Zalim Eşittir Zulüm...

yazı resim

Zalim eşittir zulüm
ve dünya malına tamah
gardaşı gardaşa
düşman eder gülüm
oysa ne toprak vergi ister
ne zaman sorgu ister
susar su bile birgün
mecnun leylaya varamamıştır
işte buda başka sürgün
gülüm susuz çölün
bir vaha gözyaşı vardı
demek ki oda kurumuş
adı ayrılık
ölüm ile eş...

küfrettiğimiz kendimiziz
küfürü ki
icat eden de kendimiz isek
kitabı mukaddesi
küfürden uzak okursak
niye canına okuruz gülüm
ayrılığın
hemde arkasından ver yansın
ana avrat
hem küfür yaratmadı ki
zalim ayrılığı
bak yine yanlış söyledin işte
hem kim dedi ki sana
ayrılık zalim
oy gülüm
ayrılığın icadı insanın özü
anlamamak yatar
düşüncesinde
anlamamanın içinde gülüm
anlamayı anlatmak var
anlamak var
ayrılığın bir yolcu olduğuna
inanmak var gülüm
küfür ile değil
elini bırakmamak var
asıl ayrıldığın
kendinde eksilen parçandır
bir yanın sızılar zaten
feleğe ne desen
felek hangi bir işe yetişsin
felek bir tek
ama bir dünya dolusu
suçlu göreni var...

hangi çağdı acaba
insan ilk aşka düştüğünde
dişinin dişi kesti
erkeğin güçlü
erkekliğine güvenip
atılgan yüreğinin delişmenliğini
yelesiz ve kuyruksuz
bir aslandan geriye
bir gönül ocakbaşının
köşesine hangi dişi
hangi zaman oturttu
uslu bir çocuk gibi
ninni bekler gibi
dört gözle
uyku bekler gibi
süzülgen gönül gözlü
ama ölümü bile unutmuş
çarpan yürekle
adam adam olalı
aşk boyundan uzun oldu
ne dersin gülüm
kim bile bilir ademden önce
aşk hangi batından doğmuştur
ki kadın bunca gücü
alt etmiştir
bir ok kirpikle
ve esir etmiştir
kahramanın kanına kadar
bir ahu bakışla
havva anamız
adem babamız ile
demek bundandır şimdilerde
dünyaya sığmaz büyüklüktedir...

Fırat asidir hep
hele ki kış biterken
dağların eteklerini
yeşil nebat halısı örterken
zemheriyi
göçe zorlarken cemre
güneş ateşli suyla yıkanıp
tepesine çökerken
en yüce dağ
şapka çıkarır önünde
mantosunu soyar
ovaya akıtır gönül suyunu
ağaçlar giyinir
yaprak yaprak bir mevsim
güller
bir kızın dudaklarıdır
öpülmüş ki kızıl
utanmış ki pembe
yari görmüştür ki apansız
sapsarı
işte öyle gülüm
aşk toprağa düşer
üzerinde
nasipleniriz hepsi bu
farkımız
ayaklarımız değil
aklımızdır bizimle
gönül rençberliği edecek
can toprağını bulmak
buradaki ayrılık
bir başka mevsime kalsın
burada ayrılığın
canımdan bir parça olması
hesepsızca kadar senin
oradaki yaraya sürülmesidir
kalbim bundandır
iki katlı bir zırh giymiş
sn ayrılmazsan
benim yüreğimin kalesini
ayrılığın fethi ne mümkün gülüm...

akardı
Munzur toprağın kucağında
zaman
bir yaşlıya benzerdi
nasıl ki
her yaşlı kucağında
hep ölümü taşırsa
ölürdü mevsimini beklemeden
zamansız içimde
yokluğundan bu yürek
gelmedin
munzur suyunun
yatağı içimdeydi
şah damardan kestim
kanım olmuş boşu boşuna akar
işte ayrılık bu olsa gülüm
ölümün gözlerine baka baka
ölüyorum diyebileceğinin
ölümden hızlı
uzaklaştığını görmek düşüncede
duygularını
birer birer katletmesidir
ümitsizliğin
bitmektir gülüm
ayrılık hiç olmamışça
ayrılık demek gülüm
hiç başlamamış olmaktır
başlamaya bir hayal kurmaktır gülüm
bizimkisi bu ayrılıktan değil
biz biribirimizin gönlünün
içinin içinde ayrılığ yaşarız
bir baş yüzüdür bizimkisi
ayrılık bile
ayrılık olduğundan şüpheye düşer
aynı yerde
aynı canda
bir başkalıktır yaşanan gülüm
tarif edemiyorum işte gülüm, edemiyorum...

inlerdi uçurumun önüne gelmiş
bir yolcu korkuuyla inlerdi hasta
gülerdi ölüm
ve işine giderdi hastanın nefesinden
atmosferi silerdi
duygularındaki
ekranı kapatırdır
bitirirdi bütün filmi
yakardı sinemayı
seyredilen her şey yanar
bütün seyircileri anların kaçardı kurtulmak için
Hiroşima misali
ot bile bitmemiş gibidir gülüm
ayrılmış gönüllerle
ölmüş bedenlerin
kemiklerinde
yaşamın hiç bir şeyi yazmaz çünkü...

ciğerparem
Ve nefesim
cevahir gözlüm
yürekliler yüreklerini
yüreklilikle
yürek yüreğe katar birbirbirlerine
daha
yaşıyor yüreklerimiz
çıkaralım
birbirine kaynatalım
ölüm bizi hiç sevmediler bilsin hep
yaşamaya günahtır
her ayrılık
insan bir kere ölür gülüm
bu ayrılık ne ola...

ve Kömürhan köprüsü
hep Harput'a bakacaktır
ben ölürüm
sen ölürsün
Fırat yine akacaktır
Malatya'ya Beydağı
selam duracaktır her gün
yüreğimin başı Harput'tan gelip
ışık hızından öte
bir sevda ruhuyla düşecektir güneş olup
gönlümdür gün
gönlümdür gece
gönlümdür yıldız
mahı nurum kara gecemin meşalesi
kurda, kuşa
yem etmedim
ayrılıktan yana ben
ne kendimi
ne içimdeki seni
göz bebeğimin sevdiği
mor ötesi sevda bildiğim renk
kenger dikeni batmış oldu
bugün yoksun
gözümde arpacık ağrısı başladı
bakışından sürsene akşama
bu göz ağrısı bir başka
sen sen diye sancılanır yüreğim
iliğim donar
ayrılık dersen,
deme gülüm, deme...

26.12.2008 Taşkışla/Taksim
Bayram Tunca 1956, Elazığ

Başa Dön