Sıradan Bir Alışveriş

Bak işte. Alışverişe yollanmayacak adam mıymışız biz?

yazı resim

SIRADAN BİR ALIŞVERİŞ

Bir kısım eski arkadaş, yıllar sonra, buluşalım eski günleri analım, diye bir gece düzenlemişler. Eh artık, böyle fırsat kaçırılmaz.
Hanıma Ben hafta sonu yokum, teşkilat çağırıyor. dedim. Dönüp üstüme başıma bile bakmadan:
- Sen böyle gidersin!
- Nesi varmış?
- Öyle yerlere bitpazarı kaçkını gibi gidilmez.
Aslında doğru, giyim kuşam konusunda Adem babadan sonra çokça yol aldığımı söyleyemem.
- Eee!
- Yeni bir şeyler alalım.
Alalım da ne zaman. Kaldı şurada iki üç gün diyecektim, devam etti:
- Kendi başına iş yapmaya kalkışma, kazıklanırsın. İşim bitince ben sana Haydi! derim.

Biliyor musunuz, ben hayatta kendi alışverişimi hiç kendim yapmadım. Ne zaman kalkışsam Aman kazıklanırsın! deyip engel oldular. Alışverişimi önce babam yapardı. Daha doğrusu, neye gereksinmem olduğuna da o karar verir, beğenir alır, eve gelince silkeleyiverirdi heybeden. Ben de hiç arama, beğenme zahmetine girmeden giyimkuşam sahibi olurdum haybeden.
Babam ölünce ablalarımdan büyüğüne miras kaldım. Günü gelince de eşime devir teslim edildim.
Şimdi ne zaman Alışverişe gidecem desem, Dur, birlikte gidelim. Seni kazıklarlar! deme yetkisi bir kül ve bütün halinde hatunun tekelinde bulunuyor.
Neymiş efendim; çok yetenekliymişim de üç liralık şeyi pazarlık eder beş liraya alırmışım. İnanmayacaksınız, alışveriş sırasında yanında olmam bile zarar veriyormuş. Satıcı kaç para dese Tamam deyiverip pazarlık şevkini kırıyormuşum. Hastane duvarlarındaki hemşire resmi gibi dolaşmasının nedeni de buymuş.

Ama, o günler çok geride kaldı. Azimliyim, istekliyim. En iyisini en ucuza alıp hatunu şaşkınlık içinde bırakacağım günler geldi de geçiyor bile. Öyle kimsenin peşine takılmadan, en kararlı halimle çarşıya daldım:
Önce ayakkabılara bakacam; şöyle en iyisinden, sudan da ucuz olanından alayım ki, alışveriş yapma azmimdeki gelişme ortaya dökülsün. Tezgahtar birkaç ayakkabı çıkardı. Biri daha iyiceydi. Baş parmağımla işaret parmağımı birbirine sürtme hareketini yüz işaretiyle de destekleyip Kaça bu gereksiz şey? der gibi yaptım. Tezgahtar da işinin ehli Olur mu abi, o dükkanımızın en değerli malıdır. der gibi yüzünü kendine doğru kasıp gerindi. Sonra kendini rahatlattı:
- Yüz elliye bırakırım. O da Mehmet abimin güzel hatırına.
Bak! Çocuk ismen de hitap ediyor. Yani, bizim iş açıkça dost ahbap işi oluyor. Yoksa, iki yüzden bir kırık aşağıya inmezdi.

İyi başladık. Şimdi sıra takım elbisede. Buradaki tezgahtar daha içten, daha candan. Neredeyse, giysiyi kendisi de giyecekmiş gibi soruyor:
- Nasıl bir şey düşünüyoruz Mehmet bey?
- Ben bir pantolon bir ceket düşünüyorum.
Üç beş giysi denendi, birinde karar kılındı. Sıra geldi hediyesine:
- Kaç para?
- Üç yüz.
Boynunu da yana yatırıp devam etti:
- O da yalnız size olur.
Sırf bana. Üf! Bu millet kıçına don da alamaz artık. Üçyüz lira, ama o da sırf bana; hatırlı müşteriye.

Hazır başlamışken, bir de kazak alayım diye düşünüp, takım elbisenin rengine uyan bir tanesini gösterdim. Kaşını kaldırdı:
- Abi o sana gelmez!
Görüyor musunuz itibarı? Kötü mal ki, uyarıyor. Sen bizdensin, ahbabımıza yakışmayacak mal vermeyiz. demek istiyor.
Bak işte. Alışverişe yollanmayacak adam mıymışız biz?A

Eve geldim, hanım bir aldıklarıma, bir de faturaya baktı:
- Üç takım elbise alacak ne vardı. Ötekileri düzeltmeye mi verdin?
- !!?

av.mehmetonder@hotmail.com

Başa Dön