Yalnızlığın Sevinci

Yalnızlığım sapladı sivri ucunu kalbime ve giderek derinlere ilerliyor, sessiz çığlıklarımdan boğuluyorum. Etrafıma şöyle bir baktım, bu ne koşuşturma böyle, herkes iş çıkışı evine gitmek için yollara düşmüş, otobüs, dolmuş duraklarında uzun kuyruklarR

yazı resim

Yalnızlığım sapladı sivri ucunu kalbime ve giderek derinlere ilerliyor, sessiz çığlıklarımdan boğuluyorum. Etrafıma şöyle bir baktım, bu ne koşuşturma böyle, herkes iş çıkışı evine gitmek için yollara düşmüş, otobüs, dolmuş duraklarında uzun kuyruklar… İlerde buluşmuş sevgililer bir yerlere gitme telaşı içinde, adamın biri ekmek almış bir diğeri sebze evlerine gidiyorlar, yorgun gözlerle etrafı süzerek bir yandan da gündem hakkında konuşuyorlar… İlerde bir anne kucağında çocuğu, kuyrukta bekliyor, kızı ona kreşte olanları anlatıyor o da ilgili gibi görünüp aslında başka şeyleri düşünüyor…
Bu koşuşturma içinde, kalabalığın, gürültünün tam ortasında kalbimdeki çığlıkları duyabiliyordum. O çocuğu kıskandım onu dinleyen bir annesi olduğu için, o adamı da kıskandım, eve ekmek götüren adamı ve şu karşıdan karşıya geçen teyzeyi, hepsini kıskandım, hepsinin koşuşturmasını, bir yerlere gidişini, şu kalabalığa karışmış olmasını, gürültüye ortak olmalarını kıskandım… Hatta ileride sebebini anlayamadığım sadece bağrışmalarını duyduğum bir kavgayı da kıskandım…
Ben ne yapıyordum, nereye gidiyordum? Bende işten çıkmış, otobüs kuyruğunda bekliyordum… Nereye gidecektim? Boş bir eve, beni kimsenin karşılamadığı, hatta gitmediğim zaman kimsenin de merak etmeyeceği o sessizliğin içine…
Otobüse bindim ve her zamanki gibi evime geldim… Zili çalmak istedim, biliyorum kimse açmayacaktı ama ben yine de çaldım, fark ettim ki zilim çalışmıyormuş, oysa ki ben aylardır bu evde oturuyorum… Zilin sessizliği parmağımın ucundan yüreğime kadar saplandı, anahtarımı çıkartıp açtım kapıyı, “Merhaba” dedim birileri cevap verir ümidiyle, kimsenin olmadığını bile bile…
Ayakkabılarımı çıkarıp ahşap portmantoya bıraktım, üzerimdekileri çıkartıp eşofmanlarımı giymek için yatak odasına yöneldim, okuduğum kitabı açık bırakmışım komidinin üstünde… Hiç acele etmeden (zaten bol bol vaktim var) üzerimi değiştirdim… Mutfağa geçtim, canım bir şey istemiyordu, keşke yemek hazırlayacağım birileri olsaydı… Gidip televizyonu açtım evin içi bir çok sesle doldu… Sesler duvarlardan kulaklarıma yansıyor ama içeri giremeden sönüyordu. Balkona çıkıp bakındım, sokaktaki insanlara, ileride bir aile çocuklarıyla gezmeğe gidiyor, birileri evlerinde gülüşüyor sesler geliyor… Sonra babam aklıma geldi “ Sen seçtin, biz demedik git diye” demişti… O an tutamadım göz yaşlarım süzüldü ve balkon demirine düştü, birden yüreğimdeki buz delmekten vazgeçti, göz yaşlarım içimi ısıtmıştı.
Kalabalığın içinde yapmacık, kendini bile dinlemeyen, duyguları körelmiş bir insan olmadığım için sevindim, bu kez sevincimden akıyordu göz yaşlarım ve içimi ısıtıyordu, rüzgar başka yalnızlara da sevincimi taşısın, duyguların her şeyden önemli olduğunu ulaştırsın diye bir kahkaha attım göz yaşlarıyla karışık ve bir kahkaha daha… Sonra gülümseyerek kapadım kapıyı ve mutlu güzel dünyama geri döndüm saçlarıma takılmış umutlarımla…

Başa Dön