..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) > Mehmet Önder




31 Aralık 2011
Bilgisayar Korkusu  
Mehmet Önder
Daha adının ilk duyulduğu yıllarda ürküntü vermiştir bana. O zamanlar adı kopitür olan aygıt için, “Olağanüstü bir şeymiş, ne sorarsan yanıt verirmiş, boşu yokmuş.” diye anlatırlardı. Yine övünerek bir şey daha anlatırlardı, bizim aklıevvellerden biri de çıkmış, “Ne var ne yok?” demiş; kompitür ne diyeceğini bilememiş, infilak etmiş.


:AFFJ:
BİLGİSAYAR KORKUSU


      Daha adının ilk duyulduğu yıllarda ürküntü vermiştir bana. O zamanlar adı kopitür olan aygıt için, “Olağanüstü bir şeymiş, ne sorarsan yanıt verirmiş, boşu yokmuş.” diye anlatırlardı. Yine övünerek bir şey daha anlatırlardı, bizim aklıevvellerden biri de çıkmış, “Ne var ne yok?” demiş; kompitür ne diyeceğini bilememiş, infilak etmiş.
      Ben yine de bu aygıttan o gün bu gündür korkmuşumdur. Nazik alet ne de olsa. Ne adının bilgisayara dönüşmesi ne de “Ne var ne yok?” sorusuna yanıt veremeyip patlaması azaltabildi korkumu.
     …

     Bu korkumun hiç de yersiz olmadığını daha sonra yaşayarak gördüm.
Yakın zamanlara kadar daktiloyu elimden bırakamayışımın sebebi sanırım buydu. Sonunda her gelenin “Hala bırakamadın mı?”, “Teknoloji diye bir şey var, duymadın mı?”, “Beceriksizlik canım!”, “Çocuklar kadar olamadın!” gibi sözleri, dayanılmaz oldu. Sonunda, “Getirin, kurun!” dedirtti.
Asıl sorun da bundan sonra başladı. Bu kez de dokunmaya korkuyorum. Ama korkunun ecele faydası yok.
Başa gelen çekilir, deyip; gözümü de karartıp orasından burasından dokunmaya başladım. Arada çocuklar gelip “Oh oh oh, olmuş olmuş, düğmeye basma eylemi süper” gibi sözlerle alay ediyorlar. Çocuklar; onların birer bilgisayar canavarı olduğunu bu aygıtın gelişinden sonra anladım biliyor musunuz? Düğmeye basıyorlar ne olacaksa oluyor, aynı yere ben basıyorum, arıza. “Basmaktan basmaya fark yook!” diye bağırmaktan yoruldum.

     …

Aylar yıllar böyle geçti. Bugün bir sözleşme hazırlayacağım, ilgililer bir kaç saat sonra gelir. Sırf yazı yazıp çıktı almayı da, övünmek gibi olmasın öğrendim, diyececektim ama; bu aygıtın oyunları da bitmiyor ki. Bir an elektrik mi gitti geldi bilmem, ekran karardı. Başladım sağı solu aramaya, bilgisayarcıların hepsi meşgul. Arada biri “Her şeyi sök getir.” dedi. Ama ben ne o her şeyi sökmeyi becerebilirim, ne de o kadar vaktim var. Neyse ki, bir başkasının durumu uygunmuş, hemen de geldi.
Çok ağzı kalabalık biri değil gibi. Hoş geldiniz, dedim. Saygı duruşu sona ermiş de “Rahat!” demişim gibi, bir kez başını salladı. Ama doğal karşıladım. Bu kadar zor bir işi öğrenirken arada şirinlik dersi de alması beklenemez.

