Çok sıkılıyorum düzenli yaptığımo var. Küçük küçük eciş bücüş sıkıntılar. O kadar çok yapıyorum ki bu şeylerden. Bakkaldan bira alırken geliveriyor cebimden elime para üstünü koyarken, yolda yürürken arkamda sinsi bir iz bırakıyor sanki. Yüzümü yıkıyorum , kalan ince bir tabaka mutsuzluk. Beyoğlu’nda kitap karıştırırken dökülüveriyor sayfaların arasından o küçük mutsuzluklar. Çay söylüyorum, hemen fark ediyorum şekerlerin yanında gelen sıkıntıları.Uykusuzluğum, mutsuzluğum ve yığınla gelen heyecansız günleri taşımaktan yoruldum.prefix = o /
Farkında mısın senelerdir Antarktika’da yaşıyor gibiyiz. Yaşadığımız çevreyi o kadar sahiplensek de bir o kadar yabancılaşıyoruz. Sıradanlaşan ve samimiyetsiz günaydınlarla başlayıp içten gelmeyen içi boş hoş çakallar la bitiriyoruz günü, ve kalemiz saydığımız adamakıllı yalnızlığımızı bile denemeye çekindiğimiz evlerimize akın ediyoruz.
Kendim den de çıkmak istiyorum. Bir kapıdan çıkar gibirahat ve kontrol etmek istemiyorum kilitledim mi acaba diye. Yalnızlığım ve bomboşluğum arasında bir soluk almak istiyorum izin verirseniz ve kendim izin verirsem mutlu olmak.Bir de lezzetli portakal istiyorum sulu masum bir kavuniçi ve Ege’nin büyüsünü içine çekmiş lezzetli bir portakal. Mut ve mutsuzluk birbiri içinde harman olan dostça bir beraberlikle yanımda dursun istiyorum. Sol elimi sağ elimle sol gözümü sağ gözümle içimi dışımla paylaşmak istemiyorum artık. Yoruldum Afganistan’daki yalnızlığımdan,yoruldum Çin’deki benden. Ben İstanbul’un göbeğinde buzullardaki ıssızlığı yaşamak istemiyorum. Yalnızımama vebir de yanlış mıyım diye soruyorum kendime ve şimdi sana , ah bana.
Samimiyetsiz yalanlarınız üstüme öylece yapışmış, çaresiz bir kasa toplanmış balıklar gibi duruyoruz, ağzımız bir açılıp bir kapanıyor, ölüm önce içimizin temizlenmesi sonra kızgın bir yağda pişme ile sonlanacak . Ne güzeldi mavi sular diye kaçımız düşünüyor, o kadar pişkiniz ve kabullenmiş ki, yanımıza salata yapacaklar mı diye bakışıyoruz. Biliyor musunuzbiz kendimutsuzluğumuzda boğuluyoruz.Ya kasanın içinde, yada balçıkla dolu mutsuzluğumuz bizi kabul ederken, o sulu kavuniçi portakalların mavi denizli sahilleri kimi barındırıyor biliyor musunuz?**
Bizi değil, bu kesin.