Türban ve İslami Kesim Üzerine Bazı Mülahazalar

Bununla beraber İslami kesimin demokrasi idealini ne kadar içselleştirdiği ya da böyle bir kaygusunun olup olmadığı da tartışmaya açıktır. Çoğulcu bir demokratik yapının koşullarının gerektirdiği adımların atılması yolunda ayak sürüyen siyasal hareketlerden birisi de İslamcılıktır. Seçimlerle oluşan siyasal yapıyı çoğunluğun azınlığa tahakkümü biçiminde algılayan ve asgari ortak paydada buluşmayı söz konusu bile etmeyen bu kesimin, Türkiye’de demokratik yapıyı güçlendirmekten ziyade kutuplaşmayı tetikleyeceği ortadadır. İslami kesimin karşı kutbunda yer alan vesayetçi entelijensiyanın demokrasi algısı da gelişkin olmadığına göre Türkiye'nin kısır laik anti-laik kutuplaşmasını aşması kısa vadede mümkün gözükmemektedir.

yazı resimYZ

Türkiye'de türban konusunun İslami kesim tarafından özgürlük sorunu olarak ortaya konması ve tartışmaların da bu meyanda gerçekleşmesi oldukça sorunlu gözükmektedir. Ülkede, onca demokratik talep ve özgürlük meselesi ortada dururken, türbanın ön plana çıkarılması, manipülasyonu akla getirmektedir. Batılı normlarda demokratik adımların atılmaması/atılamaması ve Avrupa Birliği tarafından yapılan eleştirilere karşı, hem tepkisel hem de göstermelik bir demokratik açılım olarak! Üniversitelere türbanla girilmesi yolunda yasal düzenlemeler yapılması manipülatif siyasetin en önemli nedenidir. Özgürlük konusunun bütüncül olarak ele alınmayıp da salt simgesel unsurların ön plana çıkarılarak değerlendirilmesi meselede samimiyetsizliğin bir göstergesidir. Özelde İslami kesimin, genel olarak da Türk Sağı’nın, hiçbir zaman ve koşulda demokrasi pratiğini gerçekten özümseyerek hareket ettiği görülmemiştir. Tepkisellik, İslami kesimin toplumsal sorunlar karşısında gösterdiği tavrı doğru değerlendirmek için kullanılabilecek en uygun nosyon gibi gözükmektedir. Özellikle Kemalizm'in prensiplerine karşı geliştirilen bu siyaset tarzı, prensiplerin nasıl demokrasi pratiği açısından yorumlanıp açılıma imkân sağlaması gerektiği düşüncesinden ziyade, toptan reddetme ve tepkisel hareketler olarak kendini göstermektedir. Dolayısıyla, eleştirilen bir ideolojik bir yaklaşımın siyaset yapma biçiminin düştüğü iddia edilen anti-demokratik tavır olduğu gibi sahiplenilmektedir.

Türbanın, gerçekten Türkiye'de İslami kesimin önemli bir simgesi, sembolü olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Simge olduğu da zaten açıkça dillendirilmiştir. Fakat türbana özgürlük konusu, gerçek bir özgürlük ideali olmaktan ziyade, İslami kesimin bir anlamda meşruiyetini ortaya koymak için kullandığı bir enstrüman haline gelmiştir. Özgürlüğün, gerçek anlamda hayatın her alanını kapsayan toplumsal bir ideal olarak algılanmayıp, sadece başörtüsüne serbestlik bağlamında değerlendirilmesi, bu siyasi akımın samimiyetsizliğini ve takiyyesini ortaya çıkarmaktadır.

Türbanın, İslami kesimin toplum katında meşruiyetini ortaya koymak için kullandığı bir araç olması anlamlıdır. Zira toplumu ve ekonomiyi yönetmede, başka bir tabirle muktedir olma konusundaki başarısızlıkların üstü türban ile örtülmektedir. Üçte ikisi muhafazakâr olan toplumun, türban bahsi gündeme geldiğinde ortaya koyduğu duyarlılık çok iyi bilindiği için, toplumun gerçek gündemini(işsizlik, ekonomik durgunluk, demokrasi sorunu, AB ile gittikçe kötüye giden ilişkiler)değiştirmede çok başarılı bir biçimde kullanılmaktadır. Türkiye’de siyaset gerçek zemininde yapılmadığı için ya da siyasal partiler sınıf temelli bir temsiliyet yerine simgesel nesneler üzerinden toplumsal tabana hitap etmeyi tercih ettikleri için başarısızlıklarını gündem değiştirerek gizlemeye çalışmaktadırlar.

Mağduriyet, İslami kesimin varoluşu ve bu varoluş koşullarının idamesi için kullandığı psikolojik durumu açıklamak için kullanılacak anahtar bir kavramdır. Kendince köklü bir geçmişten beslendiğini iddia eden bu kesimin, siyasal alanda temsiliyetini sağlayan partilerin malum nedenlerle kapatılması bu mağduriyetin nedenlerinden biridir. Uygulanabilirlik açısından en basit ve en masum gibi görünen türbana özgürlük konusunda bile önemli bir adım atılamaması, radikal söylemlere başvurulmasına ve artık sabrın kalmadığı yolunda ifadelerin beyanına neden olmaktadır. Üniversitede türbana serbestlik sağlandıktan sonra, sadece bununla kalmayıp bütün kamuyu da ihata edecek şekilde uygulama düşüncesinin açıkça dillendirilmesi sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün göstergesidir. Mağduriyetin nasıl tersine çevrilebileceğini ve karşı taraf üzerinde oluşabilecek baskının ne denli totaliter olabileceğini ise son zamanlarda meydana gelen olaylardan ve söylemlerden anlamak mümkündür.

Türban konusundaki zıtlaşmaların ve genel olarak da laik anti-laik tartışmalarının Türkiye'nin göreli demokratik ortamına zarar vereceği ortadadır. İslami kesimin hassasiyetlerini kamuoyuna sunarak ve milli iradeyi temsil ettiği iddiasını pratik olarak kullanarak "kendince haklı" istemlerde bulunması gerilim ortamına zemin hazırlamaktadır. Yakın tarihte tanık olduğumuz gibi, vesayet ideolojisinin vasilerinin rejimin elden gittiğini iddia ederek müdahalede bulunması ihtimali, demokratik aktör iddiasında bulunan hiçbir oluşumun tasvip etmeyeceği sonuçlar doğurabilir. Kaçınılması gereken ve ihtimal dâhilinde olan durum budur.

Bununla beraber İslami kesimin demokrasi idealini ne kadar içselleştirdiği ya da böyle bir kaygusunun olup olmadığı da tartışmaya açıktır. Çoğulcu bir demokratik yapının koşullarının gerektirdiği adımların atılması yolunda ayak sürüyen siyasal hareketlerden birisi de İslamcılıktır. Seçimlerle oluşan siyasal yapıyı çoğunluğun azınlığa tahakkümü biçiminde algılayan ve asgari ortak paydada buluşmayı söz konusu bile etmeyen bu kesimin, Türkiye’de demokratik yapıyı güçlendirmekten ziyade kutuplaşmayı tetikleyeceği ortadadır. İslami kesimin karşı kutbunda yer alan vesayetçi entelijensiyanın demokrasi algısı da gelişkin olmadığına göre Türkiye'nin kısır laik anti-laik kutuplaşmasını aşması kısa vadede mümkün gözükmemektedir.

İfade edilen bu siyasal konjonktürden gerçek anlamda çıkışı ve özgürlükçü bir açılıma imkân sağlamayı ise sol düşünce ve pratik gerçekleştirebilir. Bunun nasıl ve ne şekilde olacağı ise geçmiş tecrübelere bakılarak ve muazzam siyasal yazına müracaat edilerek yapılabilir. Özgürlüğü amaçlayan siyasal oluşumların kendi iç çekişmelerini bırakarak toplumsal sorunlar üzerine düşünce üretmeleri ve bunu pratiğe yansıtarak toplumu dönüştürmeyi amaçlamaları günümüz koşullarında elzemdir.
1 Mart 2008

Başa Dön