Bilen sever. -Leonardo da Vinci |
|
||||||||||
|
Tavukların civcivlerin eşinmeleri,damdaki hayvanların bağırışmaları,koyunların kuzuların oynaşmaları, köpeklerimin sıcak davranışları daima bana huzur vermiştir. Renk renk kirazları,çeşit çeşit erikleri,salkım salkım sarkan üzümleri,çeşit çeşit armutları,ayvaları,elmaları ve daha nice meyvaları ağaçlarında seyretmek,onları kendi ellerimle uzanıp seçtiğimi koparmak,yemek o kadar hoşuma gidiyorki… İneklerin,danaların çimenler üzerinde yem yerken çıkardığı hışırtılar;kuzuların melemeleri,horozların ötmeleri,tavukların gıdaklamaları ... Siz hiç yeni doğmuş bir kuzuyu , yeni doğmuş bir inek yavrusunu görüp sevdinizmi ? Bambaşka bir dünya sanki burası… Tüm yaşantımdaki oluşan streslerimi tamamıyle alıp gidiyorlar. İşte bunun için ne zaman sıkılsam sığındığım yerlerden biride burası oluyor. Rahmetli eşimin vefatından sonrada günlerce burada kalmış,emektar dostlarım Gülsüm hanım ve eşi İskender efendi sayesinde kendime gelebilmiştim. Emektar dostlarım Gülsüm hanımla eşi İskender efendi ise tam bir dostturlar. Bende olan en ufak değişiklikleri fark ederek ona göre davranırlar. Hani Gülsüm hanımın mantısını benim gibi arkadaşlarımda çok severler. Çok nadir de olsa bazen çok samimi birkaç arkadaşımla orada toplanıp eski günleri yad ederiz. Rahmetli dayım her türlü müzik aletini hem çalar hem de söylerdi. O çalarken bende onun yanında onu sessizce huşu içinde dinlerdim. Benim musikiye merakımı fark eden dayım banada keman,klarnet , ud gibi bir kaç müzik aletinin çalmasını öğretmişti. Ne zaman efkarlansam yazın bahçedeki havuzun kenarında,kışınsa evin en üst katındaki şark sitili düzenlenmiş ocaklıklı odamda cam kenarına kurulan masama oturur içimden geldiğince çalmaya çalışırdım. Bazı zamanlar İskender efendi darbuka ile bana eşlik ederdi. Hani güzelde darbuka çalar bizim emektar. Gülsüm hanımda bize masamızı hazırlar , masamızda bize dinleyici olarak eşlik ederken bazende hafiften mırıldanır. Temmuz’un bu son haftasında şehrin gürültüsü ve stresinden bunaldığımdan kasabadaki evime kendimi attım. Daha dış kapıdan girerken beni köpeğim kurt karşıladı . Arabamı park ettiğimde İskender efendi ile eşi Gülsüm hanım yanımdaydılar "Hoş geldin bey" dedi İskender efendi. "Hoş bulduk nasılsınız" diye sordum. Yüzlerindeki o her zamanki sıcak gülüşleriye "Sağol beyim iyiyiz siz nasılsınız" dedi. "Sağolun" dedim. Bu arada kurt ayaklarımın dibine sokulmuş sürtünüyordu. "Kurt gel buraya rahatsız etme beyi" dedi Gülsüm hanım. "Bırak kalsın Gülsüm hanım o beni bende onu özledim" dedim. Çömeldim onun tüylerini okşarken sırt üstü yatan Kurt da bana oyun yapıyordu. Havuzun yanındaki masaya oturdum. Havuzdaki suyun fiskiyesinden fışkırarak akması sırasında çıkardığı ses, kuşların cıvıltıları bana ninni gibi gelmişti. Oturduk bir müddet sohbet ettik. Artık hava yavaş yavaş kararmaya ,yıldızlarda gök yüzünde birer asılı fener gibi parlamaya başlamışlardı. Böyle gecelerde şazlonguma veya hamağıma