Bir Şubat Gecesi İstiklal Caddesi ve Günlerden Cumartesi Saat Sabahın Dördüydü
(Mudi Beya) 4 Haziran 2013 |
Anı |
| |
Dışarı çıktılar. Arabaya doğru yürürken Haşmet Başkan aniden duraksadı ve ayaküstü, yapılan görüşmede işverenin adım atmamakta direnmesinin altında yatan sinsi hesabı birkaç tümce ile özetledi: Dostlarım, işveren masaya getirmekten kaçındığı teklifi işyerlerinde üyelerimize duyuracak… İşveren; İşçilerin sendikaya karşı tavır geliştirmesinin hesabın güdüyor, dedi. Arkadaşlar, biliyoruz değil mi, bu numaraları? Her dönem yeni taktikler öne sürüyorlar… Üyelerimizin diri durmasını sağlamalıyız… Bu herifler, masada sıfır zam önerecek kadar basitleşirken, yarın işyerlerinde avans dağıtımı gündeme getirerek üyelerimizin birliğini bozmayı da hesap edebilirler… |
|
Bir Şubat Gecesi İstiklal Caddesi ve Günlerden Cumartesi Saat Sabahın Dördüydü
(Mudi Beya) 14 Mayıs 2013 |
Anı |
| |
Toplantı tıkanarak sonlanmıştı. Ev sahibi olarak işveren tarafından sözcü konumunda olduğu anlaşılan Hüsam Bey, “ Oturun beyler! Sabahın bu saatinde birer sade kahve daha içelim de açılalım biraz. Ondan sonra gidersiniz.” dedi. Aslında bu öneri asla kabul görmeyecek gibiydi. İşte ne olduysa o dakikada oldu! Hüsam Bey, diye anılan işveren tarafı sözcüsü, masada duran kumandayı aldı ve televizyonu açtı!... Gündeme bomba gibi düşen ‘ son dakika!’ haberi, işveren sözcüsünün suratını ekşitmesine yol açtı!... Meğer vekillerimiz, asilleri uyuyunca, kendi maaşlarına yüzde yüz zam yapmamışlar mı!... İşçi sendikası adına görüşmelere katılan sözleşme uzmanı Halim Bey, kendi arkadaşlarına yönelik, “ Arkadaşlar, biz burada işyerlerinde üretim yapan işçilere zam konuşuyor, kuruşların hesabını yapıyoruz! Bakın, neler de oluyor? Gördünüz mü?” dedikten sonra işveren temsilcisine dönerek, “ Hüsam Bey, burası sözün bittiği yerdir! ” dedi. Ve kalktılar. |
|
Abdülrezzak Holding 1
(Mudi Beya) 17 Şubat 2010 |
Soyut |
| |
Bütün büyük aşklarda ( Bütün aşklar büyüktür aslında; ve herkesin aşkı da kendisince büyüktür!... Gerçi, Abdülrezzak’ ın içine düştüğü ateş yığınına aşk da denmez ya!... Neyse!..) olduğu gibi bu da karşılıksız bir aşktır aslında… Ve bu aşk yorgun, bitkin, ağır ve can çekişen bir aşktır!... Bütün ağırlığıyla da Abdülrezzak’ ın omuzlarında ve onun yüzsüzlüğü sayesinde ite kaka ve sürünerek yol almaktadır. |
|
Öylesine Bir 8 Mart Yazısı
(Mudi Beya) 4 Mart 2008 |
Bireysel |
| |
Olayları, içinde bulunduğumuz durumu ve her hangi bir gelişmeyi, olmasını istediğimiz gibi değil de, olduğu gibi görerek kabullenmeyi öğrenmek zor iştir. Görelim bakalım, nasılmış?
|
|
Vekilim Yanıyor Yetişin!
(Mudi Beya) 17 Mart 2008 |
Gülmece (Mizah) |
| |
Biz ikinci çayımızı daha bitirmemiştik. Milletvekili olduğunu öğrenmiş bulunduğumuz Şahabettin Yusyuvarlak, kahvehaneye arkasından itiliyormuş gibi girdi. Arkasından adamları… |
|
Fitneficürullah Hoca Efendi
(Mudi Beya) 23 Temmuz 2008 |
İronik |
| |
‘ Yahya amca, bu bahçe de senin mi , diye sordum.. Sormasam iyiymiş:
“ Mülk Allahın’ dır, ben emanetçiyim ” dedi… Nasıl oldu bilmiyorum, sormadan edemedim sanki: “ Ne kadar zamandır bakmaktasın emanete, yaşın neyin epey ilerlemiş, yorulmuşsundur; madem ki emanetçisin devret başkalarına, biraz da onlar yorulsun . ” Bu önerim, Hoca Efendi’ nın hiç hoşuna gitmedi… İlkin, başını öne eğerken sakalını sıvazladı. Sonra dudakları titredi, yutkundu!... Bir şey diyecek oldu, toparlayamadı ve hınzır bir gülümsemeyle yetindi… |
|
Ona Öyle Demezler Peynir Ekmek Yemezler
(Mudi Beya) 18 Ocak 2009 |
İronik |
| |
Parti liderlerimizin hünerlerini en iyi bir biçimde ortaya koydukları belirli alanlar var bana göre... Öncelikle, kendilerini seçecek olan delegeleri belirlemede oldukça başarılı buluyorum kendilerini! Polemik yaratmada ve geliştirmede sınır tanımıyorlar maşallah! Kendisine soru soracak gazetecileri seçmede Recep Tayyp Erdoğan' ın hayli başarılı olduğunu düşünüyorum...Deniz baykal' ın da, CHP önünde iktidar engeli oluşturmada kimse eline su dökemez gibime geliyor. İktidar ve anamuhalefet bu denli düzeysiz bir kavganın tarafları olunca arkası geliyor ister istemez.
