] ]
Selatin Bir Hüzün
sen saçlarını tararken
bir yerde ihtilal oldu
çılgınca koştu caddelerde yalın ayak çocuklar
bir çırpıda devrildi bin yıllık iktidar
mücevherler el değiştirdi bir anda
eski cellatların cesetleriyle doldu duvar dipleri
tüten namlularını üfledi yeni cellatlar
ve çocuklar birden bire büyüdü.
sen saçlarını tararken
bir tel kopup çıplak sırtına düştü
kaşındık ikimiz de
bir bulut yolunu şaşırdı
bir çöle yağmur yağdı
“bir kadının suya değ"di ayakları, ıslandı deniz
balıkçılar ağlarını çektiler, mor bir tabut, safi ölüm, selatin bir hüzün
bayati bir ezan yükseldi suya gömülmüş bir camiden.
sen saçlarını tararken
siyah bir şelale gibi akıtıp alnından
ben bir nefes daha çektim sigaramdan
seni seyrettim uzun uzun
bir büyü gibiydi çıplaklığın
iki gizli kanat gibi devinen kürekkemiklerine baktım
bir ter damlası kaydı omurgandan kalçana doğru
bir damar seyridi şakağımda
bir ney üflendi galata’da, güvercinler havalandı içimden.
sen saçlarını tararken
bir kepenk kapandı gürültüyle
bir ayyaş kadehini yere düşürdü
bir ev daha çöktü dizleri üstüne süleymaniye’de
balat’ta bir hayalet inledi
bir asker uyudu nöbette, düşünde yangın çıktı
" - komutanım koğuş yanıyor yanıyor!"
" - uyan asker; yanan koğuş değil askerliğin!"
bir kapı sürgülendi bir yerlerde, karanlık ikiye bölündü.
sen saçlarını tararken
bir servi güldü durup dururken,
uzak bir dağda fırtına koptu aniden
bir kavak hışırdadı, korktu kendi sesinden
bir vapur iç çekti uykusunda, bir adam düştü güvertesinden
havatin türbesi’nde bir sanduka açıldı, ince bir toz yükseldi puşidesinden
yalvardı sultan murad han-ı hamis, “valideciğim bir su ver, bu har gitmiyor yüreğimden”
ağladı şevk-efza valide sultan, rumî hareler çizen bir nehir aktı gözlerinden.
sen saçlarını tararken
kirpiklerime çiğ düştü
bir kaplan gerindi upuzun
bir kedi tırmaladı boşluğu
bir avcı pusuya yattı
bir ceylan ölüme koştu
“küba’ya gidelim” dedin, birden, “castro ölmeden”
“gidelim” diyecektim, vazgeçtim
bir sigara daha yaktım karşılık vermeden.
sen saçlarını tararken
sana baktım uzun uzun
bir yıldız kaydı bir yerlerde
ışığı yüzüne vurdu
bir tel daha koptu saçından
ışığa tutup baktın, vedalaşır gibi biriyle
onu bırakacak bir yer aradın
elimi uzattım, "bana ver" dedim
beklenmedik bir rüzgâr savurdu perdeleri o anda
üryandık odamız kadar
üşür gibi olduk, ürperdi memelerin
sarıldın kendine, bacaklarını birleştirdin
dizlerin mi konuştu yoksa ben mi öyle anladım:
“ - tamam, küba’yı boşver, güney’e giden bir trene binelim”
………
Celal Çelik - 4 Kasım 2008 İstanbul