Radyo
(Engin Yavuz) 2 Ekim 2002 |
Anı |
| |
Bu öykü 1980 öncesinde, terörün bütün ülkede olduğu gibi İstanbul'da da etkin olduğu günlerde üniversite eğitimi gören İzmirli bir öğrencinin, zorlukla sürdürdüğü yaşamından kesitler veriyor. |
|
Ayna
(Engin Yavuz) 2 Ekim 2002 |
Bireysel |
| |
Mutfak kapısıyla, salonun kapısını ayıran duvarda kendimi enine boyuna verebildiğim bir ayna vardı. Yatak odasından salona giderken, koridorda tam karşımda, salondan mutfağa yürürken sağıma döndüğümde yanıbaşımda hep bakılmaya hazırdı.O aynaya baktım. |
|
Evleniyorum, öptüm
(Engin Yavuz) 2 Ekim 2002 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Poyrazın Ege Denizi’nin nemini soğuk bir yorgan gibi İzmir’in üzerine örttüğü bir akşamdı.Seni sinemanın kapısında görmüştüm. Sanki o soruyu sormak için özellikle beni beklediğini düşünmüştüm.“Affedersiniz, saatiniz kaç?..”“ |
|
Ünzile
(Engin Yavuz) 7 Ekim 2002 |
Gerilim |
| |
Öğle üzeriydi. Ama hala serindi hava.. 40 haneli Sarıyar Köyü’nde yeni bir gün başlamıştı. Kırmızı kiremitli kerpiç evlerin ceviz, kavak, dut ve kayısı ağaçlarının arasına gizlendiği köy, uyku mahmurluğunu üzerinden atmış, canlanmıştı. |
|
Karpuzkaldıran
(Engin Yavuz) 7 Ekim 2002 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Turgutlu, İzmir’e ve bu büyük kenti çevreleyen körfeze pek uzakta değildir. Nemli ve boğucu sıcakların hüküm sürdüğü yaz mevsimlerinde, İzmirlinin içini ferahlatan imbat rüzgarı Bornova Ovası’ndan içeriye sokulur, sokulmasına da Belkahve rampa |
|
Kemik torbası
(Engin Yavuz) 11 Ekim 2002 |
Anı |
| |
Evimize ilk geldiklerinde günlerce babama ve anneme yakın bir yerde uyuma ihtiyacı hissettim.Korkuyordum, rüyalarıma bile giriyorlardı.Çünkü misafirlerimiz iki beyaz torba dolusu yüzlerce insan kemiğiydi. Hepsi biraraya getirilip sıralandığında iki in |
|
Yazlık sinema
(Engin Yavuz) 14 Ekim 2002 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Zile bastı, odacıyı çağırdı, bir çay söyledi kendisine, bir sigara yaktı, kalktı pencereyi açtı. İçeriye lodosun taşıdığı sonbahar doldu.. İlk yağmur damlaları belediyenin avlusundaki tozları havalandırıyordu. Odacı çayını getirdi, masasına bıraktı. |
|
Düğün gecesi
(Engin Yavuz) 17 Ekim 2002 |
Anı |
| |
Olabildiğinde pistten uzak durmaya çalışan, daha çok konuklarla ilgilenmeyi tercih eden ablanın, zaman zaman gelinle damada dalıp, gözlerindeki nemi kimseye farkettirmeden elinin tersiyle silmeye çalışması bundan..
Erhan, uzaklardan, çok uzaklardan gülüm |
|
Bağbozumu
(Engin Yavuz) 11 Kasım 2002 |
Anı |
| |
Nuriş’lerin evinin karşısında komşuları Çetin’e ait, her tarafını asmaların sardığı, pembe üzüm salkımlarıyla süslü bir bağevi vardı. Girişi domates tarlası, arkası asmaydı. Yoldan girip tarlanın önündeki patikadan birkaç adım atılınca sol tarafta ağzı ko |
|
Pantolon
(Engin Yavuz) 20 Aralık 2002 |
Anı |
| |
Çaylarını yudumlayıp, dolunaya karşı birer sigara yaktılar, hala büyüklerinden gizli sigara içiyor olmanın heyecanıyla.. Sonra türküler söylediler birlikte, sesleri ovada yankılandı:
“Derdim çoktur hangisine yanayım
Yine tazelendi yürek yaresi
Ben bu d |
|
yeni baştan
(Engin Yavuz) 8 Ocak 2003 |
Anı |
| |
Orta boylu, kara kaşlı, kara gözlüydü, kravatını gevşetmişti, yaz tatili yakındı çünkü, gömleğinin yarısı pantolonundan taşmış sarkıyordu. Saatlerdir beklediği liseli sevgilisini görünce heyecanlandı.
Havuzlu kahvede oturduğu masadan doğruldu, ayağa kalk |
|
Kar zincirleri
(Engin Yavuz) 3 Şubat 2003 |
Bireysel |
| |
Ben büyük kentlerin yirmidört saat yaşayan yanını seviyorum. Alışveriş merkezleri, sahil restoranları, barlar, eğlence yerleri, giysi, ayakkabı mağazaları.. Biliyorum sen de böyle yerlerden hoşlanmıyorsun. Eğer sen hoşlanmıyorsan bu benim de hoşlanmayacağ |
|
Sardunyalara veda
(Engin Yavuz) 3 Şubat 2003 |
Sevgi ve Arkadaşlık |
| |
Şu çiçeğin rengine bak, sen böyle karanfil gördün mü? Balkondaki sardunyalar neredeyse dört mevsim, pembe, bordo, kırmızı çiçekler açarlar. Gözüm gibi bakarım onlara.. En çok sardunyaları severim, annem de-rahmetli- bayılırdı sardunyaya.. Pencere içlerine |
|
Çaylarınız şirketin ücretsiz ikramıdır
(Engin Yavuz) 27 Haziran 2003 |
Bireysel |
| |
Hoparlörden cızırtılı bir ses yayılır ansızın:
“ İzmir'den Ankara'ya gitmekte olan Anadolu Turizm'in değerli yolcuları, Kula terminaline hoş geldiniz, kaptanınız yarım saat yemek ve ihtiyaç molası vermiştir. Çaylarınız şirketimizin ücretsiz ikramıdır.”
|
|
|
"Ana baba" dedikçe hayata sarılmalarının en büyük nedeni olan Ünzile çok uzaklardaydı artık. Morgun bir köşesinde doktor, savcıya ilk tespitini anlatıyordu:
"Cesedin üzerinde herhangi bir darp ve yara izi yok. Tecavüze uğramamış. Açlıktan ölmüş."
|
|