Güvenirlik sıralamasında seçilmişlerin, atanmışların çok çok altında yer almasına kimse kafa yormuyor. Yaşanmış ve yaşanmakta olan bütün bunalımların ana kaynağı siyasete ve siyasetçiye güvenilmezlik yargısının toplumda yerleşmiş olmasıdır! Bu yargıyı tersine çevirmek siyasetçinin en önemli görevi olmalıdır. Ama, genel gidişat, kişisel olarak bu satırların yazarının umutlarını da silip süpürüyor. Sizler nasıl görmektesiniz acaba? |
|
Fanfinfon Çorbası
(Mudi Beya) 26 Şubat 2009 |
Ortamsal |
| |
Malzemeleri okuyunca, ‘ Bu ne boktan çorba böyle , diye burun kıvıranlara bir
çift sözümüz var: Bu çorbanın başına bağdaş kurup kendisinden geçercesine kaşık
sallayanları görmüyor musunuz be kardeşim. Bir kere de ‘ hamdolsun , deyin yahu!...
|
|
Günlük: Kırkbirkere Maşşşahlah Tüüü! Tüüü! Tüüü!
(Mudi Beya) 19 Mayıs 2013 |
İronik |
| |
Bizim insanımızın, günlük hayatta böylesi dostlukları ‘ düşman çatlatıyorlar , diye tanımladığı bilinir. Gizli bilgilerin kulaklara fısıldandığı bu ve benzer dostluklar, tarih yazacak denli önemli olunca kutsanması da gerekir haliyle. Hatta kan akıtmak; yani, kurban kesmek bile gerekebilir. |
|
Kriz Ortamında Ekonomik Garantili Konuk Ağırlama Önerileri
(Mudi Beya) 25 Ekim 2009 |
Varoluşçuluk |
| |
Dumanı üstünde susamlı, çörekotlu güzelim ekmeklerden yayılan kokular konukların aklını başından alacaktır. Oraya karakol da kursanız, konuklarınızı kuru ekmek yemekten alıkoyamazsınız. Ama, yanılıp şaşıp da, masayı değme yemeklerle donattığınız halde, ekmekleri masaya koymamış olsaydınız, yemeklere kimse banmazdı… Zira, ekmek bizim soframızın ana direğidir. O nedenle, soframızdaki katıklar her geçen gün azaldığına aldırmayız. Peki, ekmeğimize el uzatıldığı zaman öyle mi? Ekmeğimle oynayanın hayatıyla oynarım, demez miyiz, ekmeğimize dokunulduğu zaman?
|
|
Abdülrezzak Holding 2
(Mudi Beya) 28 Şubat 2010 |
Ortamsal |
| |
…. ……… İşin kötü yanı, o zamanlar “ İlla ki de üçten aşağı kalmayın; her haneden en az üç çocuk isterim.” diye direten hükümet büyükleri de yoktu başımızda!... Bu sayılan nedenlerle Abdülrezzak, en kolay bir iş olan üreme gücünü sonuna kadar kullanarak dokuz çocuk babası oldu!...
|
|
Abdülrezzak Holding 3
(Mudi Beya) 10 Mart 2010 |
Ortamsal |
| |
Kadın, az da olsa özverili baba numarasına inandığı için ertesi günlerde adamı görmezden gelmediği gibi, arada halleşmeyi de boş vermedi... Beş, on, on beş derken, kadın bir gün kendi kendine, ‘ Kız şu adamın işini görsen bir kerecik ; kıyamet mi kopar? Üstünde kalacak değil ya, adamcağız! , diye içinden geçirdi… Karşılaştığı bir gün de, “ Tamam ulan tamam!... Ama, keleklik etmeyeceksin!... Unutma!... Bir kereye mahsus!...” diye sıkılayarak açıkladı kararını… İlki böyle oldu. Şipşak! Abdülrezzak’ ın sırnaşıklığı da bundan sonra katlanarak gelişmeye başladı… Kadın, ‘Nasıl olsa yüz vermem, atarım başımdan, diye düşünmüştü. Yanıldı!... Arkasından ikincisi gerçekleşti! İlkinden daha hızlı oldu!... |
|
Abdülrezzak Holding (4. Bölüm )
(Mudi Beya) 24 Mart 2010 |
Ortamsal |
| |
Dün akşam, Abdülrezzak’ ın evinde neler olduğuna gelince, durum kısaca şöyle: Adam geçkin akşam keman yayı gibi gergin döndü eve… Zira, yukarıda anlatıldığı gibi, her ne pahasına üçüncü kez buluşmayı kafasına koyduğu için evden ayrılıyor, buluşamadan geri dönüyordu iki günden bu yana… Çocuklara bağırıyor, karısı Güldane’ ye olur olmaz çıkışıyor; sağa sola çalım satmak için fırsat kolluyor gibiydi. Evde sıklıkla ortaya çıkan bu gergin ortam, buluşmak için gidilen ilk günden başlayarak göreceli bir biçimde artarak sürüyordu… Özellikle bir haftanın dolmasıyla gerginlik de tavan yapıyordu. Dün ikinci gün olması nedeniyle evdeki hava gelecek bir kaç gün içindeki denli olası fırtınalara dönmemişti henüz!... Ama, Abdülrezzak’ ın karısı, “ büyük kızı istemeye gelecekler, ne halt edeceğiz; sen onu düşün.” deyince, ‘Eşek kaçtı, palan düştü, derler ya! İşte tam da öyle oldu!...
