Burası Ankara Mamak. Duvarlar sağır, duvarlar dilsiz. Vicdanlar hakeza. Ne pencereden ışık vurur, ne saçları rüzgâr savurur." Bahar inmiş diyorlar Ankara'nın sisli yamaçlarına." peh! Burada hep zemheri, geldiğimiz günden beri. Birinin, sıcak sudan soğuk suya değmezken elleri. Bize çok görürler yağız yeri. Her taraf duvar ne yâr ne yer var.
Dost bî vefa, yâd insafsız. Yanımız yöremiz ıssız. Bir gönül kapımıza kilit vuramadılar.Kelepçe bileklerimizden öte geçemedi. Alnımızdaki yara, gönlümüzdeki yaraya merhem oldu. Güllerimiz biz göremeden soldu.
Sizler, bahara karşı gerinirken telaşsız. Bizim baharımız sonbahar oldu... İnsafız ellerden, dar ağaçlarının gerçeğine sığındık. Seherlerin safiyetinde, masumiyetinde yunduk. Yalnız sonsuzluğun sahibi kucak açtı bize, şükür ki onunla avunduk...
Vazgeçmedik gönlümüzdeki sevdadan. Kıvırmadık, çevirmedik. Hep dimdik onurumzla yaşadık, onurumuzla terki dünya eyledik. Siz bizi bir türlü anlamdınız. Anlayamazdınız! Biz bu ülkeyi ve insanını bilâ- bedel sevdik. Çünkü, kuru katı da olsa bu ülkenin ekmeğini yedik,suyunu içtik ihanet edemezdik... Siz havyar yerken ,viski yudumlarken,bizim tırnaklarımızı söktüler , işkencelere maruz kaldık. Sesimizi çıkarmadık. Ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kapısını aşındırdık, ne başka merciilere başvurduk. Biz hesabımızı mahşere bıraktık... Terazinin Şaşmayacağı güne, Allah'a ısmarladık...
Ankara,06.03.2010 İ.K