Bitti,
İçimi titreten,
Sürur zerk eden hicran gitti…
Bir inşirah sahnesiydi
Güneş ışınlarının sessizce içeriye girdiği gibi
Sabahın ilk saatlerinde,
Gülmeyen yüzlerde ısıtan ülfet timsaliydi
Neşe ve muhabbete
Ne kadar hasret kalınmışsa gönül,
Kahredercesine benimsiyordu
Derin bir yakınlık duyuyordu
Sanki ruhi tınıları aynı serencamdan nüksediyordu
Kelam etmek,
Bazen derinliğin kıyılarında gezinmek,
Gülebilmek iyi geliyordu
Sineme
Ömürlük bir hakikat sıcaklığını veriyordu,
Huzur ve muhabbet yaşanıyordu
Bir takım
Mahrem konular vardı
Her nasılsa çekinceler hala zindeliğini koruyordu
Sessizliğin gölgesinde ki izler
Bu gerçeği haykırıyordu, güven yetmiyordu
Yaşanmış
Ve iliklere kadar acısı saklanmış
Mazi sayfası, okunmaması gerekiyordu
Her ne şarta olursa olsun
Yaşanmışlık kalbe ve ruha acı vermişse,
Elem vaat etmişse, acıtıyordu
Artık
Yeni bir sayfa açmanın,
Kalan nefesi sürur sandalına bırakmanın
Yegâne sahiple
Baş başa kalmanın, deryanın ruhuma
Aşina gelen sedasıyla uyumak istiyordum
Göreceğim
Düşler artık rahat bıraksın
Huzuru temin için ne kadar varlığım varsa alsın
Kalbimde
Yeis adına hiçbir iz bırakmasın,
Kaygılar esaret yaşatmasın
Akıl ve izan
Tutuklu kalmasın, çile ve cefa
Zulme dönüşmesin, insan olduğun bilinsin
Kalbe düşen
Bir sevda, ruhu yormasın
Hissiyata yas tutturmasın, bütün zamanı almasın
Sevgi adına müştereklik
Ve saygı sadakatle marifet kazansın
Güven
Ve samimiyeti zedeleyen
Her şüphe taliplilerine ulaşsın, muhabbeti yıkmasın
Mustafa CİLASUN