Modern çağın insanı, varlık sebebini keşfetmek ve hayatına anlam katmak için yoğun bir arayış içerisindedir. Ancak, bu arayış çoğu zaman insan merkezli ve dünyevi bir temele oturur. Bu makalede, insanın yaratılış gayesi, sevginin kaynağı ve bu bağlamda insana düşen sorumlulukları ele alacağız. Çıkış noktamız ise Kur'an-ı Kerim'in Zariyat Suresi 56. ayeti: Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.
İnsanın yaratılış gayesi, Allaha ibadet etmek ve Onun rızasını kazanmaktır. Bu, insanın yalnızca ritüellerden ibaret bir dini yaşam sürmesi anlamına gelmez; bilakis her adımında ve her tercihte Allaha yönelmesi, sevgisini ve bağlılığını Ona tahsis etmesi demektir. Ne yazık ki, insanoğlu bu hikmeti unuttuğunda, yaratılış amacını başka insanlarda veya dünyevi zevklerde aramaya başlar.
Birçok kişi, bir başkasını hayatının anlamı olarak görüp O olmazsa yaşayamam der. Ancak bu düşünce, hem insanın sınırlı fıtratına hem de Allahın insana biçtiği yüksek değere aykırıdır. Bir insanı ya da herhangi bir beşeri varlığı hayatının merkezi haline getirmek, aslında kişinin fıtratına yapılan bir ihanettir. Çünkü Allah, insanı yalnızca kendisine kulluk etmesi için yaratmıştır.
Beşeri sevgi, genellikle karşılıklı çıkarlar, ihtiyaçlar ve arzular üzerine inşa edilir. Bu sevgi, geçicidir ve çoğu zaman beraberinde hasret, ayrılık ve kaybetme korkusu gibi acılar getirir. Dünya genelinde popüler olan şarkı sözlerine baktığımızda, %99unun beşeri aşkı anlattığını görürüz. Bu şarkılar, genellikle hüzün, özlem ve hayal kırıklığı içerir. Bunun temel sebebi, Allah sevgisinin yer almadığı bir kalbin boşlukta olmasıdır.
Allah sevgisi ise gerçek, kalıcı ve doyurucudur. Allah, sevgisinin olmadığı bir kalbi hüzünle sarar. Çünkü insanın ruhu, yalnızca Allah ile tatmin olabilir. Sevginin hakiki kaynağı Allahtır ve Ondan uzaklaşan her sevgi, mutlaka geçici bir elemle sonuçlanır.
Allahın rızası, insanın nihai hedefi olmalıdır. Bir başkasını ya da dünyevi bir arzuyu, Allahın rızasının önüne koymak, insanı hem dünyada hem de ahirette mutsuzluğa sürükler. Allah, kendisine yönelen bir kalbe huzur ve mutluluk verirken, Ondan yüz çeviren bir kalbi ise ıstırap ve hüzünle baş başa bırakır.
Kuranda ifade edilen yaratılış hikmetini inkâr etmek, insanı hem Allahtan hem de kendi hakikatinden uzaklaştırır. Allah, kendisine yönelene rahmet kapılarını açar, ama Ondan uzaklaşan bir kalbi dünyevi sevdalarla tatmin etmez. Bu nedenle, sevginin ve huzurun kaynağı yalnızca Allahtır.
İnsan, yaratılış gayesini doğru anladığında, sevgiye de doğru bir bakış açısıyla yaklaşır. Beşeri sevgiye hak ettiği yeri verir; ancak bu sevgiyi asla Allahın önüne koymaz. Allaha olan sevgimiz, diğer tüm sevgilerin kaynağı olmalı ve her sevgi bu kaynağa bağlanmalıdır.
Bir insanın başka bir insan için yaratıldığını düşünmek, yaratılış hikmetini anlamamaktan kaynaklanır. Sevgi, Allaha bağlılıkla anlam kazanır ve insanın hayatındaki her şey, Onun rızasını gözetmek üzere şekillenmelidir. Gerçek huzur, Allaha yönelmekle ve Onun sevgisinde varlık bulmakla mümkündür.
Allah, sevgisini kalbine yerleştiren her kula, hem dünya hem de ahiret mutluluğunu bahşeder. Bu nedenle, kimin için yaratıldığımızı bilmeli, Onun için yaşamalı ve tüm sevgimizin merkezine Onu koymalıyız.
Sevginin Hakiki Kaynağı: İnsan ve Yaratılış Gayesi Üzerine Bir İnceleme
Modern çağın insanı, varlık sebebini keşfetmek ve hayatına anlam katmak için yoğun bir arayış içerisindedir. Ancak, bu arayış çoğu zaman insan merkezli ve dünyevi bir temele oturur. Bu makalede, insanın yaratılış gayesi, sevginin kaynağı ve bu bağlamda insana düşen sorumlulukları ele alacağız. Çıkış noktamız ise Kur'an-ı Kerim'in Zariyat Suresi 56. ayeti: Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım. İnsanın yaratılış gayesi, Allaha ibadet etmek ve Onun rızasını kazanmaktır. Bu, insanın yalnızca ritüellerden ibaret bir dini yaşam sürmesi anlamına gelmez; bilakis her adımında ve her tercihte Allaha yönelmesi, sevgisini ve bağlılığını Ona tahsis etmesi demektir. Ne yazık ki, insanoğlu bu hikmeti unuttuğunda, yaratılış amacını başka insanlarda veya dünyevi zevklerde aramaya başlar. Birçok kişi, bir başkasını hayatının anlamı olarak görüp O olmazsa yaşayamam der. Ancak bu düşünce, hem insanın sınırlı fıtratına hem de Allahın insana biçtiği yüksek değere aykırıdır. Bir insanı ya da herhangi bir beşeri varlığı hayatının merkezi haline getirmek, aslında kişinin fıtratına yapılan bir ihanettir. Çünkü Allah, insanı yalnızca kendisine kulluk etmesi için yaratmıştır.