Göğsümün sol yanında havarlı sancılara gebe kalır özlemin,
riyakar bir gökkuşağı yedi iklim kuşanır yalancı temmuzunda üşür ellerim...
hangi karanlık kanıtlayabilir şimdi geceye uzaklığını?
hangi deniz mavisini içine gömüp
suskun sönük bakar,
acının kabına sığmayıp buruştuğu gözlere?
yitti ne var ne yoksa...
Hangi asi çığlık gidişleri durdurabilir şimdi
bir kere yol almışsa yolcular
ve
kesilmişse ayrılığa bileti
kim durdurabilir sokak başlarını, limanları, rayları?
kenarındayım kanamaların az kenarında
tekbaşıma yarım ürkek
peşimde sokak kırılmaları gölge katliamları
yitirilmiş bir umudun avlusunda
yitirilmişliğin en dolu yanına bırakıp kendimi tükenişim,
onar onar aldı ömrümü,
yaşıyorum; denensiz nedenli
bir merdiven boşluğundan topluyorum bekleyişlerimi,
isterim ki varlığımı solumasın hayat
yığın yığın emek serpmiştik körpe sevmelere
örselenmiş kanatlarımızdan sızan kanın toprağa bulaşmasından korkarak tutsaklığımızın yağmurun bileklerini acıtmasından utanarak,
mülteci konvoyların ardı sıra
buzlanan çırpınışlarla
benliğimizin sarp yamaçlarında
yalın ayak gezinmeler vardı
zeytin dalı gözleriyle çocuklar vardı,
yitti ne var ne yoksa...
bu yıkıntıların vebali adında gizli
] ]