Bir dost nedir? Öteki ben. -Zenon |
|
||||||||||
|
Kan kokusu hissetti önce elini başına götürdüğünde kalbinin atmadığını hissetti. Ama hala yaşıyordu. Öldüğüne dair bir emare yoktu. Yok durun bir dakika. Ayak parmaklarından hızlıca yayılan buz gibi soğuk bir ürperti hissetmeye başladı. Ölüyorum artık diye düşündü. Biraz sonra olduğu yere yığılacak,yerde can çekişecekti. Bir tuhaflık vardı. Bedeni nefesi ile alışverişini çoktan kesmişti. Kalbi çarpmayalı dakikalar olmuştu.Yere düşüp neyin canını çekişecekti ki diye düşündü. Onu alnının ortasından vuran sarışın kadın ise; buz gibi soğuk bir yüz ifadesi ile karşısındaydı. Neden vurdun beni? dedi mırıldanarak. Ona doğru hızla yürüdü.Elini alnına götürerek akan kanını avuçladı. Kan alnından oluk,oluk akarken, Kadına tekrar sordu. Neden vurdun beni? Yüzünde bir ifade aradı.Bekledi ki bir şeyler söylesin. Oysa kadın kahkahalar atmaya başlamıştı. Attığı her kahkaha sinirini daha çok bozuyordu. Elindeki silahı gördü. Kadın ise; attığı her kahkaha da daha bir gevşiyordu. Bir anda kadının eline doğru atılarak silahı elinden kaptı. Ve alnının ortasından nişan alıp,tetiği çekti. Şimdi de o kadını alnının tam ortasından vurmuştu. Ve kendisindeki gibi bir manzara ile karşılaşmadı. Kadın saniyeler içerisinde kan revan içerisinde yere yığıldı. Kısa bir sessizlik geldi ardından. Burası bir benzin istasyonu. Tam ileride benzin pompasının yanında daha üç ay önce yeni aldıkları arabası duruyordu. Ona ilerlemeye başladı. Arabanın dört kapısı birden açıktı. Belkide aniden gelen bir saldırıya uğramıştı. Bu kadının kim olduğunu ve alnına ne zaman nişan aldığını ne zaman kendisini vurduğunu hiç bir şeyi, hiç bir şeyi hatırlamıyordu. Bu kadın kim diye düşünürken, arabasına iyice yaklaştı.Arabanın içi kan revan içerisindeydi. Torpido gözü hunharca yerinden sökülmüş içinde ki tüm lüzumlu,lüzumsuz eşyalar ortalığa saçılmıştı. Kan kokusu ve kan tüm deri koltukların üzerine saçılmıştı. Nefes alamıyordu hala. Vücudu buz gibiydi. Benzin istasyonunda başka kimsecikler yoktu. Burada kalamam dedi kendi kendine. Direksiyonun başına geçti. Cd çaların en sevdiği albümü çalması ise; çok tuhaftı. Anahtarı yokladı,bulamadı. Koltukların ve döşemelerin altına kadar aradı. Anahtar yoktu. Sonra sarışın genç kadın geldi aklına.Belkide arabanın anahtarı ondaydı.Gerisin geriye dönerek hızla yerde kanlar içerisinde yatan kadının yanına geldi. Önce ürkek bir tavırla ayağıyla tekmeledi. Kadın tepki vermeyince kot pantolonunun cebine elini daldırdı. Bedeni tıpkı kendi bedeni gibi buz gibiydi. Cebinin en dibine kadar parmaklarını soktu. Anahtarı bulamayınca, kadının bedenini eliyle ters yüz etti. O anda kadının soğuk gözleriyle yüz yüze geldi. Her şey yine saniseler içerisinde gerçekleşti.Kadın kaldığı yerden kahkahalar atarak az ötede yerde olan silaha davrandı. Ve onun alnının ortasından yine vurdu. ************* Kapı açıldı. Gelen karısıydı. Salonda oturmuş sözüm ona televizyon seyrediyordu. Kadın yorgun ve bitkin bir şekilde eve girdiğinden bu yana kocasına ile tek bir cümle etmemişti. Salonu pas geçerek, elinde marketten aldığı torbaları mutfağa götürmeyi yeğlemişti. Belma diye seslendi ardından. Karısının adı buydu. Belma hiç ses vermeyince oturduğu yerden doğrularak mutfağa yanına gitti. Belma ise;onu umursamadan Elindeki torbaları yavaş ve de yorgun bir halde dolaba yerleştirmekteydi. "Belma beni duymuyor musun? " sana seslendim dedi hiddetle. Kadın hiç istifini bozmadan,elindeki tüm torbaları dolaba yerleştirdi. Çıldırmak üzereydi. Karısına ne olmuştu böyle anlamak da zorluk çekiyordu. Ona bağırdığını bile umursamamıştı Belma. Sonra tüm