uzanıp ellerimi başımın altına koyarak çeviz ağacının yaprakları arasından uzun uzun gökyüzünü seyrederim. Neler düşünürüm neler… Bazen gidip o yıldızlarda bile yaşamayı özlerim. Hani o yıldızları tek tek dolaşıp ışıklarını bile yakmak istemişimdir. Havuz başındaki Gülsüm hanımın hazırladığı akşam yemeğimizi hep birlikte yerken bir taraftanda oradan buradan konuştuk. Yemekten sonra az şekerli kahvede hani pek güzel gitti. Şazlonguma uzanıp ellerimi başımın altına koyarak yıldızları seyrederken doğruldum kalktım,"Hayrola" dedi İskender efendi. "Yok bir şey kemanımla klarnetimi alacağım galiba biraz romantikleştimde". "Dur bey ben gider getiririm" dedi. Kemanın akortunu yaptıktan sonra usul usul bir hicaz taksim yapmıya başladım. Biraz daha ruhuma hitap ettikleri için hicaz makamı daha hoşuma gidiyordu. Sol çenemin altına kıstırdığım kemandan çıkan o eşsiz nağmeler,o muhteşem Temmuz akşamının su şıkırtılarıyla Ağustos böceklerinin cırıltıları arasında bambaşka bir ortama götürdü. Ben müzik aleti çalarken gözlerimi kapatır ,sanki bu dünyadan başka dünyalara giderim, kendimden geçerim. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum bir ara gözüm bahçe kapısının önündeki araba farlarına ilişti,korna çalıyordu. "Hayırdır,bir bakalım kimmiş" dedi İskender efendi. Gelen bizim ekabirlerden öğretmen arkadaştı. Onunda canı sıkılmış beni aramış benim burada olduğumu öğrenince çıkmış gelmiş.Hani iyide etmiş. "Hoş geldin hocam" "Hoş bulduk hoş bulduk,kaçarsın ha bulamıyacağımımı sandın…" "Kaçmak yok sadece kafa dinlemek, iyiki geldin hocam buyur gel." Oda havuzun başındaki masaya oturdu. "Karnın açtır" dedi Gülsüm hanım. "Sen bilirsin Gülsüm hanım" dedi hoca. Gülsüm hanım çabucak bir masa donattı. Hoca hem yemeğini yiyor hemde,"Efkarlandın galiba yine kemanınla sın." "Bırak bizde biraz efkarlanalım hocam." Yemeğini bitirdi,kahvesini içti. Bizim hocada çok güzel ud çalardı. "İskender efendi,madem üstad başlamış musikiye şu bizim ud’u da bir alıversen" dedi. Ben keman hoca ud İskender efendide darbuka derken olduk bir takım. Gülsüm hanımda masamızda oda dinliyor. İlk önce hoca nihavend bir ud taksimi ile ortama ısındı. Artık sazların tellerinde gezinirken bulunan her sanat müziği şarkısına diğer sazlar eşlik ediyordu. Ne kadar devam etti bilmem ama yorulmuşuz. "Yoruldunuz dinlenin biraz" dedi Gülsüm hanım. Hani bunların üstünede Gülsüm hanımın yaptığı o çayın kıymetini bilen bilir. Tavşan kanı mubarek. Gecenin sessizliğinin ortasında,ağustos böceklerinin çırcırlarının arasında ışıklandırılmış havuzun fiskiyesinden akan suyun şırıltısı insanı bambaşka alemlere götürüyordu. "Daldın yine" dedi hoca. "Yok hoca sadece düşünüyordum." "Neyi" dedi. "Neyi olacak şunu bunu işte" dedim. "Yahu yenge vefat edeli epeyi zaman oldu daha bir hatun bulamadınmı" dedi. "Bırak hoca boş ver." "Boş ver değil,asıl hanım bize bundan sonra lazım" dedi." Neyimiz varmışki"dedim. "Bırak anlamamazlığa gelme" dedi hoca. "Tamam tamam , sende biliyorsunki arıyorum ama bana sıcak gelecek birini bulamadım be hoca,galiba terki dünya ederken bekar gideceğiz" dedim. "Ağzına hayra aç bulacağız, bulacağız , bulacağızda sen pek ince eleyip sık dokuyorsun." "Eeee hoca bundan sonra yapılacak evlilik her halde aşk evliliği olmaz dimi." "Nedenmiş o" diye sert çıktı hoca. "Öyle hoca dedim. "Bırak zırvalamayı,ben neler gördüm neler. 70 inden sonra aşık olanları bile gördüm" dedi hoca. "Hayırlısı" dedim. "Öyle" dedi hoca. Uzaklarda ki köpek havlamasına bizim kurt kendince uzun uzun havlıyarak cevap verdi. Çeviz ağacına yuva yapmış bir çift gugukcuk kuşu aşağıdaki dallardan birine yan yana konmuşlar bizi seyrediyorlardı. Az ilerimizde de bizim tekir havuzun kenarına kıvrılmış hem bizi hemde fiskiyeden akan suyu seyrediyordu. Arada birde patilerini diliyle temizliyordu. "Meyva sularınızı tazeliyeyimmi" dedi İskender efendi. "İyi olur." dedim. Biz içki içmezdik. Ya meyva suyu veya gazoz içeriz. Gecenin ilerlemiş saatlerine doğru Gülsüm hanım elinde köy ekmeği ,tabaklarda zeytin yağlı sarma, çoban salata ile çeşitli meyvalardan oluşan bir tabakla geldi. "Karnınız açıkmıştır bey,iyi gider." dedi. "Sağol Gülsüm hanım" dedim. Hakikaten iyi geldi. "Al bakalım şu klarneti şimdi" dedi hoca. "Eeee" dedim. "Al al hadi al, alda kafana göre takıl da kendimizden geçelim." Klarneti çoktan beri elime almamıştım, özlemişim. "Hicazdan gir bakalım,gider bu akşam,şöyle damardan gir." dedi hoca. Sağ bacağımı sol bacağımın üstüne attım,klarnetin alt kısmınıda ayağıma dayadım ve başladım bir hicaz taksime. Hani sazendelere kendin için çal derlerde o sazende de içinden geldiği gibi bir çalarki,işte bende öyle yaptım. Gözlerimi kapayıp bir başladım ama ondan sonrasını hatırlamıyorum. Neden sonra kendime geldiğimde klarneti masanın üstüne koyarken kimseden ses seda çıkmıyordu. Etrafıma bakındığımda hoca sanki bu dünyada yaşamıyordu.İskender efendi ise başını iki elinin arasına almış dalgın dalgın havuzdaki fiskiye ye bakıyordu ama bambaşka yerlerdeydi. Az ilerimizde oturan Gülsüm hanım ise sanki bana ağlamış gibi geldi. "Ne oldu size" dediğimde hoca; "Bırak be dostum klarneti bir aldın,sana kendin için öttür dediysek de bizi bitir demedik be ." "İnanınki ben sadece klarneti çalmaya başladığımı hatırlıyorum, gerisini hatırlamıyorum" dedim. "Bu meret de bu kadar çalınır" dedi hoca. "Eline,diline sağlık bey" dedi İskender efendi. Gece epey ilerlemişti. "Yerlerimiz hazırmı Gülsüm hanım" dedim. "Hazır bey" dedi. O gece çok geç yatmamıza rağmen sabah dinlenmiş ve zinde olarak kalktık. Yine havuz başında,kuş cıvıltıları arasında yaptığımız kahvaltıdan sonra Gülsüm hanımın yaptığı kahveleri içip o gürültülü,stresli hayata doğru Hoca önde ben arkada yola çıktık. Her zaman olduğu gibi Gülsüm hanım yine arkamızdan dualarla bir güğüm su döküyordu. Mustafa Arif Razgartlı
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mustafa Arif Razgartlı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |