Tamamen Gerçekti...

bu yazı kimlik bunalımında olduğuna inandığım bi arkadaşımın mailine cevap olarak yazılmıştır. Onun adı Yunus emre, ama şimdi kendini YUNUS ve emre olarak ikiye ayırmış durumda.. Yunus'u birazdan tanıyıcaksınız. Emreye gelince, yazılanların tam tersi...

yazı resim

Her şey hep hayalini kurduğum o şehirde, herkesin ışıklarına hayran olduğu o koca şehirde başladı.. bir okuldu buraya gelmemin sebebi,yani emeğimin karşılığıydı;geldim ödülüme.. kapısını açtım ilk sınıfımın ve içeriye girdim, önce biraz şaşırmıştım, sonra arkalardan bi yere kuruldum, en arkada biri vardı.. yavaş yavaş tanımaya başlamıştık birbirimizi, adı YUNUS tu, YUNUS emre.. öğretmenlerimizden biri ismini taşıdığın adamın hikayesini biliyo musun diye sorduğunda o evet demişti, bu belki de ilk belli edişiydi kendisini..zaman akıp geçtikçe birazcık daha yakınlaştık, ikimizin de bazı denemeleri vardı. Ben her yazdığım şeyi ona hemen okuturdum, oysa tam bi muammaydı, yazdığı şeyleri sır gibi saklardı, okutmazdı bana...Ben ona aşklarımı anlatırdım o yine susardı, sadece tavsiyeler verirdi,kendisi yine hiç bişey anlatmazdı, başkalarıyla paylaşırdı bilirdim çünkü bana o başkalarını sorardı hep ve niye sorduğunu da söylerdi..
Sonra bi akşam dışarı çıkmıştık, Taksim'e 4 arkadaş birlikte..Sinemadan sonra bir tur atmak istemiştik İstiklal'de.. Biraz yürüdükten sonra bi sokak çocuğu gözümüze takılmıştı; hava soğuktu ve onun her halinden çok üşüdüğü belliydi..Hepimizin, herkeste olduğu gibi, yüreği sızladı bi anlık sonra geçti.. Ama Yunus biraz sonra yere çömeldi ve başını tuttu, o çocuğu düşündüğünü söyledi,orda o çocuk öylece..Sonra ben bu üzülmelerin o çocuğu ısıtmayacağını eğer gerçekten istiyorsak bişeyler yapmamız gerektiğini söyledim. Sonra karar verdik; madem üşüyordu çocuk o zaman bi mont almalıydık ona. Herkes elini cebine attı, 1 er milyondan 4 milyona bir mont aldık ve çocuğa giydirdik, ve kalan yerden sokağı arşınlamaya devam ettik..
Zaman geçiyordu, aylar teker teker bitiyordu. O ayların her haftaiçi gününde neredeyse her dersimiz ‘and the last one’ diyen Yunus'un doldurduğu son ingilizce boşluğuyla biterdi..
1.sınıftaydık artık, davutpaşa'da.. Herkes birbirini daha az görüyordu.. O zamanlar bir sevdası vardı Yunus'un, *. Bi gün, bi öğle yemeğinde, davutpaşanın yemekhanesinde ( genelde pazartesileri birlikte yemek yerdik, çünkü sadece o gün zamanlarımız uyuyordu) oturdu karşıma gözlükleriyle ve * a son verdiğini anlattı, yaptıklarını anlattı.. Üzülmemiş gibiydi ama kim nerden bilebilirdi ki içindeki fırtınaları?
O zamanlar öyle arada bir bikaç arkadaşla daha birlikte dışarda buluşuyorduk..
Ve 2. sınıftayız nihayet.. Hayatımın en kötü yılıydı, düşmanıma bile istemeyeceğim kadar kötü zamanlardı.. Sonra bi gün Yunus'u bi markette gördüm, dalgındı,üzgün olduğu belliydi.. 'Neyin var?' diye sordum ama söylemedi, ısrarla bişeyi olmadığını, iyi olduğunu söylüyordu ben de üzerine daha fazla gitmedim ve ayrıldık biraz sonra.. Sonra ben sanırım 1 gün sonra , akşam ona nasıl olduğunu soran bi mesaj attım. O da aradı, buluşmak istedi, tamam dedim.. Bir kafeye gittik, ceviz kafeydi sanırım.. Orda ilk olarak şunları söyledi: ‘sana bunları anlatıcam çünkü sen bana hem yakınsın hem de uzak, ben bunu diğer arkadaşlarıma anlatırsam beni madara ederler.’ Aslında bu sözler bizim yakınlığımızın ilk sözleriydi, elbette o gün ikimizin de birbirimizin gün gelip çok yakın arkadaşları olacağımız aklımıza gelmezdi..Yani aslında Zeynep'ti bizi yakınlaştıran belki de bu arkadaşlığı ona borçluyum.
Yunus o gün anlattıkça ve ben konuştukça, sonraki buluşmalarımızda da, birbirimize nekadar benzediğimizi anladık ve bu arkadaşlık akışında devam etti uzun bi süre..
3. sınıf... Hayatımda geçirdiğim en güzel yıllardan biri.. o yıl yunusla olan arkadaşlığımız iyice kuvvetlendi, daha sık görüşmeye başladık.. aslında 3. sınıfı atlamalıyım çünkü bu senede daha çok ben ve duygularım var.
Ve şimdi, 4. sınıfta onu yavaş yavaş kaybetmeye başlıyorum..en yakınlarımdan biri yok oluyor gözümün önünde, başka birine dönüşüyor, diğerlerine benzemeye başlıyor. Sokakta gördüğüm ve onlarda olan salakça onlarca özelliğin yunus ta olmamasıyla övündüğüm o adam, yunus yavaş yavaş yok olmaya başlıyor..karşıma geçmiş bana emre diye birinden bahsediyor, ben öyle birini tanımıyorum, bana kendini yunus olarak tanıtmıştı.. seneler önce bi gün ona, hazırlıkta, sana yunus mu diyim emre mi diye sorduğunda bana yunus de demişti. O gün seçimini yapmıştı, yunustu ve öyle kalacaktı.. sonradan davetsiz bi misafir gibi gelen emre yi istemiyorum ben, eminim o da istemiyordur.. ama şimdi soru işaretlerinin içinde kıvranıyor, bundan zevk aldığını söylüyor ama biliyorum aslında kendini kandırıyor.. bu zevk veremez insana, ben yunusu geri istiyorum, karakteri geri istiyorum, onunla yaptığımız bütün ciddi ve salakça konuşmaları geri istiyorum, zeynep in başka bir adamla olan sıradışı ilişkisinde müzikler ve bir kutu bira eşliğinde dakikalarca gözyaşlarını tutamayan duygulu yunusu geri istiyorum, herşeye gülüştüğümüz yunusu, gecelerde ona eskiden olduğu gibi mesajlar atabileceğim yunusu, bana biri abandığında ilk olarak aklıma gelen ve ona koştuğum yunusu, eline geçirdiği her kitabımın içerisine duyguya yazdığı şiirleri dolduran yunusu, küfretmeyen yunusu, onunla birlikte türkiye ye ilk oscar ı getirdiğimiz hayallerini kurduğumuz yunusu, ona bu filmin konusuz film olabileceğini söylediğimde hiç bişey anlamadan yüzüme saf saf bakan yunusu, yani aslında ben herşeyiyle palyaçomu geri istiyorum.. onu benden ve tanıdığı hiç kimseden saklamaya hakkı yok....
İçindeki yunusu geri çıkar lütfen, söz hakkını ona ver yine, onun soluk almasına izin ver yoksa sen her nekadar onunla bağımı asla koparmam desen de o emreyle arkadaşlık yapmak istemeyebilir ve çekip gidebilir, bu riski göze alma...
En kısa zamanda görüşelim mutlaka,kendine iyi bak YUNUS.....

Başa Dön