torbalar boşalıp, içerisindeki her şey dolaba girdikten sonra; Belma sırtını Buzdolabından tarafa yaslayarak kocasına baktı. Yüzü aynı o sarışın kadın gibi donuktu. "Öldün demek..." dedi kocasına. Karısının bu cümlesinden hiç bir şey anlamamıştı. "Belma sen ne diyorsun ne demek öldün demek"? " diye haykırdı. "Merak etme geçecek" dedi Belma. Dün gece o da başka biri tarafından öldürülmüştü. Kocası alnındaki büyük bir bantla kapatılmış deliği fark etmemişti. Alnının her tarafında morluklar vardı. "Ne demek istiyorsun Belma, geçecek olan nedir?" diye yine haykırdı. Alışacaksın yani, bir kaç gün alıyormuş bu durum,sonrasında hiç bir şey hissetmeyeceksin. Bende senin gibi insanlığımdan bir çok şeyi halen hissediyorum. Ama sonra; her şey değişecek artık acı çekmeyeceksin. Ardından O sarışın kadın gibi önce gülmeye sonra da kahkahalar atmaya başladı. Karısının çıldırdığını düşünmeye başlamıştı .Belma durmaksızın kahkahalar atıyordu. Bir anda sustu. "Alnındaki kocaman deliğin bile farkında değilsin" dedi. Alnında kocaman bir delik mi vardı? Belma'nın yanından ayrılarak, banyoya koştu.Aynanın karşısına geçtiğinde alnında kocaman bir delik olduğunu ve hala o delikten kanların süzüldüğünü gördü. Arkasında karısı belirdi. Aynadan onu izliyordu. "Nefes alamadığını bile hissetmiyorsun değil mi?" "Sen artık benim gibi bir ölüsün,buna alışsan iyi olur" dedi Belma. ***************** Üniversitenin konferans salonu tıklım,tıklım doluydu. Bir kadın kalabalığa karşı perde de bilgisayarından yansıyan sunumu eşliğinde bir şeyler anlatıyordu. "Baylar,bayanlar, şu duvardaki gülümseyen tatlı çocuğu görüyor musunuz?" Kalabalığın çoğu kadının bilgisayarından duvara yansıyan zenci ve kocaman gözlere sahip gülümseyen çoçuğa bakıyordu. Kadın sunumuna devam etti. "Bu çocuk, bundan tam 3 ay önce ebola'dan hayatını kaybetti." Ardından gelen görüntü ise; çok acı bir manzarayı gözler önüne seriyordu. Zenci çocuk ölmek üzereyken bir evel ki halinden dağlar kadar farklı kupkuru ve kemik torbasına dönmüş bir halde ölmek üzereydi. Bu çocuk gibi, aylardır binlerce çocuk,kadın ve erkek ebola'dan ve diğer çağımıza ait hastalıklardan yaşamlarını yitirdiler. Kadın sustu.Kalabalık kendi içerisinde homurtuyla dalgalandı. Hemen ön sırada üniversitenin dekanı ile göz göze geldi. O'nun yanında diğer öğretim üyeleri diğer arka sıralarda akademisyenler daha arka sıralarda ise; daha çok genç öğrencilerin oluşturduğu kalabalık bir gurup vardı. "Bu çocuk ve diğerleri öldüler baylar,bayanlar." Bu ölümlerin ardından ne oldu biliyor musunuz? Kadın kalabalıktan sorusuna bir reaksiyon beklercesine bir an yine sustu.Sonra bilgisayarından duvara başka bir görüntü aktardı.Görüntüler peşi sıra duvarda akmaya başladı. Polisin ve ambulansların bolca olduğu bir yerde üzerileri örtülerle kaplı insanların cesetleri, yüksek bir köprünün en kıyısında sıraya dizilmiş aşağı atlamak üzere olan insanların görüntüleri buna benzer bir çok görüntü yansımaya başladı duvardan kalabalığa. "Binlerce İnsan peşi sıra intihar etti, Bayanlar ve beyler." "Binlercesi sokaklarda yaşamaya başladı. Binlercesi Dünya üzerinde bu bela hastalıklardan,savaşlardan,ya da insanlık adına kalmayan umutsuzluktan yaprak gibi dökülmeye başladı." "Çektikleri yoğun acılara ve bu dünyanın yüklerine dayanamadılar." Kadın yine susmuş bu görüntülerin ardından gelecek olan başka bir görüntüye odaklanmıştı. Burası paranın kalbinin attığı New York Borsasından bir görüntü idi. Ardından dünya da ki diğer borsalardan görüntüler yansımaya başladı. "Ve ne oldu hepiniz çok iyi biliyorsunuz. Bundan tam bir yıl önce Dünya da ki tüm borsalar bir günde çöktü." "Hepsi