|
|
Abdülrezzak Holding
(Mudi Beya) 6 Nisan 2010 |
Ortamsal |
| |
Kahramanımız Abdülrezzak , bir dakikanın altmış kere kafasına kaya kütlesi gibi indiği bu zor anlardan birini farklı bir boyutta yaşadı!... Yutkunacak oldu, ağzı kurumuştu; dili damağına yapıştı!... Öylece kaldı!... Ama, Abdülrezzak, hazmetme kapasitesi sayesinde bunu da atlatır evelallah!...
|
|
Abdülrezzak Holding
(Mudi Beya) 6 Nisan 2010 |
Ortamsal |
| |
Kahramanımız Abdülrezzak , bir dakikanın altmış kere kafasına kaya kütlesi gibi indiği bu zor anlardan birini farklı bir boyutta yaşadı!... Yutkunacak oldu, ağzı kurumuştu; dili damağına yapıştı!... Öylece kaldı!... Ama, Abdülrezzak, hazmetme kapasitesi sayesinde bunu da atlatır evelallah!...
|
|
Abdülrezzak Holding (Altıncı Bölüm )
(Mudi Beya) 18 Nisan 2010 |
Ortamsal |
| |
Abdülrezzak, içeri adımını attı ve hem oturma odası, hem salon hem de çocukların yatak odası olarak kullanılan odada volta atmaya başladı, ağır ağır!... Aniden durdu ve “ Hele bi’ gelin öğüme.” dedi. Ve sürdürdü konuşmasını: “ Yarından soğna Muhammet, Fatih ve Alpaslan da işe çıkacaklar, haberiğiz ola!... Duymadık!... Ağnamadık, unutduk demeyin!... Yeri gelince ışıklarda araba camı siliğiz, yeri gelince, ‘okula gidiiik kalem defter parası , diye galabalık köşe başlarına durun!...Yeri gelince de, Hacça’ yla İrem abağızın aldıkları sakız, yara bandı, kağat mendil gibi öteberi satacaksız!... Bundan soğna ben de siziyle bereberim; göreceksiğiz babağızı!... |
|
Abdülrezzak Holding (Yedinci Bölüm )
(Mudi Beya) 2 Mayıs 2010 |
Ortamsal |
| |
Güldane, konuşmak için ortamın uygun olup olmadığını kontrol etmek için, laf olsun diye, “ Haçca!... İrem!... Hadiyin gızlar, babağıza okkalı bir de çay demleyin bakeyim. ” dedi. Abdülrezzak, “ He vallah!... Çok eyi olur!...” diye destekledi. Güldane, ortaya sofra serildiği için somyanın kenarına sıkıştırılmış yıpranmış sehpayı Abdülrezzak’ ın önüne koyarken, “ Böğün haber salmışlar, gel hafta esastan geleceklermiş Haçca’ ya. Sağa telifon etmeyçün aradım ikidir, açmadın telifonu!.. ” dedi. Buymuş!... |
|
Abdülrezzak Holding
(Mudi Beya) 13 Mayıs 2010 |
Ortamsal |
| |
Abdülrezak’ ın kendisine gelmesi uzun sürmedi… O gece evde yaşanan dramı hiç gündeme getirmedi ve kaşımayı da düşünmedi… Abdülrezzak’ ın bu davranış, diğerleri üzerinde yarı korkulu utangaç ve çekingen etkiler bile oluşturmaya yetti. Olayı böyle karşılamasının nedeni, bir kabullenme mi, yoksa kafasında kurarak geliştirip uygulamaya koymak istediği atılımın engellenmesi endişe mi olduğunu anlayabilmek için atacağı adımlara bakmak yeterlidir… Kendisini toparladıktan bir hafta kadar sonra, ‘ nerede kalmıştık , dercesine konuyu yeniden açtı bir akşam: “ Ne deysiğiz geçende ağnattıklarıma? Ekmek yetmii, aş yetmii! Üstüğüze lazım, başığıza lazım. Bu uzun günnerin arkasından kış gelii! Heç vakit harcamadan işbaşı yapak deyim! ”
|
|
Genç Politikacı Adaylarına Öğütler!
(Mudi Beya) 13 Nisan 2011 |
İronik |
| |
Köprüyü geçinceye kadar herkese dayı demeyi öğren. İçine atladığın yapının lideri konumunda olan adamın gözüne girmeye bak! Bu kural işin, olmazsa olmazıdır… Var sayalım ki, o adam sana “ Bir adım öne çık ve nefesini tut! ” dedi. Ne yapman gerektiğini biliyor musun? Hiç duraksamadan bir adım öne çık ve nefesini tut! Yere yığılıncaya kadar öyle kal! Liderin olacak adamın gözünde senin bu durumun ‘ yaman bir fedai olduğunun , kanıtı olacaktır!
