YEDİ KALPLİ KIZprefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /
Kasabaya günün ilk ışıkları vururken, kırmızı kapılı evin lambaları , geceden beri yanan ışığını bir bebek ıngalamasıyla söndürür. Sevimli, tatlı, tonton mu tonton bir kız çocuğu gelir dünyaya . Anne baba kızlarını sever, ilgilenir. Kıpır kıpır bir bebektir.Okul önlüğünün mavisini çalmış gözleri ilgi ve sevgiye doyumsuz, hep bir şeyler arıyor gibidir. Öğretmenlerinin ve arkadaşlarının sevgisi de onun kocaman yüreğine yetmez. Ne ailesinde görünür bir sorun vardır, ne okulda ne arkadaşları arsında. Her şey insanların sürdürülmesini istediği ölçülerde ve uygunluktadır. Arkadaşları öğretmenleri herkes onu sever, ailesi eksiğini bırakmaz, lakin tek kalpli insanlar içindir bu sevgiler, kimsenin bilmediği birşey vardır ki o yedi kalplidir. Tek kalplilereyetecek olan sevgi ona kifayet etmez. Onların sıradan, belirli yaşantısı onda hep eksiklik duygusu yaratır. Bazen gördüğü dilenci hissettirir bu boşluğu, bazen kimsesiz bir çocuk, bazen açlık çeken insanlar, bazen kanadı kırık bir serçe bazen üzerine basılmış çiçekler...
Büyüyüp serpilir güzel, sempatik bir genç hanım olur. Üniversite için şehre gelmişler ,ailesi biricik kızını yalnız bırakmamıştır. Küçük kasabaların yalnızlığı da küçük olur diye düşünür. Büyük şehre gelmiş yalnızlığı da büyümüştür. Herkesi sevip birini sevemediğini, her şeyi yapıp bekleneni yapmadığını görür. İsteyeni çoktur. Şehirden makul biriyle evlenir. İyidir kocası, üzmez sever onu , ama iyi olmak tek başına bir şey ifade etmez. Çok seveceği ve sevgisine doyacağı tek şeyin bir çocuk olduğunu düşünür. İki yıl sonra doğan kızı daboş kalan diğer kalplerini örtemez. Çevresinde insan çoğaldıkça onun boş kalpleri daha da sızlar. Böyle daha fazla yaşayamayacağından küçük bir çanta ve yedi kalbiyle ayrılır evdenbir sabah erken . Arar içindeki boşluğu yok edecek ne varsa, arar. Her geçen gün eksikliğini daha çok hissettiği boşluğu onu boğmadan o, boşluğu boğmaya yola çıkar. Başını ve sonunu bilmediği bir yola...Ayaklarının izdüşümüne bırakır kendini . Bir gün bir çiçek tarlasındaaldığı derin nefeste hisseder boşluğu , bir gün bir köyün yamacında, bir gün hoyrat esen yelde,durgun akan ırmakta hisseder. Şehrin gürültüsünde, koca binaların acınası ürkütücülüğünde, akıp giden insan selinde, hiçbir yerde hiçbir durumda hiçbir kimsede yoktur aradığı. Onca zaman sonra yorgun ve bıkkın ruhunu yorgun ve bıkkın bedeni taşıyamazken sadece mini minnacık bir pırıltı kalmıştı gözlerinde .Zor görünür nitelikte bir kör nokta. Yüreğinin üzerindeki koca taş yer değiştirmişti sadece hepsi o kadar. Annemin dediği gibi benkendim mi yaratıyorum bu mutsuzluğu.” Güzelsin , akıllısın, kocan ve çocuğun var hattabir işin var daha ne istiyorsun” demişti annesi.” Şımarıksın sen” demişti. Oysa yaşamı güzelleştirmek için gücü yoktu.. Annesinin arkasından bir damla yaş düşmüştü gözlerinden. Kendini o yaşın içine bıraktı,bir dereye vardı dere aktı aktı önce denizle sonra okyanusla kucaklaştı. Kadın yorgun bedenini bir ağacın gölgesinde dinlendirdi. Gözlerinde çoğalan okyanusla karşısında uzanan dingin denize baktı. Biraz dinlendikten sonra, spor ayakkabılarını çorabını çıkarıp, denize yürüdü. Bileklerine kadar suya girdi. Kulağının altındaki kumral saçlarını ıslattı, başını kaldırıp güneşe baktı, orda birbirinin içinden geçerek dans eden renkler gördü. Sonraağacın yanında ona gülümseyen bal gözlü adamı...Adam biraz önce oturduğu ağacın yanındaki ağacın altında oturuyor, elinde kağıt kalem tutuyordu. Ne zaman gelmişti oraya yoksa oradaydı da kendisi mi görmemişti. Kadın, adamın bal rengi gözlerinde biraz önce ördüğü güneşi ve yedi rengi gördü.
---Sizi fark etmedim dedi
---Evet çok yorgun ve dalgındınız.
Kadın eski yerine geçti, rahat bir oh çekti. Adam konuşmaya başlamayahazırlanır gibi bir iki kez boğazını temizledi.
--Burada ne yapıyorsunuz?
Kadın sorar gözlerle bakınca
--Yani buralara pek kimse gelmez de
--Denizi temelalarak dolaşıyorum. Ya siz?
--Şiir yazıyorum
--Aaa ne hoş bana okuru musunuz?
kazır işkenceci
yüreğimizdeki acının kabuğunu
kana bulanır
zehire bulanır bedeni
çıkmaya çalıştıkça
daha da batar
hüznün derinliğine
dayanamaz hergün işkenceci
boğar bir gün kendini...
yazar şair
yüreğimizdeki umudun şiirini
bir martı havalanır
seviler üstüne
alır çığlığını martının
bölüştürür önce
dirence
onura ve aşka bölüştürür
dayanır şair
dayanabildiğince
omzundaki ağırlığın altında ezilmeden
yüreğinin rengini taşır
geleceğe
ve bir gün
doğar...
Kadın “gelecek” diye mırıldandı.
--Evet ... Gelecek güzel günler...Sizin denize ve güneşe bakışınızı gördüm. Gelecek güzel günlerin yolu oydu işte.
--Bilmiyorum, arıyorum
Bütün gün birlikte geçirdiler. Adam kadına yeni bir dünya yaratmaktan söz etti, serçelerin öttüğü, çiçeklerin boynunu bükmediği, çocukların aç kalamadığı, silahların orduların olmadığı bir dünya. İnsanın insanı çoğalttığı, sofralara güneşin konduğu bir dünya. Denizlerin bir olup okyanusa gidişinin zorluğunu,mücadele etmek gerektiğini anlattı. Bazen konuşan değişiyordu ama konuşmalarda ritm ve melodi aynıydı. Tüm gece boyunca konuştular, şu uzun yolculuğu hatta şu uzun hayatı boyunca konuşmadığı kadar. Kıpırtılar başladı yorgun ruhunda, renklendi gözlerindeki kör nokta. Kadının içinden bir serçe havalandı umuda. Tatlı bir coşku örtüştü bütünüyle . Ertesi gün birlikteliğin günüydü, yalnız olmadığını duyumsatanbir insan vardı, o bir insan bütün insanları kapsadı. Günün ve gecenin soğuğudokunamadı sıcak vücutlarına,sarılırken birbirini hisseden yakıcılığa . Genç kadın içinden dolup taşanaad vermek istemedi,onu böylece tüketmek istemedi.Dingin, huzurlu bir rüya gibi koydu başını adamın göğsüne ve tam on dört kalp sesi duydu.