Yıllar geçti hızla,
Çizgiler oturdu, o en güzel bakışlara,
Mevsimler hep aynı ya,
Farklılaşan biziz aslında.
Uzaklaşan çocukluğumuz
Kayıp giderken avuçlarımızdan
İnce-ince sızlar yürekler
Arar durur maziyi, bile-bile gelmeyeceğini.
Kim özlemedi, uçurtmaları göğe sermeyi?
Kim özlemedi, yollara seksek çizmeyi?
Peki, kim özlemedi beş taş atıp tutmayı?
Ben çok özledim
Öyle çok, hem de çok..
Masmaviydi gök deniz,
Toprak, topraktı.
Alı al, moru mordu dallar.
Bir tane attık mı ağzımıza
Tane bırakmazdık erikte.
Ben özlüyorum;
Osman Bey amcayı.
Bayramlarda verdikleri
Mendil ve kız çocukları için naylon çorapları,
Bizi adam yerine koymalarını,
Kapıdan şekerle yollamayışlarını.
Sonra..
Platonik aşkları,
Sonu gelmeyen heyecanları
Yürek atışlarını..
Şükran teyzenin leblebi tozlarını.
Sünnetleri, düğünleri...
Belli saatlerde annemin eve çağırışları
Ve bütün bir ağızdan
“evli evine, köylü köyüne...” söylemlerini...
Geri dönülmez o yıllar
dalıp gidince içine,
huzur veriyor gönlüme.
Ne güzel şeydi çocukluk;
En büyük derdi
Belki bir halhal,
Belki bir külah karışık dondurma.
Ne güzel şeydi çocukluk;
Dertler oldukça uzakta
Sevinmek yanı başımızda.
Büyümek kaçınılmaz olsa da
Çocuk kalabilmek de var bu yolda.
O halde
Sevgi dolu çocuk ruhlara
Merhaba!...
07/01/03