|
|
Ay Işığında Bir Temmuz Gecesi
(Mudi Beya) 12 Aralık 2012 |
Ortamsal |
| |
Önündeki çakıl dikenleri arasından küçük kıpırtı hissetmesiyle kendini toparladı! Zıplayarak kendisinden yana yaklaşmakta olan bir canlının varlığı belli olmuştu İç cebindeki küçük el fenerini yakarak durumu tam anlamak istiyordu. Üs tüste iki kurbağaydı bu! Alttaki kancık olmalı, diye düşündü… Dişi olanı iriceydi, erkeğini rahatlıkla taşıyabiliyordu… Vay anasını, dedi! Kurbağalar, kafasında bir şeyler çağrıştırıyordu. Kalkıp yürüdü… |
|
Ay Işığında Bir Temmuz Gecesi
(Mudi Beya) 24 Aralık 2012 |
Ortamsal |
| |
Ay, kucak gelişmez karakavakların ardına gizlenerek usul usul ilerlerken gölgeler uzuyor, gölgeler uzadıkça çevre şekilden şekile dönüşüyordu… Uyuz Ümmet, karakavakların gölgesinden yürüyerek, gürül gürül akmakta olan suyu atlayarak geçti. Su arkının boyunca uzayıp giden ip incecik yolağa düştü. Geceleyin yürürken, neyin nerede önüne çıkacağını eliyle koymuş gibi biliyordu. Biliyordu zira, geçen yılın haziran başından bu yana her gece değilse de haftanın iki, bazen üç günü yineliyordu bu geliş gidişi… |
|
Ay Işığında Bir Temmuz Gecesi
(Mudi Beya) 8 Ocak 2013 |
Ortamsal |
| |
Su arkının boyunca ip incecik yolda ilerlerken, kafasındaki düşüncelerin çarpışması yavaşlar gibi oldu. Bu denli düşünce yoğunluğuyla hâlâ ayakta olmasına kendisi de şaşırdı… Bir temmuz gecesini tüm ağırlığıyla omuzlarında hissediyordu. Hava öylesine durgundu ki, yaprak bile kımıldamıyordu… Gece tam uykudaydı adeta. Herkes de uykunun tatlı saatlerini uyumaktaydı… Yolak, Halime’ lerin bağ damlarının çok yakınından geçiyordu… Dama epey de yaklaşmıştı. Aklına birdenbire, bahçe duvarının dibine çömelerek bir sigara tellendirmek geldi. Üstüne kurşun gibi çöken havayı ancak böyle dağıtabileceğini düşündü… Yolaktan iki-üç adım saparak, duvarın dibine çöktü. Elini cebine attı, paket boşalmıştı! “ Vay gözün kör ola! ” dedikten sonra, boş sigara paketini buruşturup yuvarlayarak suya attı. Sigara paketi, suyun üstünde oynayarak gidiyordu… Ay, Cavlaktepe’ nin doruğuna sarkmaya başlamıştı… Gölgeleri birbirine karışmış iğde, elma, karaerik, kiraz ve kayısı ağaçlarının dalları arasından süzülen ay ışığı titreşerek yüzüne vuruyordu… Yaprakların arada bir ağır ağır dans ettiği bu ışık sızmalarından seçilebiliyordu… Gözkapakları ağırlaştı; duvara sırtını verdikten sonra, başını da dayamıştı…Aradan iki dakika bile geçmeden, dingin bir karanlığa gömüldü!... |
|
Ayışığında Bir Temmuz Gecesi (Dördüncü ve Son Bölüm)
(Mudi Beya) 17 Şubat 2013 |
Ortamsal |
| |
Küçük tüpün üstündeki çaydanlıkta kaynayan su taşmış, tüpü de söndürmüştü… Koca Kız, ilkin gazı kapatarak demliğe çay koydu, üstüne de kaynar su ekleyerek çayı demlemiş oldu. Ocağı yeniden ateşleyerek, demliğin altındaki büyük çaydanlığa su ekledikten sonra kaynaması için belirli bir sürenin geçmesi gerekiyordu… Koca Kız, tam karşıdan Uyuz Ümmet’ tin yüzüne dönerek, “ Sen hiç lafa ortak olmadın Ümmet! ” dedi. Hiç ara vermeden yeni konuya geçti Koca Kız: “ Ümmet ne oldu sağa? Yüzünde bet beniz kalmamış kele! Gel çıranın dibine, kendin bak! ” dedikten sonra, Ümmet’ in elinden yapışarak gaz lambasının yanına çekerken: “ Lamba camının arkasında değirmi yer aynadır; iyi bak yüzüne! ” diye sürdürüyordu konuşmasını… |
|
Bir Şubat Gecesi İstiklal Caddesi ve Günlerden Cumartesi Saat Sabahın Dördüydü
(Mudi Beya) 28 Şubat 2013 |
Anı |
| |
Deneylerle sabittir ki, emek tarafının kalabalık grupla katıldığı durumlarda görüşmelerde tıkanmalar baş gösteriyordu çoğu kez… Bunu biraz açmak gerekirse, , ilgili şube tarafından belirlenerek görüşmelere katılan herhangi bir işçi, iş yerindeki yerel yöneticilerin ağzından bal damlayan tutumuyla, işveren adına görüşmelere katılan üst düzey yöneticilerin kuruş hesabı yaparak ortaya, ‘ toplam maliyet, çıkaran tutumuna sınıfsal bakamadığından duygusal tepkiler ortaya koyarak işin çıkmaza girmesine yol açıyordu… |
|
Günlük:
(Mudi Beya) 8 Mart 2013 |
Halk Öyküleri |
| |
Anne, duyma yetisini biraz kaybettiğinden anlaşma zar-zor olmaktadır… “ Eyiyim yavrııım, eyiyim. Heç bir sorunum neyin yok. Sen nahalsın? Gelinim torunum nahal? “ Adam hal, hatır sorma işinden sonra havadan sudan konuşarak bedava hakkını kullanmaya kararlıdır. Derken aile içi sorunları konuşmaya gelir sıra: “ Anne! Sana iyi bir haberim var; torunun Finat’ tın bir taliplisi daha çıktı. |