     …

Bilgisayara ne olduğunu, nasıl olduğunu anlatmaya başladım, dur işareti yaptı. Anlaşılan konuşmamanın yanında konuşturmama huyu da var. Ben de artık olabildiğince işaretlerle, mimiklerle hoş sohbet bir ev sahibi görüntüsü sergilemeye çalışıyorum. Onarıma gittiğimiz bürodaki adam ne soğuk biriymiş, demesin diye.
İnceledi inceledi. Düğmelere bastı; açtı kapadı. Sonunda ilk sözcük parçası dilinden sekti. Sözcük diyemiyorum, seken ses açık anlamı olan dört başı mamur bir ses değil:
- Hım!
Hım, dediğin her anlama gelir. Acaba söylemek istediği şey iyi mi kötü mü? Güzel mi çirkin mi? Önemli bir şeyi yok mu demek istiyor, at yenisini al mı?
Ben bilgisayarı bıraktım, adamı izliyorum. Devinimlerinden, göz kırpışlarından bir anlam çıkarmaya çalışıyorum.
     Adam ser veriyor, sır vermiyor. Yalnız, orasını burasını kurcalarken ağzından bir söz daha çıktı. Bu kez daha uzunca ama, yine anlamı belirsiz:
- Kötü!
Eğer kötü demek istediyse bizim bilgisayarın durumu iyi değil. Durduk yerde bir sürü masraf. Ama her şeyi de hemen kötüye yormamak gerek. Acaba kötü mü dedi, başka bir şey mi dedi. Bizim Bayındır’da köfteye köftü, derler. O da köftü demiştir belki. Öğlen yemeği saati de yaklaşıyor, “Köfteleri söyle!” demiş olamaz mı?
Küçük olasılık olsa da sormak gerekiyor. Duyarsız kalmış olmayalım.
“Köfte mi?” dedim, ama; demesem iyiymiş. Adam başını bir çeyrek döndürüp yüzüme baktı; alay ettiğimi mi düşündü bilmem, bakışı hiç hayra alamet değildi. Şöyle iki adım geri çekildim. Tanımadığım adam, elinin tersiyle bir tane kaptırır mı kaptırır.
Neyse, ortalık daha çok gerilmedi. Bizim bilgisayarcı bilgisayarın orasını burasını karıştırmaya, bir şeyler açıp kapamaya devam ediyor. Ben de pür dikkat izliyorum; ve o an ağzından üçüncü bir ses yankılandı odanın içine:
- Iıh!
Çok korkunç bir ses bu. Ne “Hım” gibi iyiye de kötüye de yorulabilecek bir ses, ne de “Köfte mi dedi, acaba” diye düşünülebilecek köfteden bir söz. Bu açık açık umut yok, demek, hayır demek.
Olmayacak bir yerine, dokunduğum kesin. Masraflı arızalar da garantinin bitiminden bir gün sonra ortaya çıkmayı severler.
Umutlar gitgide azalıyor. Azaldıkça da kötü haber vermeye programlanmış gibi bilgisayarcının çenesi düşüyor. Bu kez:
- Iıh. Cık.
Yani çaresi yok “Ölmüş bu aygıt!” demek istiyor. Ah benim ellerim, hangi elimle hangi yanlış düğmesine bastım acaba?
Sağ olsun bilgisayarcı yine de bir şeyler yapmaya, kurtarmaya çalışıyor ama, o da ne yapsın? Ben yanlış yunnuş yerlerine basıp düzelmeyecek biçimde bozduysam onun elinden ne gelir? Nitekim en hoşsohbet tavrıyla yüzüme baktı:
- Iıh. Cık. Olmaz.
Bundan ötesi yok artık. En uzun sohbeti ‘Iıh’tan ibaret olan adam, kendince kitap yazacak kadar laf etti. Onarmanın bir yolu yöntemi olsa, bu kadar gevezeliğe gerek duyar mıydı?
Olmayınca kalktı, el salladı, sessizce gitti.

     …

     Az sonra aynı yerden bir bilgisayarcı daha geldi. Meğer önceki gelen bilgisayarcının dükkanı açık dursun, diye oturttuğu bir yakınıymış. Benim çok zorda oluşuma dayanamayıp insanlık namına gelmişmiş.
     Şimdi bilgisayar düzeldi, ama ben yine dokunmaya korkuyorum.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.



Mehmet Önder kimdir?

30. 11. 1959'da İzmir'in Bayındır ilçesine bağlı Furunlu Köyü'nde doğdum. İlkokulu köyde, lortaokulu Çırpı Mustafa Adanır Ortaokulu'da okudum. Bayındır Lisesi'nde bir dönem okuduysam da devam edemedim. Sonra radyo tamirciliği başta olmak üzere birçok işte çalıştım. Ege Tıp Fakültesi'nde memur olarak işe başladım. Buradaki on bir yıla yakın çalışmam süresinde önce İzmir Namık Kemal Akşam Lisesi'ni, ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. İlk Beş yılını İzmr merkezde, kalanını Bayındır'da olmak üzere yirmi iki yıla yakın bir süredir serbest avukatlık yapmaktayım. Evliyim, Alp Deniz adında sekizinci sınıf öğrencisi bir oğlum var.

Etkilendiği Yazarlar:
Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Önder, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.