznesi içinde kendi gölge yansımalarını oluşuyordu. Kişiler kendisini, hazmedilmesi (içsinim) yapılmış ve kişinin kendisine göre sıradan olmakla, sürekli olağanlık ilişkilerini taşır olmanın ve sosyal bağıntılı ortam olmanın düzlemi içinde buluyordular. Dıştaki sosyal ortam kişi ömrüne göre (kişi yaşam süresine göre) sürekli ve devamlı olmanın izlenimini kendi kişisine dayatıyordu. Oysa dıştaki sosyal olayların kişi ömürlü algısal yorumlanması nedeniyle tarihsel olanı algılamasında deformasyonlar yapmaktaydı. Kişi algısallığına göre ezeli ve ebedi oluş gibi yansıyan ortamla; tarihsel olanın kesikli sürekli olması arasında algısal bir kırıklık yapıyordu. Bu çeşitten bağıntıda, gerçeklik ile gerçekliği algılayan öznellik aktarımları arasındaki bağsal kopmalar oluyordu. Dıştan kişi öznesine yapılan aktarımlarda, anlama kopukluğu yaşanıyordu. İşte bu kopukluklar da, özne içindeki kendi gölge yansımalarını verecekti. Kişinin bencilliği, kişinin kendisi ile ortaya konan bir süreçti. Kişi bencilliğe bağlı oluşla süreçlendiği gibi kişinin bencilliği de kişinin dışında değildi. Kişinin kendisi bencillikti. Kişi bencillikle var oluyordu. Kişi bencilliğin içindeydi. Bencillik kişiyle kişinin içinde olan bir inşaydı. Oysa sosyal oluşma ve hele de totemi sosyal oluşma sağlatan ilişkiler temelli olmakla kişinin dışında idi. Ve sosyal oluşma kişiden önceydi. Sosyal oluşma kişinin öznesinden bağımsızdı. Totem alan etkisi dışında, kişilerin sosyal oluşmayı; kendi keyiflerine keder bir algısal anlamaları vardı. Kısaca sosyal bağ oluşması kişinin bencilliği yanına sonradan ve dıştan bir bağıntılarsan inşaydılar. Kişi bencilliği değildi. Öznel anlama daha çok bencil algılarıyla çevrim ve kodlanma yapıyordu. Bu öznel aktarımın yanına sosyal öğrenme de konacaktı. Sosyal öğrenmeniz kadar bencilliğiniz yok olmayacak ama gerileyecekti. Bu kabil bencil aktarımlı öznel aktarımlarında çok kez, aktarımla; aktarımı yapılan sosyal gerçeklikteki bağın ilintileri kopmuş olmakla; aktarımı yapılan ilahi anlayış ta tarihsel oluşundan kopuk olan bir ilahi anlayış olacaktı. İnsan öznesi içinde bencilliğe göre selekte edilen algıların kopuk bağ uçlarının önüne; insan öznesine göre gölge yansımalarını koymakla, öznece ilah anlayışı kendi gelişmesine başlamıştı. Kişinin kendi sosyal yaşam bağıntılarsanlı gerçekliği içinde oluşan ilah anlayışları, kişi öznesinde şablon olukla donup kalıyordu. Oysa sosyal devingenlik içinde akıp giden ve nicelenişler veren ilahtı algılarla; kişi öznesi içinde donup kalan ilahtı algıların arasındaki sosyal oluşmalı gerçeklik bağları, kopuktu. Sosyal bağıntılarsanlı gerçeklik olan ilahi algı, öznel bir hakikate dönüşmüştü. Yani dıştaki bir ağaç gerçeklikken zihninizde oluşan ağaç, gerçek olmayıp hakikattir. İlah kavramı da, bu kopuk bağlarıyla insanın kendi öznel dünyası içine de yansımaya başlamıştı. Yani insan gerçeklikten yansıttığı aktarımlarının kopan bağlarını kendi öznel dünyası işinde kendisine özgü oluşla istediği gibi bağıtlamıştı. Kendisinin farkında olmadığı tarihsel nedenle, ona sıkı sıkı sarılmıştı. Tarihsel olarak değil ama insanın kendi dünyasındaki ilah kavramı, insanda fırtınalar koparmıştı. İnsanlar bu nedenle kimi kez korkuyla ilahına yaklaşmış. Kimi kez de sevgi ve saygıyla ilahına yaklaşmıştı. Kimi kez de değişen dönüşen düşüncenin ve zaman şartlarının karşısında çocuksu kalan ilahi anlayışı karşısındaki insan; ilahlarıyla alay etmiş. Ama insan yine de ilahsız edememişti. Çünkü ilah; sonradan oluşan ve dıştan oluşla bizden ve bizim bilincimizden bağımsız olan sosyal dünyanın özel bağıntılı hakiki bir unsuruydu. Sosyal baskı ve basınç kendilikten kişiler dünyasına etki kuplajı (bağıntı –aktarım-bağlanım) oluyordu. Bu kişi öznesi üzerinde algı ve algı yaratma demekti. Sosyal oluşma algıyı kullanmayı akıl etti. Sosyal bilinç; algıyı öğrenmiş ve keşfetmişti. Gerçek ile hakikat arasındaki alanı kullanacaktı. İleride yani köleci dönemde; etki eden şey yerine, başka şeyleri de (sözgelimi ilahı da) koyuşla benzer ve aynı etki kuplajlarını da ortaya koymayı (enfekte etmeyi) iyi becerecekti. Asıl olanla yerine konanın algısı ulviyetçe düşünmelere neden olacağı gibi, yerine göre koşullu (şartlı) öğrenme: yerine göre inanç afyonlaması; yerine göre büyücülük türü sosyal algılı enfeksiyonlarına da neden olacaktı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |