..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Hiçbir şey yaşam kadar tatlı değildir. -Euripides
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik > mahmut dağ




26 Temmuz 2011
Kızıl Gelin  
mahmut dağ
romantik başlayıp bitiğinde yazanı ve okuyanı bir sürü gereceğine inandığım bir öykü denemesi.


:BAGJ:
Güneş gökyüzünde ağır ağır batıya doğru kayıyordu. Adam kırsal bir alandaydı. Diz çökmüştü ve biraz ilerisindeki su birikintisine yansıyan güneşi takip ediyordu gözleriyle. Güneş ışınları su üzerinde gelincikler gibi kıp kırmızı izler bırakarak oynaşıyorlar, adam her kızıllık için yüreğinden gelen göz yaşlarını kızarmış gözlerinden kırların üzerine bırakıyordu yavaş yavaş. Adam başını yukarı kaldırdı ve yeniden önüne eğdi. İlerideki kızıl gelincik tarlasını gördüğünde adamın göz yaşları yüzüne yelpaze gibi yayılmaya başlamıştı. Adamın gördüğü her kızıllık adamı hep böyle ağlatıyordu. Göz yaşları hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu adama; adam ağlıyordu, ağlıyordu, ve ağlıyordu…

Adamın kulağına kendi hıçkırıklarının sesine karışarak çimlere sürtünen kavuçuk tabannlı bir terliğin sesi çalındı bir an için. Adam kısa boynunu yavaş hareket eden bir zemberek dişlisi gibi yavaş yavaş geriye doğru çevirdi. Gördüğü şey karşısında gözlerini birkaç kez açıp kapadı, gördüğü şey hala oradaydı. Daha önceleri de böyle olmuştu. Ağlarken böyle hayaller görür, hayallerindeki tek görüntü o anda gördüğü görüntüden başkası değildi. adam parmağını dişledi kanatıncaya kadar. Gözlerini kapatıp açtı ve görüntü hala oradaydı. “ssen” dedi adam dişlerinin arasından rüzgar gibi bir fısıltıyla. “evet” dedi kadın. “evet ben.” Diye sürdürdü rüzgarda salınınan yaprakların sesine benzer bir sesle kadın. Adam oturduğu yerden hiç kalkmadan sırtını kadına doğru döndü. Dönerken elinin tersiyle yüzündeki yarı kurumuş ve henüz yeni olanların bir birine karıştığı göz yaşı birikintilerini temizledi. “ağlamışsın.” Dedi kadın hüzün dolu ama berrak bir gülücükle. “ağladım” dedi adam ağlamaklı bir sesle. Adamın yüzündeki ağlama ifadesi çok kısa süre için elektrik şokuna maruz kalmış birinin şaşkınlığına, ölüme yakınlık nedenli korkuya bıraktı. Bu iki ifade adamın yüzünde disko ışıkları gibi yanıp yanıp sönüyor adam bir şaşırıyor, bir korkuyordu. “ne oldu sana?” diye sordu kadın nazlı nazlı. “sanki kendini yitirmiş gibisin karanlıklar ülkesinde. Sanki en değerli hayatların parmaklarının arasından su gibi akıp gitmiş. Sanki tanrıların tümü sana yüz çevirmiş gibisin.” Adam öyle bir derin nefes aldıki, duyan her hangi biri adamın tüm havayı emip ciğerlerine dolduracağını düşünürdü. Adam ceplerine bakınmaya başladı. Ve sonra bir an durdu. Son üç senedir günde birkaç paket sigara içtiği halde sigara içmediğini hatırladı. Ama sigara tutkusunun önüne geçemiyordu. Bir süre daha arandı. Ancak bir tek sigara bile bulamadı. Bir bebeğin rüzgarı yakalamaya çalışması gibi adam işaret ve orta parmağıyla bir süre boşluktaki hayali sigarayı tutup ağzına götürmeye çalıştı ve kadın gülümsedi ilk kez. Kadının yüzüne yayılan gülümseme adamın göz yaşlarını gözlerinin içine itiyordu sanki. “Sen” dedi kadın yüzündeki göz yaşlarını geri iten gülümsemesini koruyarak. “Sen sigarayı bırakmıştın.” Gidişinle başladım demek istedi adam. Ancak işte tam karşısındaydı. Gitmemişti.

Kadın rüzgar gibi sessiz, gelip oturdu adamın dizinin dibine. Ellerini uzatıp adamın yüzünü avuçlayıp; adamın başını yukarı kaldırıp gözleirnin içine dikti gözlerini. Adam bir şeyler söylemek için dudaklarını oynattı, ancak dudaklarından kurtulan fısıltı bile değildi. kadın adamın yüzünü bırakıp ellerini avuçladı. “ellerin eskisi gibi değil.” Dedi. “ne oldu sana? Sana yüz çeviren hayatın hangi parçasıdır? Verdiğin her nefesle içindeki hiçlikten bir parçayı daha savuruyorsun zamana, attığın her adımda hiçliğe biraz daha yaklaşıyorsun. Nerede benim tanıdığım hayatı sımsıkı kucaklayan adam?” adam önce ellerini kadının avuçlarından kurtardı. Sonra gözlerini açabildiği kadar açtı. “hatırlamıyor musun? Gittiğin günü? Evimden gölgeni bile alıp götürdüğün günü? Şimdi bir de ne olmuş sana diye soruyorsun.” Kadının yüzündeki gülümseme yerini şaşkın bir ifadeyle değiştirmişti. Dudaklarına sessiz bir soru işareti gelip sessizce kondu. Sonra adam sürdürdü. “şimdi hiçbir şey olmamış gibi gelip yüzüme dokunup elimi tutuyorsun. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi bana ne olduğunu soruyorsun…” adam son cümlesini yatağında söylemişti.

“yine düş” dedi adam titreyen bedenine uyan titrek bir sesle. “tanrım!” dedi adam. “ya düşlerimi al, yada beni alıp savur bilinmez bir yere. Düşlerin olmadığı, hayallerin olmadığı bir yere.” Adam ayağa kalkıp gerçeğe döndüğünü iyice anlamak ister gibi dikkatle sağa sola baktı. Saatine baktı daha kalkma saatine bir 20 dakika vardı. Ancak kalkmıştı ve yine sevimsiz bir düşle buluşmamak için uyuma ihtimalini aklından bile geçirmedi. Banyoya geçip aynaya uzun uzun baktı. adam gençti. Ancak son günlerin getirdiği huzursuzluklar adamın göz altlarında halka halka birikmeye başlamıştı. Abanoz renkli saçlarında yer yer renkler karanlığın parlaklığını bırakıp kırlaşmıştı. Gözleirni görünce derin bir iç geçirdi. Gözleri kızarmıştı. Ve her kızıl rengi saklayan şey zihinin gerisine saklamaya çalıştığı şeyi yeniden hatırlatıyordu. “kör olsam daha iyi olurdu.” Dedi adam kendi kendine. Hemen sonra bundan vaz geçti. Çünkü sırıl sıklam aşık olduğunu biliyordu ve kör olsaydı o kızıllık yerini daha belirgin bir şeye bırakırdı. Duş almayı düşündü, vaz geçti. Hızla yüzüne su çarptı. Kendine gelmeye ihtiyacı yoktu zaten onu uyandıran düş, onu düşlerin dünyasından gerçeğe öyle hızla fırlatmıştı ki buna hiç gerek yoktu.

Bir gece bir yerden bir yere giderken yolda görmüştü onu. Daha yüzüne bakmadan içinden bir ses “aradığın geliyor!” demişti kafasını patlatabilecek kadar güçlü bir sesle. Derken kavuçuk tabanlı bir terlik ya da ayakkabı sesi duymuştu ardında. Başını çevirdiğinde kızıl saçları rüzgarda savrularak geliyordu. Yüzüne günlük bir yüz ifadesi yerleştirmişti. Tam yanından geçerken durdurdu. “merhaba!” dedi biraz yüksekçe bir sesle. “lütfen yanlış anlamayın sapık yada yan kesici değilim. Size her hangi bir zarar vermek düşüncelerimin ötesindeki en son şey bile değil. Daha sizi görmeden içimden bir ses sizi tanımam gerektiğini söyledi.” Adam o kadar hızlı söylemiştiki sözlerini, kadının şaşkın yüz ifadesi adamın sözleri bittikten bir süre sonra geldi. Adam hala kadının kolunu tutuyordu. Hafifçe kızardı ve kadının kolunu istemeye istemeye bıraktı. Ve bırakır bırakmaz ilk hissettiği şey sanki elleri sıcaklığını kaybetmişti. Sonra masumca gülümsedi kadın. “ “belki yarın.” Dedi duyulur duyulmaz. “Şimdi uyumalıyım.” Diye sürdürdü. Kızıl bir bakış ve sıcak bir gülümseme savurup yürümeye başladı. Adam yerinde duramıyordu. Nasıl gelecekti yarın? Saate baktı daha gece yarısını ancak geçmişti. Sabah olmaz diye düşündü. Sizi nasıl bulacağım demek istedi ancak kızıl saçlar iyice uzaklaşmıştı. Koşmak istedi peşinden, ayaklarını kaldıramadı. Olduğu yere, kaldırımın kenarına çöküp beklemeye başladı. Ve sigara üstüne sigara yaktı sabahı beklerken.
hala yazılmaya devam ediliyor.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın beklenmedik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Güz Masalı
Bir Peri Masalı

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
İkikere Ölmek
Gemici

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yalnız Yolcu [Şiir]
Adem ve Havva Masalı [Şiir]
Hayat ve Hayat2 [Şiir]
Bir Kucak Aşk [Şiir]
Aşk ve Huzur [Şiir]
Savaş Korkularınla [Şiir]
Zıtlıkta Birlik [Şiir]
Her Hangi Bir Masal [Şiir]
Yalnızlığa Sürgün [Şiir]
Sıcak Gülüşler [Şiir]


mahmut dağ kimdir?

tıpkı erasmusun dediği gibi; delilik mutluluktur. bu düsturdan yola çıkıp beni delirten yazma tutkusunu özgür ve çılgın düşlerin, ve hayal gücümün en çılgın halinin emrine verdim. yazmak, yaratma tutkusunun insan zihnindeki tüm açmazlardan kurtulup, sözün ak ve kara büyüsüyle biçimlenmiş en gerçek halidir. çünkü söz büyüdür, gerçek söz deliliktir.

Etkilendiği Yazarlar:
J. R. R. Tolkien, Samed Behrengi, Stephan King, R. A. Salvatore, Tess Geritson... ve daha nice güzel kalemler


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © mahmut dağ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.