Dengeli bir rejimde yemeğin yeri çok önemli. -Fran Lebowitz |
|
||||||||||
|
Ben Çanakkale’yim ‘’Ben garbının afakıyım Çanakkale’nin. Biri durdursun burnuma gelen kan kokularını. Güneş doğma üstüme, dayanamam görmeye körpecik bedenlerin paramparça hallerini. Doğma güneş, doğarsan, aydınlatırsan arkamdaki düşman gemilerinin yolunu dostun olamam bir daha. Öfkem dağ olur önünde engel olamam, doğma güneş doğma eski dost doğma..’’ Birkaç damla yağmur düşer bu sırada garbın afakına, eski dost ağlamaktadır.. ‘’ Ah görmez misin gözyaşlarımı eski dost, koy elini vicdanına, gel ben ol bir gün, kaç milyon yıldır doğar batarım, hiç bu kadar isteksiz olmadım. Ama bilirsin, yeni bir gün yeni umut demektir, nasıl alırım vatan evlatlarının elinden o umudu. Elimden gelse o düşmanın her birini yakmaz mıyım yüreğimin ateşiyle. Kör etmez miyim onları ellerimle. Sıkmaz mıyım boğazlarını bir çırpıda. Ben aydınlatmazsam toprak nasıl sarsın delik deşik bağrını” Toprak inler aniden: ‘’Ah bağrım delik deşik... Sağır edecek bu sesler beni. Üstüme düşüp son nefeslerinde annelerini, şehit babalarını, amcalarını ağabeylerini sayıklayan cılız ama yürek delen seslere dayanamıyor artık kalbim. Bilirim gelmez elden bir şey. Kudretim olsa kalkıp diriltebilsem onları. Yaşa Mehmetçik.. yaşa Mehmetçik.. Daha seni bekleyen beşikteki çocuğun, eşikteki anan, gittiğin günden beri gözyaşları dinmeyen bacın, gecelerce dua edip sağ salim dönmen için yakaran karın var geride. Uyan Mehmetçik, sen kanınla sulamasan da yeşerir bağrım yemin olsun sana. Yağmur sulasın beni, annenin babanın gözyaşı değil. Gözyaşı kurutur bedenimi yeşeremem. Bağrımın metrekaresinde 6 bin mermiyi eritirim de senin kanının bir damlasına tahammül edemem. Ey öfkemin ortağı, şehidimin kanıyla yasa boyanan hırçın deniz, sil düşmanın ayak izlerini üzerimden birer birer, kurtar bizi alnımızdaki bu kara lekeden. Nedendir bu dinginliğin bugün? ’’ Dalgalar kusar öfkesini: ‘’ Bekliyorum o anı. Emsalsiz bir heyecanla, bir çocuğun bayram sabahına uyanışı gibi... Sanmayın ki kalıcı bu dinginlik, Nusret verdi bana görevimi, vakit geldiğinde koparacağım fırtınayı. Can çekişen düşmanın sesleri inleyecek derinliklerimde, vuracağım sahile umutları, huzur bulacak yurdumun şehit kanıyla sulanmış her bir karışı, huzur bulacak süngülere takılı yürekler. Bekle biraz, duy göğü yırtan o kutlu sesi. Neredesin Seyit Onbaşı, 215 kiloluk mermin nerede? Düşmanın mermisi durmadan boğazıma, hissetmeden o kahrolası soğuk nefesini ensemde, boğ onları Çanakkale’de. ‘’ Bir ses duyulur, susar toprak. Bir ses duyulur, susar deniz, durulur dalgalar. Bir ses duyulur bütün sesleri kesen, içlere ferahlık veren. ‘’ Neredeydin Seyidim? Neden bekledin bu kadar? Ya sana da bir şey olsaydı bana ulaşamadan? Ama çıktım bir kere yuvamdan, bana bırakın artık gerisini, bana bırakın düşmanın gemisini. Atın korkuları, uyanın, bugün 18 Mart, 18 Mart’a uyanın. Zafere uyanın, Türk’ün benliğini kanıtladığı gündür bugün.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cemil Buğra BULUT, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |