Tanımalıydı. Tanıması için yanındaki kum saatini alıp, ters çevirdi. Sorularına hemen cevaplar bulmalıydı. Cevap şıklarındansa, kendisine yakışacak olanın verilmesi gerekliydi. Şıklar, birbirine yakındı. Cevapları verecek olansa, uzaktı.Zorladığını hissetti. Yumuşayıverdi. Cevap şıklarını yarıya indirdi. Bakışlarıyla kaçamaklar yapmasını seviyordu. Kum saatiyle, cevap verenin çehresinde ki
aralık fazla değildi. Bakışlarıysa, tenis topu gibiydi. Cevaplar geciktikçe, soru hazırlamakta ki becerisiyle gurur duydu. Kendine olan güveni arttı. Duruşunu bozmadan, yerinden kalktı. Kum saatini çantasına koydu. Yoluna devam etti.
Gözlem yeteneğine güveniyordu. Gözlemlediklerini de sıralıyordu. Elmaların ve armutların yerleri ayrıydı. Ortak yanlarıysa çöpleriydi. Bunlardan haberdar olmaksa, basitti. Fotoğraf karesinin içinde bulunmak, kısa süre gerektiren bir eylemdi. Gözlem yapmanın süresinin de aynı olduğunu düşünüyordu. Süzen bakışlara sahipti. Süzüleninse bal olacağının garantisi yoktu. Dudaklarını hiç kıpırdatmadı. Gözleriyle konuştu. Gözlerinin dilinden anlamayanların çokluğu kendisini üzdü. Neşelenmek için, gözlemecinin yolunu tuttu.
Zevklerle renklerin farkını biliyordu. Buluşma yerlerininse ortak kullanıma açık alanlar olacağının farkındaydı. Ortak alanlar bulmak dışında, ortak noktaları da bulmak konusun da uzmandı. Geniş yelpazeyi andıran kültür bilgisini sallayıp
durdukça, beyin fırtınaları çıkarttığını sanıyordu. Her defasında da bu kısımdan yola çıkmayı seviyordu. Fırtınaların ardından kalan görüntüden, kırıntı da olsa
payına düşeni alan ve almayanları da görüyordu. Bir an da oluyordu. Bir an da bitiyordu.
Anlayış, içtenlik ve duruluk, üç adım ötedeydi.
Üç adım atlanıldı. Kırmızı bayrağı beyaz bayrak sanan gözler ışıyıp, sevinçten uçuverdi.
Eski bir sözlüğüm. Sayfaları çevrildikçe kopan, dağılan ve aradığın kelimeleri bulamayacağın eski sözlük...