yerle bir oldu.Dünya da ki hiç bir para biriminin değeri kalmadı." Kalabalığa sesini yükselterek bağırdı. "Para beş para etmedi arkadaşlar!!!" Ardından görüntüler değişti peşi sıra; akıllı cep telefonları, sosyal paylaşım sitelerinden görüntüler, modern dünya ile ilgili insanların kullandığı akla gelebilecek tüm şeyler duvara yansımaya başladı. "Ve peşi sıra güven endeksleri, insanların kullandığı her şey ile ilgili ne varsa hepsi,hepsi beş para etmemeye başladı." "Sosyal paylaşım siteleri boş mezarlıklara döndü." "Saniselerde milyarlarca paylaşım alan bu siteler, bomboş mezarlara döndü beyler." Duvara başka bir görüntü yansıdı. "Bu adamı hepiniz tanıyorsunuz. " Duvara yansıyan görüntüde mavi gözlü siyah saçlı bir adamın profilden bir fotoğrafı vardı. "Bu adam bu olaylardan sonra kalabalık bir meydanda elindeki cep telefonunu arkasında ki binlerce kişi ile birlikte paramparça eden adamın ta kendisidir." Adı "Ed Thomson" Görüntüler yine değişti. Ed Thomson ve arkasındaki kalabalık kitlenin farklı açılardan çekilmiş peşi sıra fotoğrafları ve bu fotoğraflarda bol bol paramparça edilen cep telefonları vardı. "Ne diyor du Ed beyler?" "Acı çekmek istemiyoruz. Acı çekerek yaşamak istemiyoruz. Modern dünyanın sunduğu hiç bir şeye ihtiyacımız yok. Akıllı cihazlarına,mikro dalga fırınlarına tüm sunduğu kolaylıklara ihtiyacımız yok. Bizi kirleten ve acı çektiren ürettikleri hiç bir şey'e ihtiyaç duymuyoruz. Ve onları bugün bu meydanda alaşağı ediyoruz,parçalıyoruz." Kadın bu görüntüler eşliğinde bulunduğu yerden hareket ederek, kalabalığa doğru daha da yaklaştı. Önce daha kısık bir ses tonu ile daha sonra sesini yükselterek konuşmasına devam etti. "Ed çok başarılı oldu." "Arkasında bu söylediklerine inanan çok geniş bir kitle vardı. Ve bu hareket tüm dünyaya dalga,dalga yayıldı." "Ve bir yıl içerisinde medeniyetin ve insanlığın sonu hızla gelmeye başladı" Kalabalık içerisinde bir homurtu yükseldi. Genç bir erkek öğrenci ayağa fırlayarak,kadına haykırdı. "Medeniyetin ya da insanlığın sonu gelmedi, siz buna medeniyet mi diyorsunuz? Ed Thomson yerden göğe kadar haklıydı." "Sizin ürettiğiniz şeyler, insanlığa ve medeniyete geçici hevesler mutluluklar verdi. Ed haklıydı.Bunların yok edilmesi gerekiyordu." Çok sakin bir tavırla karşılamıştı kadın gelen bu tepkiyi. Sonuna kadar dinledi genç öğrenciyi. Sonra ondan tarafa daha da yaklaşarak alaysı bir gülümsemeyle seslendi. "Adınızı bilmiyorum ama..." "Adım Selim yurtsav bu okulda okuyorum. Fizik bölümündeyim" "Ah evet adınızı bahşettiğiniz için teşekkür ederim" dedi kadın. "Selim bey inançlı bir insan mısınız?" "Yüce yaradana inanır mısınız?" Genç adam kendinden emin bir tavırla hiç tereddütsüz cevapladı. "Elbette inanırım.Benim inancımın bizi mutsuz eden ya da acı çektiren bu saçma sapan ve Ed'in yaptığı gibi parçalanmayı hak eden nesnelerle ne ilgisi var?" "Yani dünya'nın evrenin,alemin bir düzen çerçevesinde yüce yaradan tarafından tasnif edildiğine ve insanlığında bu düzen çerçevesinde yol aldığına o zaman inanıyorsunuz?" Genç adam kadının sorusuna tam cevap verecek iken, kadın gelen cevaba müsade etmedi.Konuşmasına devam etti. "Medeniyeti ve medeniyetin getirdiği her şeyi suçlamanız yersiz. Bir bilgisayara ne dolduruyorsanız,ya da elinizde kullandığınız tüm akıllı cihazlara ne yüklüyorsanız onlar size öyle hizmet eder." "Burada patron sizsinizdir. " Kadın böyle bir tepkinin geleceğinden haberliydi sanki. Ardından duvara gelen yansıma buna işaret ediyordu. Duvarda istatiksel veriler ve grafikler vardı. "Bu grafiklere bir bakın.Dünya 'da internet üzerinden son on yılda girilen ve takip edilen porno sitelerinin