Son
(Eda Gökmen) 12 Aralık 2005 |
Deneysel |
| |
Kapı açıldı. Kızın kafası karışıktı. Bir ileri adım attı bir de geri. Sanki bildiği herşeyi unutmuştu. Sanki hayata bir tavrı kalmamıştı, uçmuş gitmişti hepsi. Hayır uçup gitmemişti, tükenmişti, bozuk çıkmıştı, son kullanma tarihi geçmişti. Bütün bu insanlar nasıl oluyordu da aynı biçimlerle idare edebiliyordu. Kızınkiler tükenivermişti işte. Yenisini oluşturacak zamanı kalmadan kalakalmıştı hayatta. |
|
Dört
(Eda Gökmen) 1 Mart 2006 |
Deneysel |
| |
Devinimin bu kadar güçlü olacağını kestirememişti kız. Kaç gün olmuştu ki karar alalı? Karar alınır mıydı, verilir miydi, sıkıldı kız bu sorudan da, ne anlamsızdı. Günler mi, asırlar mı? Yine arasını telafuz edememişti işte. Ya gün vardı ya da asırlar, aylar ve yıllar hiç olmamıştı ki. |
|
Bir
(Eda Gökmen) 30 Ocak 2006 |
Deneysel |
| |
Sayfayı çevirdi, hala diretiyordu bütün bu aslında onu hiç ilgilendirmeyen konuyu anlamaya çalışmakta. Bunu neden yaptığını bilmiyordu, her zamanki gibi devam ediyordu sadece. Hayır yalan söylüyordu, biliyordu neden yaptığını; yapıyordu, çünkü bir yerlerinde onu yakalayacağını umuyordu hikayenin, ya da kendisinin hikayeyi yakalayacağını düşünüyordu, çok istiyordu. Bekliyordu, umuyordu ve bunu hayatın akışına bırakıp gitmek kisvesi altında yapmaktan başka yolu yoktu, acınacak halde olduğunu düşünüyordu. |
|
İki
(Eda Gökmen) 6 Şubat 2006 |
Deneysel |
| |
Pencereye doğru yanaştı, kalın perdeyi çekti, içeri ışık girdi, umudu yaptırıyordu bunu ona, biliyordu. Tül perdeyi çekmedi, öyle öğretilmişti. Mahrem hayatlar tül perdelerini hiç açmazdı. Mahrem bir hayatı var mıydı, galiba yoktu ama kimse bundan söz etmek istemiyordu. |
|
Üç
(Eda Gökmen) 14 Şubat 2006 |
Deneysel |
| |
Kahve içmeye ara vereli birkaç hafta olmuştu, sağlık için değildi elbette. Sigaranın zihnini açtığını düşündüğü ve yararlı olduğunu düşündüğü gibi kahvenin de onu sakinleştirici bir etkisi olduğunu düşünüyordu. Yine bu akıl dışı tespiti nedeniyle bırakmıştı kahveyi, fazla sakinleşmiş olmaktan kaynaklanabileceğini düşünmüştü durumların, coşkusunu bu denli derin uyutan kahveydi. Ama şimdi içmek istedi, sakinleşmek için mi bilemedi, sanmıyordu. Gidip ısıtıcıyı çalıştırdı. |
|
Beş
(Eda Gökmen) 7 Mart 2006 |
Deneysel |
| |
Köşeyi döndü. Bu yolun hiç anlamı yoktu, öylesine geçilirdi meydana kadar. Evin sokağına geldiğinde bir kez daha düşündü bu ölme işini. Ölmeliydi belki de bu aralar. Eve gidecekti, evin önünde bir ambulans, mahalleli kadınlar kapıda, hepsini yarıp usulca geçecekti aralarından, “çekilin” diyecekti, “yol verin, ben kendisiyim” O sırada apartman kapısından çıkartılmakta olan sedyedeki bedenine yaklaşıp alnına dokunacak, saçlarından geriye doğru okşayıp “geçti” diyecek, fısıldayacaktı kulağına “hiçbir şey iyi falan olmayacak” Beden huzur bulacak, geride kalanlara sadece lanet okuyacaktı. Ambulans gitmişti, evin önündeki kalabalık da dağılmıştı. Sonra anahtarını çıkaracaktı, kapıyı açmaya çalışacak, anahtar girmeyecekti, diğerini deneyecek ama o da olmayacaktı. Hemen girişteki dairenin penceresinden biri kadın uzanıp, “yoklar onlar artık, taşındılar buradan” diyecekti. Kız “adres bıraktılar mı” diye soracak, “evet” diyecekti kadın “cehenneme gittiler!” Teşekkür ederek uzaklaşacaktı kız gülümseyerek gördüğü herkese. |
|
Altı
(Eda Gökmen) 13 Mart 2006 |
Deneysel |
| |
Radyoda haber saatiydi, mezat devam ediyordu dünyada, bugün coğrafyaydı konu, geçmişi satmaya devam ediyordu bugün ve yarının da umudu yoktu. Prezervatif kullanıyordu bugün, yarın hiç olmayacaktı. Üremeyi reddeden kadınlar geleceği öldürüyor, bunu da bencil bugünleri adına yapıyordu. Bütün dünya bunu kabullenmiş yarını olmayacak bir yaşamın dününü satıp bugünü yaşamaya çalışıyordu. Kaostu yaşanan, felaket filmlerindeki gibi, göktaşı yola çıkmış herkes ölmeden önceki saatlerini geçiriyordu, satıyor, tüketiyor, korunarak sevişiyor sevişiyor sevişiyordu, sevişmelerin amacı ortadan kalktığından aşk da yoktu, kimse aramıyordu bile. |
|
|
16.06.2006 16:45:59
|
Yazalım bakalım |
| |
Şaşırtıcı, izedebiyat da günlük sunmuş bize. Her yerde bir günlük, günler günlükler, biraz abartılı oldu galiba, yazmaya bahane mi arıyoruz ne... |
|
|