|
Bir Şubat Gecesi İstiklal Caddesi ve Günlerden Cumartesi Saat Sabahın Dördüydü
(Mudi Beya) 17 Mart 2013 |
Anı |
| |
.... Hani, okumakta olduğunuz bir kitabın sayfasını çevirirken, düşüncemiz saliseler süresince taaa uzaklara gidiverir de; yeni sayfaya yoğunlaşmanız için biraz gayret edersiniz ; işte öyle... Ama kesintiye uğrayan düşüncenin savrulduğu yerden döneceği yok gibiydi!... Belki de haklıydı; birdenbire kaygı yoğunluğundan bunalmasının geçerli nedenleri de olabilirdi… Askeri darbe öncesi örgütlü olduğu sendikada alışık olduğu anlayışlarla bunlar arasında dağlar kadar ayrım vardı… Darbeden sonra düzenle uygun adım içinde olmayan tüm parti, dernek ve sendikalara yapıldığı gibi Hilmiler’ in sendikaları da kapatılmıştı… Emekten, emekçiden yana olan örgütler kapatılırken yöneticileri de yıllarca yargılanmıştı. O darbelerin, işçilerin mücadele ederek kazanmayı öğrenmelerini engellemek için yapıldığı kabak gibi ortaya çıkmıştı… O sıralar şube başkanı olan Hilmi de bunlardan biri olarak sekiz yıl iki ay yirmi gün ceza bile almıştı. Yargıtay’ ın bozma kararıyla hepsi aklandılar, çektikleri eziyetlerin hesabını sorma olanakları olmadığından herkesin yanına kaldı!... |
|
Günlük:
(Mudi Beya) 19 Mart 2013 |
Ortamsal |
| |
Kanalın adı gerekli değil dedik ancak, söz konusu kanalın, otosansürü bu denli önemsediğine göre iktidara uzak duruşlu bir televizyon kanalı olduğu anlaşılmıştır belki! Zira iktidara yakınlığıyla bilinen kanallarda bu kavga bu kadar sansürlenmeden verildiğine göre…. |
|
Bir Şubat Gecesi İstiklal Caddesi ve Günlerden Cumartesi Saat Sabahın Dördüydü
(Mudi Beya) 2 Nisan 2013 |
Anı |
| |
İçki, deyince aklına başka bir şey takıldı Hilmi’ nin: İşverenlerin, işçilerin sendikalarda örgütlenmesini içlerine kolay sindiremedikleri için, bir zamanlar işçi olan kimselerin karşılarına sıkı pazarlıkçı olarak çıkmalarını da kabullenmek istemezler, sınıfsal bir realite olarak! Bunun için, zaman zaman pazarlık masasına getirmedikleri önerileri işyerinde duyurarak sendikayı devre dışı bırakmanın hesabını da yaparlar… Biraz içmeden bu işverenlerin karşısında dayanmak zor valla! Biraz içmiş ve sinirler boşalmış olarak pazarlığa girişmek, yadsınacak bir durum değildir. Sendikacılığın hiç içmeden yapılabilecek bir iş olmadığı bir kez daha apaçık ortaya çıkmıştı o gün. İşyerlerinden sıradan üyelerin katılımıyla yapılan sözleşme görüşmelerinin çıkmaza girmesi, o sıradan üyelerin, işverenlerin aldığı tavırlara sinirlerinin dayanamadığındandır… Ama Hilmi, her şeyde olduğu gibi dozunu iyi ayarlamak gerekir, diye de düşünmekten kendini alamadı… |
|
Günlük:
(Mudi Beya) 15 Nisan 2013 |
Halk Öyküleri |
| |
Kimi becerikli kadınlarımız dışında, dolması, kızartması, musakkası ve tatlısı dışında yemeği pek yapılmayan kabaktan bakın ne kadar yemek üretilebiliyor? callama kabak, pekmezli kabak, yarmalı kabak, sütlü kabak, erikli kabak, yoğurtlu kabak, derken; çintmesi, sebzelisi, oturtması, cevizlemesi, kalyesi, üzümlüsü, bayıldısı, mücveri, pidesi, babucakisi, çorbası, granitesi, grateni, omleti, keki, bastısı ve köftesi gibi onlarca yemek yapılabilmekte kabak denilen zevattan…Bununla da kalmıyor, çiçeğinden de dolma yapılabiliyor… |
|
Bir Şubat Gecesi İstiklal Addesi ve Günlerden Cumartesi Saat Sabahın Dördüydü
(Mudi Beya) 20 Nisan 2013 |
Anı |
| |
Toplantı akşam saat dokuz’ da başlamış, ilk yarım saat ısınma hareketleriyle geçmişti... Karşılıklı yapılan şakalar içinde dokundurmalar yer alıyordu. Bu arada üç kez çay servisi yapıldı... Ağır ağır konuya girilmeye başlandı... İşveren tarafı işçilik maliyetlerinin yüksekliğinden, kullanılan enerjinin pahalılığından, pazarda rekabet şansının günbegün zorlandığından söz ederek; ortaya yüzdeli sayılar ve maliyet hesapları çıkarıyor, ülkedeki işsizliği sendikaya karşı kullanıyordu... Adamlar, enerji, pazar ve maliyet gibi olumsuzlukları anlatırken, sanki bu ülkeyi işçiler yönetiyormuş da, olumsuzluklar o nedenlerle ortaya çıkmış gibi konuşuyorlardı! İşyerinden bir üye bu bakışa nasıl dayanabilir ki?
İşçi sendikası ise, üyelerinin yaşam pahalılığı altında ezilmekte olduklarını, üretimdeki verimin yüksek, pazar payının iyi olduğunu ileri sürerek sözleşmenin sendikanın istemi doğrultusunda yapılmasının iş barışına katkı sağlayacağını ileri sürerken açlık sınırından, mutfaktaki yangından söz ederken, asla rakam kullanmıyordu... Sendika üyelerinden, her iki taraf da, ' işçimiz, işçilerimiz, diye bahsediliyordu...
|
|
Bir Şubat Gecesi İstiklal Caddesi ve Günlerden Cumartesi Saat Sabahın Dördüydü
(Mudi Beya) 13 Ağustos 2013 |
Anı |
| |
… Bu kepazeliğin nedeni, salt kendisi olmadığı halde, toplumun bir bireyi olarak kendi kendini suçlu buluyordu… Bu sefil insanlar, neidüğü belli oymayan, kalitesiz ama kendi kendilerinden geçirmeye yeterli alkol ve uyuşturucu özellik içeren maddelerin etkisiyle büzülerek sızmış kalmışlardı!... Kimileri belki hiç uyanamayacaklardı... Kendisini alabildiğine kötü hissetmesine neden olan bu duygu yoğunluğundan çıkış yolu arıyor gibiydi… Tam da bu duygu bombardımanından sıyrılmaya çabalarken, vekillerin asilleri uyutunca kendi maaşlarına yüzde yüz zam yaptıklarını anımsadı! Elinde olanak olsa, vekilleri, şafak alacakaranlığının bu saatinde İstiklal caddesinde gezmeye zorlayabilirdi. Sonra!... Sonra, bu yüzde yüz zam yüzsüzlüğünü ettikleri yemin metninin neresine yapıştırabildiklerini kendilerine sormak isterdim, diye geçirdi içinden… |
|
Süt Kardeşliğ!
(Mudi Beya) 6 Eylül 2013 |
Ortamsal |
| |
Doğum sırasında anne ölünce, kalan bebeğin yaşaması için anne sütüne gereksinimi vardır. Eş-dost akraba çevresinde sütünü bu bebekten esirgemeyecek bir gönüllü bulunarak bu sabinin yaşama tutunması sağlanır. Ayrı anne ve babadan olan iki bebek aynı kadının sütünü paylaştıkları için süt kardeşi olmuşlardır ve ayrı cinsten olsalar bile aralarında bir evlilik bağı olamaz. Süt kardeşliği’ nin Anadolu kırsalında bir adı da emişgenliktir ve önemli dayanışma örneği olarak uygulanmaktadır. |
|
Bir Şubat Gecesi İstiklal Caddesi ve Günlerden Cumartesi Saat Sabahın Dördüydü
(Mudi Beya) 7 Ekim 2013 |
Anı |
| |
Bir toplum ki çocukların, yaşlıların ve zeka engellilerin büyücek bir bölümü korumasız ve korunaksız... Ne geçmişleri var, ne de gelecekleri ama, bunları olağan bakışlarla izleyen toplumun geçmişini yaşlılar, geleceğini çocuklar oluşturmuyor mu? Bir de zeka engellilerimiz var, bunlar da çokluk yazgılarıyla başbaşa!.. Etiketsiz, hiyerarşik olarak hiçbir kariyeri ve üniforması, silahı, örgütü ve örgütlenme olanağı bulunmayan bu katmanlar toplumun öp öz malıdır... Bu mala sahip çıkmayan bir toplum maddi dünyasının elden uçup gittiğinin ayırdına vardığı için olsa gerek; umudunu cinlere, okumaya-üfürmeye , taşlara, duvarlara, çula, çaputa bağlar oldu!. |
|
Bir Şubat Gecesi İstiklal Caddesi ve Günlerden Cumartesi Saat Sabahın Dördüydü
(Mudi Beya) 26 Kasım 2013 |
Anı |
| |
Toplantıdan çıkan sendika yöneticilerinin adı bir iki yerde geçti. Yöneticilerin soy adları genel olarak yazışma, karar defteri, raporlar gibi yerlerin dışında pek kullanılmıyordu... Örneğin Genel Başkan'ın adı Haşmet, soy adı Zurna'ydı; ama yakın arkadaşları, sürekli, ' Sayın Başkan, derken toplantılarda genel olarak işverenler, 'Haşmet Başkan, diyorlardı.. Genel Mali Sekreterin adı, soy adı Ahmet Cücetepe olduğu halde kendisinden , 'Geldi Ahmet başkan, gitti Ahmet başkan, diye söz ediliyordu... Diğerleri de öyle!... Genel Başkan Vekili' nin adının Salim olduğu bilindiği halde, soyadının Nazik olduğu bilinmiyor gibiydi.. .'Salim başkan da Salim başkan!... Böylece gidiyordu... Örgütlenme Sekreterinin adı 'Orhan, olmakla birlikte soyadı 'başkan, olmuştu sanki!.. Oysa değildi... Onun soy adı da, 'Dolandır, idi. Orhan Dolandır! Herkes biri birine, ' Başkan, ve ya ' sayın başkan, diye sesleniyordu... Bu yaygın bir hitap şekli olarak kullanılmaktaydı.. İşyerlerinden Genel Merkez' e yolu düşmüş şube düzeyinde yönetici, temsilci ve üyelere bile Genel Merkez Yöneticileri tarafından, ' başkan, diye hitap ediliyordu... Ara sıra işyerlerinden Genel Merkeze' e uğrayanların adlarının bilinmediği ve ya anımsanmadığı zamanlarda durumu kurtarmada işe yaradığı oluyordu bu formulün... |
|
Bir Şubat Gecesi İstiklal Caddesi ve Günlerden Cumartesi Saat Sabahın Dördüydü
(Mudi Beya) 18 Ocak 2014 |
Anı |
| |
Kumkapı' nın Arnavut kaldırım taşları buz tutmaya başlamıştı... Hava soğuktu... Seyrek, küçücük ve titrek kar taneleri, kardan çok kırağı parçacıklarına benziyor ve yere düşmek istemiyor gibi yatay hareketler yaparak dans ediyorlardı.. .Sıra sıra mekanlardan klarnet ve akardiyon sesleri yükselmeye başlamış, ortalığa yoğun bir anason, balık, kebap, baharat gibi onlarca çeşniden buram buram kokular yayılıyordu... Kumkapı gene bir haftasonu müdavimlerini ağırlamaya hazırlıklıydı... Her bir işyerinin önünden geçerken temiz giyimli delikanlılar davranışlarıyla, ' Başımızın üstünde yeriniz var, dercesine içeri buyur ediyor ve bir çalışanı, ortağı ve ya sahibi oldukları dükkanlarıyla gurur duyduklarını belli ederek özgüvenlerini ortaya koyuyorlar ve özgüven aşılıyorlardı gelip geçenlere... |
|
Kalleş Avrupalı!
(Mudi Beya) 17 Kasım 2014 |
İronik |
| |
, Avrupa gene kazık attı! Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu’ nun (USAK ) yaptığı bir araştırmaya göre, birinciliği Gürcistan kapmış… Bize de ikincilik kalmış! Çok yazık olmuş çok! |
|
Ereğli Çamlıyayla 2015 Toroslar Geçişi
(Mudi Beya) 31 Temmuz 2015 |
Bireysel |
| |
Her ne kadar rehberimiz karşı geliyorsa da iş, ton balık konservesiyle zenginleştirilmiş salata ve ya bir parmak sucuk, bir domates ve bir yeşil biberle halvet olmuş makarnayı ateşten almadan iki dakika önce üzerine kibrit kutusu kadar kaşarı doğradıktan sonra iki yumurtayı ekledin mi, iki kadeh şarap sevisiyle akşam yemeği adeta ziyafete dönüşüyor. Amaç içip içip yerlere yatmak değilse sorun yok.
Bu yemeklerle ayranı hiç önermiyorum.
Aramızda bu tür yemeklerle ayran içenler olsaydı, 1120 yaşındaki Ana Ardıç’ ı görür görmez satır- matırla “ Buraya cami ve AVM yapalım! “ diye saldırabilirlerdi. İşte Ana Ardıç’ ın bu tip adamlardan çok çok uzaklarda olması nedeniyle bu denli yaşayabilmiştir kuşkusuz.
|
|
Görme Engellinin Fendi Münasip Münasebattar' I Yendi
(Mudi Beya) 3 Aralık 2015 |
Ortamsal |
| |
Çocukluk yıllarında geçirdiği çiçek hastalığı sonucu gözlerini kaybeden Bahtiyar Mutlu ile aynı mahalleden çocukluk arkadaşı Münasip Münasebettar, iflah olmaz iki domino oyuncusuydular. Bahtiyar Mutlu, Münasip’ in çalıştığı fabrikaya engelli kadrosundan girmişti. Aynı mahallenin çocukları olduktan başka bir de mesai arkadaşı olmuşlardı sonradan. İki rakip olarak türlü iddialar ortaya attılar, bahisler tuttular; ara sıra işin içine para mara da girse bile, iki ezeli domino oyuncusunun inatlaşması, parayı gölgede bırakıyordu… Yenilen taraf genel olarak Münasip Münasebettar olmakla birlikte, işin peşini bırakmayı içine sindiremiyordu… Rakibinin görme engelli olması nedeniyle hileye saparak onu kolayca yenmeyi düşünmüyor değildi. Ama, oyun kurulan masanın çevresini meraklı yancıların sarmış olması, hile yapmaya engeldi. Bir de, rakibin zorlu olmasına karşın, görme engelli oluşundan ötürü hileye başvurmayı kendine yediremiyor gibi bir hali vardı… |
|
Görme Engellinin Fendi Münasip Münasebattar' I Yendi
(Mudi Beya) 8 Şubat 2016 |
Ortamsal |
| |
Ancaaak, plânlar boşuna yapıldı! Daha doğrusu yapılan planların uygulanmasına gerek kalmadı. Genel olarak oruçlu cami cemaatinin, ikindi namazından sonra iftar saatine yakın dakikalara kadar uyuması bilinen bir durumdur. O gün de öyle oldu. Ayrıca, akşama yaklaşıldığı saatlerde yemek telaşı nedeniyle de kahveden uzaklaşıldığı bir başka gerçekti… Cami cemaatinin uykuda olduğu sırada bizimkiler kahvehanede karşılaşmasınlar mı? Ortalıkta kimse yoktu. Kahveci de uyumaya gitmiş, oğlu kahvehaneyi öylesine açık tutmak için görevlendirilmişti. Her şey bir anda gelişti! Oyun, ne üzerine oynanacağı bile kararlaştırılmadan kurulmuştu. Taşlar çekildi, en büyük çifteyi Münasip çektiği için İlk taşı oynarken “ dübeş ” dedi! Bahtiyar Mutlu’ nun bildiğimiz engeli olduğu için kurulan bütün oyunlarda Münasip Münasebettar, oynadığı taşı sesli olarak belirtiyor, Bahtiyar da elindeki taşları im parmağı ve başparmağı ile bastırarak belirledikten sonra oynuyordu… |