dökümü var" Kadın kalabalığın verileri incelemesini beklemeden sordu. "Ne görüyorsunuz? ... Ben söyleyeyim. %40 çocuk pornosu, %20 si enses ilişkiler, %20'si karşıt ilişkiler,Kalanı ise daha vahim söylemeye lüzum yok.Ve siz milyarca insanın bu sitelere kendi isteği ile girip makineleri ve medeniyeti suçluyorsunuz. " Aralarından başka bir genç kadın oturduğu yerden kalkarak bağırdı. "Bu özgürlük bunu sorgulayamazzsınız?" Kadın bilinçli olarak daha sakin bir tavırla sordu. "Bu özgürlüğün size acı verdiğinden bahsediyorsunuz ama; Oysa ki medeniyetin değil insanlığın bu özgürlüğünün seçimlerinin tıpkı ED dediği gibi acı verdiğini ve parçalanması yok edilmesi gerektiğini de savunuyorsunuz." "Beyler,bayanlar aslı sorgulanması gereken parçalanması gereken,makineler akıllı cihazlar değil. Sorgulanması gereken insanlığa ne olduğu? sorgulanması gereken tıpkı sellim'in dediği gibi inanç,ahlak ve özgürlük diye perdelenen bu söylemde Tanrı'nın insan için ne ifade ettiği ya da tanrı insan için öldü mü yoksa?" Kafası karışmış bir kalabalıklaydı artık. Tek bir soru insanların kafasında dönüyordu. "Yoksa İnsanlık için Tanrı çoktan ölmüş müydü" "Ebola,Aids ve diğerleri, Ya da kanser kimin icadıydı beyler?, Özgürlüğünüzün mü? Tukaka ettiğiniz ebeveynlerinizin mutluluk teorilerimi farklı bir noktaya getirdi" "Bu hastalıkların hiç biri kendinden peydah olmadı. Hepsi özgür dünya'nın başlı başına bir ürünü.Salt düşünen özgür insanın seçimiydi onlar." Kadın hararetli konuşmasına devam ediyor. Karşısındaki kalabalığın kafasını bulandırdıkça bulandırıyordu. "Ve acı da bizim seçimimizdi." "Biz umuttan ve inançtan yana tercihlerimizi yapamadık. Modern dünyanın bize sunduğu her şeyi sınırsızca özgürlüğümüz adına kullandık. " "Kavramların tamamiyle içini boşalttık. Siyaset,Sivil toplumu,Şaklabanlık organizmalarına dönüştürdük. Çünkü yalanı en başında biz söylüyorduk. Bizim adımıza konuşan her temsilcide bizim gibi yalan söylüyordu." "Ve sonunda modern dünya'nın sunduğu tüm olanaklar bizi mutsuz etti. Derin acılar çekmemizi elimize ve evimize gelen her şeyden sorumlu tutmaya başladık" Bir an sustu kadın, Beklemediği bir şey olmuştu. Kalabalık içerisinde yoğun bir kıpırtı oluşmaya başlamıştı. Yaklaşık yirmi kişiden oluşan kadınlı erkekli genç öğrenciler ellerindeki büyük bez pankartı yayaya konferans salonunun içerisinde açtılar. Bez pankartın üzerinde kocaman harflerle " YAŞAYAN ZOMBİ OLMAK İSTEMİYORUZ" yazıyordu. Genç topluluk içinden bir erkek öğrenci bağırmaya başladı. "Bizi yaşayan zobilere dönüştüremeyeceksiniz.!" "Kurduğunuz düzeni ayakta tutmak için tüm bu konuşmaları yapıyorsunuz." "Sisteminiz iflas etti. Ed Thomson Bu boktan düzeninizin yıkımının başlangıcını yaparak sisteminizi bel kemiğinden vurdu." Hepsi bir ağızdan bağırmaya başladıklarında konferans salonunun içerisinde 5-10 kişilik güvenlik ve polis timi belirdi." Kadın bunca hengame ve gürültüye aldırmadan daha yüksek sesle konuşmaya devam etti. "Sizleri yaşayan zombilere dönüştürmek değil niyetimiz anlamıyorsunuz konu bu değil." Üniversite öğretim üyeleri ve dekan kalabalığın gittikçe yükselen sesleri ve tepkisini görerek kadının bulunduğu kısma doğru yöneldiler. Dekan kadına seslendi. "Gitmemiz gerek peride hanım,burası karışacak,hemen çıkmamız gerek" Öğretim üyeleri,dekan,akademisyenler peride ile birlikte apar topar sunumun yapıldığı sahnenin hemen yanındaki kapıdan çıktılar.Arkalarında olaylı ve öfkeli bir kalabalık onları yuhalıyor saldırmak için hazır bekliyordu. ******************
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © erdal divriklioğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |