Sosyokültürel Değişkenliğimizde Coğrafi Bir Etki Olarak Anadolu Gerçekliği

Coğrafi bir konum, bu topraklarda yaşama kararlılığında olanların karşısına işte böyle bir işve ile çıkıyordu. Bu topraklarda yaşayacak olan toplumlar geldikleri yer her neresi olursa olsun farklılaşmak zorunda kalacaklardı. Doğudan batıdan, kuzeyden ya da güneyden hangi yönden gelmiş olsalar da şu coğrafyanın içinde barındırdığı gerçeklerle yüzleşecek ve beraberinde getirdiği değerlerinden arınacak, bu toprakların izin verdiği nispette olanlarını sahiplenebilecekti ancak. Çünkü iki kıtanın kendi bünyelerinde barındırdığı zenginlik ve bunların elde sıkı sıkıya tutulma kararlılığı şu topraklar üzerinde bir kırılmaya ve ortaya bir boşluğun çıkmasına neden oluyordu. Yöresel dokuya uygun olarak buralarda şekillenen medeniyetler söz konusu olan bu boşluğu ne kadar dengeleri gözeterek ve buna kendilerinden olanı ne kadar kabul ettirebilmişse o nispette büyüme ve varlığını sürdürme imkânı bulmuştur.

yazı resimYZ

Zor bir coğrafyada yaşamanın geçmişten bugüne uzanan sıkıntılarını sürekli olarak devralmakta bölge insanı. Genetik özelliklerin mirasçısı olmak gibi bir şey; elinizde bulunmayan nedenlerle yüklendiğiniz özelliklerin, duruşunuza müspet ya da menfi etkileriyle boğuşmak zorunda kalışınız ne kadar sizin doğrudan doğruya bizzat kendi kazanımlarınızla ilgili ise burada da benzer bir durum söz konusu. Asya ile Avrupa arasında sıkışıp kalan ve bu coğrafyada yaşayan toplumlar, kendilerini siyasi ve kültürel birlikteliği oluşturacak olan sürecin ilk adımlarını atarken bile önlerinde söz konusu olan kimlik bunalımını buldular. Asyalı mı olacaklardı yoksa Avrupalı mı? İlişkiler hangi zeminde, nasıl geliştirilecekti? Dünya’ya bakışta birbirine taban tabana zıt olan bu iki ayrı mantığın kendi coğrafyalarında şekillendirdiği sosyokültürel dinamiklerin; birbirleriyle karşılaşarak rekabete giriştikleri, varlık mücadelesi verdikleri şu topraklarda tercihler hangi yönde yapılacaktı!

Coğrafi bir konum, bu topraklarda yaşama kararlılığında olanların karşısına işte böyle bir işve ile çıkıyordu. Bu topraklarda yaşayacak olan toplumlar geldikleri yer her neresi olursa olsun farklılaşmak zorunda kalacaklardı. Doğudan batıdan, kuzeyden ya da güneyden hangi yönden gelmiş olsalar da şu coğrafyanın içinde barındırdığı gerçeklerle yüzleşecek ve beraberinde getirdiği değerlerinden arınacak, bu toprakların izin verdiği nispette olanlarını sahiplenebilecekti ancak. Çünkü iki kıtanın kendi bünyelerinde barındırdığı zenginlik ve bunların elde sıkı sıkıya tutulma kararlılığı şu topraklar üzerinde bir kırılmaya ve ortaya bir boşluğun çıkmasına neden oluyordu. Yöresel dokuya uygun olarak buralarda şekillenen medeniyetler söz konusu olan bu boşluğu ne kadar dengeleri gözeterek ve buna kendilerinden olanı ne kadar kabul ettirebilmişse o nispette büyüme ve varlığını sürdürme imkânı bulmuştur. Kısacası bu topraklar kendi gerçekliğinin farkında olana yaşama fırsatı tanıyor, farklılıkları kendi bünyesinde harmanlayarak bunu sonunda yine kendine benzetiyordu. Bu misyonun bilincinde olana ise bakir alanlara doğru uzanan bir hareket kabiliyeti veriyordu. Durağan ve hantal olanı değişime zorlayacak bir dinamizm ve canlılık bahşediyordu!

Bu toprakların gerçekliğini ve sahip olduğu potansiyeli fark eden harici unsurların iştah ve gayreti geçmişten bugüne hiç eksik olmamış ve bu topraklarda yaşayan toplumları daima uyanık olmaya ve birbirleriyle dayanışmaya sevk etmiştir. Günümüzde yaşanan sosyal sorunların ne kadar bununla ilintili olduğunu sanırım çok ciddi bir şekilde düşünmek durumundayız bugünlerde!
Aydın AKDENİZ
aakdeniz1965@hotmail.com
http://blog.milliyet.com.tr/Blogger.aspx?UyeNo=772664

Başa Dön