|
Akşamdan Yazılan Mektup Sabahleyin Yazanı Tarafından Okunur Mu
(Mudi Beya) 19 Aralık 2017 |
Bireysel |
| |
Hüsmen, işletmeye yakın bir köyde oturuyordu. Bir akşam eve dönünce yurtdışında çalışmakta olan ablası ve eniştesine bir mektup yazmıştı. Yazdığı mektubu zarfa koydu, üstünü de yazdı ve pulladıktan sonra, şehir merkezinde oturan bir arkadaşına vererek postalanmasını sağlamayı düşünüyordu.. Daha önceleri de böyle yapardı… Mektubu kolayca görebileceği bir yere koydu. O akşam, yemek, çay, akşam oturmasına gelenler falan derken galiba biraz geç yatıldı. Hüsmen, her zamanki gibi kalktı, alelacele giyindi, elini yüzünü yıkadı ve kahvaltı etti. Akşamdan yazmış olduğu Mektubu almadan evden çıktığı gibi servise yetişti… |
|
İşte Geldi 8 Mart Bakın Neler Olacak
(Mudi Beya) 4 Mart 2018 |
Beklenmedik |
| |
Bu üç kadın ne kardeşlerinin, ne babalarının, ne de kuzenlerinin, daha sonraları da kocalarının ellerinden bir kerecik olsun, çiçek bile almamışlardı! Aynı şekilde kendilerine iltifat ve teşekkür bile edilmişlik yoktu... Bu kadınlar benzeri milyonlarcası gibi, çocuk çoluğa karıştıkları halde orgazmı dahi tatmamış ve tanımamışlardı! Ailecek dışarıda bir gün dahi yemek yemişlikleri olmamış, mum ışığında çay bile içmemişler, romantizmin yakınından bile geçmemişlerdi… |
|
|
Bireyin genel olarak kabul görmüş gelişmişlik düzeyi; sans, genekoloji bilimi, ekonomik olanaklar, aile büyüklerinin özverili çabaları, seçilen okullar ve ya öğretmen kadrosu gibi etmenlerin salt herhangi biriyle açıklanamaz diye düşünüyorum. Ancak, bu etmenlerin tümü ya da bir kısmı farklı biçim ve oranlarda katkı sağlamıştır kişioğlunun genel kabul görmüş gelişmişliğine...
Başkalarıyla paylaşmak için kaleme almaya çalıştığım bu metnin buraya kadar olan bölümü uzmanlık gerektiren konulardır ve farklı dallarda konunun eğitim ve öğrenmini yapmış akademisyenlerince irdelenegelmektedir... Elbette ben öyle bir iddianın sahibi olmak istemem...
Yaşadığımız toplumda; okulunda, işinde ve her hangi bir sanat dalında kendisini kanıtlamış bir yetenek ortaya çıktığında, ` Olsa olsa bu kadar olur, Allah vergisi maşşşallah!, diyerek hakkını sonuna kadar teslim ederiz sıklıkla... Yani, en azından konuyu; yazgı, kader, kısmet gibi kavramlarla açıklamayı yeğleriz!.... İşin bilimsel ve araştırılması gereken yönleriyle pek işimiz olmaz...
Ortaya atılan bir konuyu ve ya gündemi, ya da bir sorunu tartışırken hakkında bilgi sahibi olmasak da kesinlikle görüş sahibiyizdir!...
Karanlık bir cinayetin kurbanı olan Uğur Mumcu, bu çarpıklığı, " Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz!..." gibi bir öz sözle ne güzel ortaya koymuştu…. Her güzellik gibi O` nu da yok ettiler. Uğur Mumcu ki, toplum olarak bu gün içine düştüğümüz acıların haberini yıllar öncesinden veriyordu. Ve bu nedenle öldürüldü...
Benim bu yazımda ele almak istediğim asıl konu bu da değil.
Öyleyse ne mi?
Biraz açayım. Açayım ki, İzedebiyat' a` e üye olma amacımı da ortaya koymuş olayım:
İleride daha uzun yazmak umut ve dileğiyle belirteyim: Bana göre, bireyi geliştiren en önemli itici güç karşıtlarıdır.
Bir başka deyişle; birey, sürekli kendisi gibi düşünen kişi ve kümelerle bir arada oldukça gelişmez, gelişemez!...Tıpkısının aynısı düşünen insan kümeleri, biribirini ancak onaylar!...
Konu paylaşımı ve görüş alışverişinde bulunmak için aranızdayım.
Tartışma kültürünün gelişimine en küçük dahi olsa bir katkı sağlayabilir miyim acaba, diye düşünüyorum açıkçası...
|
02.12.2008 23:09:31
|
|
| |
Sürç-ü lisan ettimse affolmaya,
aafolmaya ki, kişi ağzından çıkanı kulağı duya....
Ve kimse karnından konuşmaya!...
|
|
|